MERHABA... DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ OSMAN YALÇINTAŞ'IN WEB SİTESİNE HOŞGELDİNİZ

   
 
  YAŞAYAN HURAFELER VE BATIL İNANÇLAR

YAŞAYAN HURAFELER VE BATIL İNANÇLAR:


Dinde kesinlikle yeri olmayan, fakat günlük hayatta dinin bir parçasıymış gibi gösterilen, gerçekte ise dindışı olup dinin özüne ters düşen kimi inanç ve davranış biçimleri:Örnek:Nazar boncuğu, yarım simit, okunmuş su,tuz, pirinç gibi .

A-KADINLARLA İLGİLİ HURAFELER:
Örnekler:-Evden çıkan erkek işine giderken önünü kadın keserse işi ters gider./Kısa boylu kadın uğursuzdur./Hayızlı kadın sebze bahçesinden geçerse sebzeleri kurutur./Gelin eve ilk geldiğinde kaynanasının iki bacağı arasından içeri girerse saygılı olur/Bir kız akşam ezanı okunurken merdiven altından geçerse kısır kalır./Cuma günü ezan okuyan müezzine kızın başörtüsünü/mendilini sallattırılırsa nasibi çıkar /Çocuğu yaşamayan bir kadın bir yatıra "Bunu sana sattım" der ve kurban kestirir. Çocuk dünyaya gelince eğer kız ise adını Satı, oğlan olursa Satılmış koyar. Aksi halde çocuğu yaşamaz./Çocuğu ölen kadın Cuma günü iş yapmaz./Gelin olanın duvağı evde kalmış kızın başında çözülürse bahtı açılır./Evde kilitlenen kilit, bayram sabahı veya Cuma günü, namazdan önce imam tarafından camide açılırsa kızın bahtı açılır./Çocuğu yaşamayan kadın yeniden doğum yaptığında 40 evden topladığı parçalarla gömlek dikip çocuğuna giydirirse çocuğu yaşar ve ömrü uzun olur./Aş yeren bir kadın çirkin bir yere bakarsa çocuğu çirkin olur./ Doğum yapan kadın çocuğun yanından dışarı çıkmaz. Çıkarsa cinler gelir çocuğu götürür ve başka bir çocukla değiştirir. / Lohusa kadının ve çocuğun yastığı altına iğne, çuvaldız, kama, bıçak konursa al basmaz./Bir hamile kadın ölü yıkanırken suyundan atlarsa çocuğu baygın doğar /Evli birinin yüzüğünü bekar kız takarsa kısmeti kesilir /Bekar kız, evli birinin gelinliğini giyerse kısmeti kesilir /Hamileyken yumurta yiyen kadının çocuğu haylaz olur...”

B-ÇOCUKLARLA İLGİLİ HURAFELER
Örnekler:-Çocuğun yattığı odadaki örtü altına kurumuş insan dışkısı konursa, çocuk cinlerin şerrinden korunurmuş /Yeni doğan çocuğun beşiği altına türbe ve kabirlerden toprak getirilip konursa çocuğu cadı boğmazmış / Çocuğun 40’ı çıkmadan tırnağı kesilirse ya arsız ya da hırsız olurmuş / Yeni doğan çocuk, bayram günü bir dişi eşeğe ters bindirilip köyün etrafında dolaştırılırsa ömrü mutlu geçermiş / Çocuğun doğduğu yerde elişi yapılırsa göbeği düşmezmiş/Cuma günü çocuğun ayakları bir camii kapısında bağlanır, cuma namazından sonra çözülürse hastalığa tutulmazmış!/ Erkek çocuk sünnet olurken annesi oklava sallarsa, sünnet acısız ve kolay olurmuş /Bebek ayakları altından öpülürse talihsiz olurmuş /Boyu ölçülen çocuk kısa kalırmış veya ömrü kısa olurmuş!/ Küçük çocukların yüzünde yara çıkarsa, deniz kenarında yaşayan ve denize giren biri tarafından okunup yüzü meshedilirse yaraları iyileşirmiş / Çocuk dünyaya geldikten sonra yıkanıp tuzlanır ve sofra altı denilen örtüye sarılırsa tokgözlü olurmuş / Çocuğun göbeği, cami duvarına veya avlusuna gömülürse dindar, okulun bahçesine gömülürse âlim, ahıra gömülürse malcı olurmuş. Ayrıca suya atılırsa huyu temiz, evin içinde bir yere gömülürse gözü dışarıda olmazmış... Daha neler neler!.. Bu söylenenlere dikkat edilirse, çoğu çocuğun sağlığına zarar verici inanışlar olduğu hemen anlaşılır.  Ne var ki : Bu uydurmalara inanan ve de yapmaya çalışan bir çok  cahil  insanımız vardır.

C-GÜNLERLE  İLGİLİ HURAFELER
“Salı günü işe başlanırsa bitmez sallanır./ Pazar günü çalışmak uğursuzluktur. / Çarşamba  gecesi işe başlanırsa, "Çarşamba karısını" kızdınr ve o eve kötülüğü dokunur./Perşembe çamaşır yıkanırsa zengin olunur / Salı günü yeni elbise giyilirse yanar./Çarşamba günü süt içmek, ev satın almak iyi değildir./Cuma akşamı ve cuma günü ev temizlemek günahtır/Cumartesi günü çamaşır yıkamak uğursuzluk getirir./Arefe günü dikiş dikmek günahtır./Kurban kesen kişi, aşure günü  tatlısı yapmaz ve dağıtmazsa günaha girer / Arefe günü dikiş diken kadının ölmüş çocuğu varsa onun derilerini diker”
Dikkat edilirse hemen haftanın bütün günleri ya belâya, ya da günaha sebep gösterilmiştir. Sanki müslümanın çalışması suç kabul edilmiştir. Bu inanç, hem dini hem de millî kalkınmaya ihanettir. Unutulmamalı ki : İslâm Peygamberinin en hoşlanmadığı hallerden biri tembelliktir, İslâm Dini tembelliği değil, çalışmayı tavsiye etmiştir. Çalışmayı “ibadet” derecesine yükseltmiştir. Hz. Muhammed (sav):"İki günü eşit olan zarardadır" buyurur. " Bir başka hadislerinde de "Dünyanızı ıslah ediniz, yarın ölecekmiş gibi de ahiretiniz için hazırlık yapınız” buyurmuşlardır.  Böylece âhiret mutluluğunun ancak dünyadaki tutum ve çalışmamızla ilgili olduğuna haber vermişlerdir. Oysa biz, bu uyarılara kulağımızı tıkayalı, gerilemeye başlamışız ve dün hükmettiğimize bugün el açar duruma düşmüşüz. Bunun vebali dinimizde değil kendimizdedir...Dünyanın hızlı değişimi karşısında ona ayak uydurabilmek istiyorsak, artık şu gün çalışılmaz, şu gün işe başlanmaz safsatasını bırakalım. Bugünü dünden, yarını bugünden daha ileriye götürmeyi ülkü haline getirelim.Yüce Allah'ın şu buyruğunu da unutmayalım:
"Allah'ın sana verdiği (maldan harcayıp) âhiret yurdunu ara, AMA DÜNYADAN NASİBİNİ DE UNUTMA... Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez"(Kasas,77).

D-CENAZE VE ÖLÜMLE İLGİLİ HURAFELER
Ecel:Ölüm için takdir ve tayin olunan vakittir. Bu vakit ne öne alınır ne de geciktirilir. Allah’ın Emri gelince canlının hayatı son bulur. K.Kerim'de “Her ümmetin (mukadder) bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geriye atabilirler ne de bir an ileriye alabilirler" (Araf, 34) burulur. Başka bir âyette:"Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler" (Nahl, 61) buyrulur. Doğumla başlayıp ölüm anına kadar geçen süreye "ÖMÜR" denilir. Her canlının ömrü sınırlıdır ve ömrünü tamamlayan ölecektir. K.Kerim'de bu da hatırlatılarak şöyle buyrulur. "Her canlı, ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi iyilikle de kötülükle de imtihan ederiz. Ve siz ancak bize döndürüleceksiniz" (Enbiya, 35). Ölümden kurtuluş ve kaçış yoktur. Bu konuda hiçbir kimseye müsamaha ve hatır yapılmaz. Çünkü ölüm olayı canlının değişmez kaderidir. Canlı doğar, yaşar ve vakti gelince ölür. Ayette: "Bir canın eceli gelip çatınca, Allah onu asla geri bırakmaz...( Münâfikun11) denilmekte ve bu kaderden kaçılamayacağı ifade edilmektedir. Hangi mevki ve makamda olursak olalım, mutlaka ölümü tadacağız.Bu değişmez bir gerçek. Ancak insan hemen ölecekmiş gibi ahiretini düşünürken, hiç ölmeyecekmiş gibi de dünya yaşayışını sürdürmelidir. Nasıl olsa öleceğim diye "Terk-i dünya" etmek, dünyadan elini eteğini çekmek, İslâm prensiplerine aykırıdır. İnsan, ömrünün ne kadar süreceğini, nerede, nasıl ve ne şekilde öleceğini bilemez. Eğer insan öleceği saati ve günü bilebilseydi yaşayamazdı. Paniğe kapılır ve insani niteliklerini kaybederdi. Dünyanın yaşama düzeni bozulurdu. İşte Allah bu durumu ezelde bildiği içindir ki insana bu vakti bildirmemiştir. Bu gizlilik insanı rahatlatmış ve dünya hayatına bağlamıştır. Bununla ilgili olarak Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: "Aranızda ölümü (keyfiyetini, zamanını, mekanını ve ecellerin miktarını) biz tayin ettik" (Vakıa, 60). Buna göre insan tayin edilen süre içerisinde yaşayışını sürdürme yetkisine haizdir. Çünkü insanoğlu yaşamayı sever. Erken ölmeyi istemez. Nitekim insanlar konuyla ilgili olarak,bazı olayları ölüm habercisi olarak kabul etmiş, bir çok hurafeye aldanmıştır.
İşte Örnekler: “Geceleyin herhangi bir evin üzerinde "baykuş veya kara karga" öterse o evden cenaze çıkar. /Gece herhangi bir evde köpek ulursa ya o haneden ya da yakınından biri ölür/At, öküz, inek, dana gibi evcil hayvanlar, eğer gece ahırda huzursuzsa, bağırıyor, kişniyor veya böğürüyorsa, o haneden biri ölecektir/Gece vakti bir evden başka bir eve kazan, tava ve tencere verilirse ölümü celb eder/Makas ağzı açık kalırsa kefen biçmeye yarar/Ölü yıkandıktan sonra kazan ters çevrilmezse bir başkası daha ölür/Bir evden ölü çıkarsa o evdeki su kapları boşaltılır. Eğer boşaltılmazsa AZRAİL suları ellediği için biri gene ölebilir / Bir evdeki eşyalardan herhangi biri kendi kendine düşer veya kırılırsa ölüme işarettir/Ayakkabı çıkarılırken ters çevrilirse o haneden cenaze çıkar / Cenaze çıkan evde 40 gün ışık yakılır. Ruh geldiğinde odasını aydınlık bulsun diye”....
Daha bir sürü inanışlar!... Örneklerini sunduğumuz bu inanışların hiçbirisi İslâm'a uygun değildir. Batıl inanıştır. Kimin ne zaman nerede, nasıl öleceğini yukarıda da belirttiğimiz üzere ancak Allah bilir, Allah'ın bildirmediği bir zamanı, bazı olaylara inanarak, "ölüm vakti" diye kabullenmek inanç eksikliğinden ve bilgisizliktendir!.. Müslüman ölmekten değil, imansız gitmekten korkar. Bunun için mü'minin görevi, Allah'a: “Ya Rabbi, bana son nefesimde senin adını anmayı ve iman ile ölmeyi nasip et!” diye dua etmek olmalıdır. Peygamberimiz Yüce Allah'tan, uzun ömür talebinde bulunmamızı tavsiye etmektedir. Bizim de dileğimiz, Yüce Rabbimizin her mü'mine sağlık ve afiyet içerisinde uzun ömür ihsan etmesi, vakit gelince de iman ile huzuruna kabul buyurmasıdır.

E-HAYVANLARLA İLGİLİ HURAFELER
Halk arasında bazı kuşların ötmesi, bazı hayvanların uluması çeşitli şekillerde yorumlanmaktadır. Bunlardan kimisi uğur, kimisi uğursuzluk, kimisi de ölüm işareti olarak kabul edilmektedir. Oysa İslâm esaslarına göre bu tür inançların tümü batıldır.Buna rağmen halkımızdan pek çok kişi bunlara inanır. Konu ile olarak bir araştırmacı şunları yazıyor.
"Halk inanmalarında ölümü önceden haber verdiği sanılan belirtiler arasında hayvanlarla ilgili olanlar büyük bir yer tutar. Hayvanların insanlarda bulunmayan kimi yetenekleri, sezişleri, biçimsel özellikleri, uğurlu ya da uğursuz sayılmaları bu türden inanmaların oluşmasında ve evrensel bir çizgiye erişmesinde büyük bir rol oynamaktadır. Evcil ve yabani hayvanların ötüşleri, ulumaları, kişnemeleri, böğürmeleri, belli hareketleri, uçuş yönleri, alışılmışın dışındaki davranışları, yaklaşan bir ölünün ön belirtileri ve işareti olarak yorumlanmaktadır”
Bu tür hayvanlar içerisindeki köpek, kedi, at, koyun, keçi, inek ve öküz gibi evcil olanları; tilki, kurt, çakal, yarasa, yılan gibi yabani olanları; horoz, tavuk kaz gibi kümes hayvanları; baykuş, karga ve leylek gibi yabani kuşları sayabiliriz. Bunlardan KÖPEK ve BAYKUŞ'la ilgili inanmalar çok yaygındır. Evcil sadık ve sezi yeteneği çok gelişmiş olan köpeğin sadece uluması ile değil uluma biçimi, uluma zamanı ve uluduğu yere de yaklaşan bir ölümü haber verdiğine inanılmaktadır. Köpeğin bu türden ulumasını önlemek için de köpek kovalanır, taşlanır, önüne ekmek doğranır, "başını ye" denir. Baykuşun sesinin de sesinin ve yüzünün sevimsizliği, yıkıntılarda ve terkedilmiş yerlerde yuva yapması bir ölüm kuşu olarak bilinmesinin temelinde yatan nedenlerdendir. Baykuşun da tıpkı köpek gibi salt ötmesi ile değil, aynı zamanda ötüş biçimi, ötme zamanı, konduğu ve öttüğü yerle de ölüm habercisi olduğu görülmektedir.
Kuş ve hayvanlarla ilgili olarak söylenenlerden tespit ettiklerimizden bazı ÖRNEKLER:Akşam ve yatsı ezanları okunurken köpek ulursa o civarda biri ölür/ Gece vakitsiz horoz öterse savaş çıkar/Tavşan, tilki ve kara kedi yolu keserse, uğursuzluk gelir/Bir yere giderken yılan görülürse, uğura işarettir/Kara karga kimin evinde öterse, o haneden cenaze çıkar/Baykuş kimin evinde öterse o haneden cenaze çıkar/Baykuş kimin evinde öterse o haneye ya belâ gelir, ya da ölüm/Ala karga kimin evinde öterse o eve müjde gelir/Kurbağalar sesini yükseltirse yağmur yağar/Burada şu küçük hatırlatmayı tekrarlayalım. İslâm inancında herhangi bir nesnede veya canlıda uğur ve uğursuzluk kabul etmek doğru değildir.Peygamberimiz (as)şöyle buyurmuştur: "Baykuş ötmesinde şer (kötülük) yoktur. Herhangi bir şeyde uğursuzluk da yoktur" Peygamberimiz bir başka hadislerinde de, kuşun uçmasında, ötmesinde uğur ve uğursuzluk aramayı, bunlara dayanarak geleceğe dair hükümler çıkarmayı, «sihir ve kehanet çeşidi» görerek yasaklamıştır. Hayvanlar herhangi bir zamanda herhangi bir sebeple öter veya ulur. Bunu kötüye yorumlamak inancı zaafa uğratır. İnsanın ölmesi hayvanın ulumasına değil, Allah'ın takdirine bağlıdır. Biz, her canlının vâdesi gelince öleceğine inanınız. Ama insan nerede, nasıl, kaç yaşında ve hangi şekilde ölecek onu bilemeyiz. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Aranızda ölümü takdir eden (keyfiyetini, zamanını, mekanını ve ömrün müddetini tayin eden) biziz. Ve biz önüne geçilebileceklerden değiliz" Allah'ın emri ve takdiri değişmez bir yasa olduğuna göre kimse kuş ötmesinden, köpek ulumasından korkmasın.

DİĞER (YAŞAYAN) HURAFELERDEN  BAZI  ÖRNEKLER 
“Bir genç askere giderken evden çıkmadan önce bir dilim ekmeğin yarısını yer, yarısını da geri bırakırsa, artık ekmek onu, çağıracağı için kazaya belaya uğramadan geri dönermiş. / Biri yolculuğa çıkarken arkasından aynaya su serpilirse kazaya uğramazmış/ Biri gurbete giderken arkasından su dökülürse hem kazaya uğramaz, hem de gurbetten çabuk dönermiş/ Bir kişi sabunu başka birine elden verirse, sabun acı olduğu için, acı olaylar görülürmüş veya iki kişi arasına düşmanlık girermiş/Evliliğin ilk günü (gerdek gecesi) erkek veya kadın, hangisi önce uyursa o daha evvel ölürmüş./Bir erkekle bir kadın evlendikleri zaman gerdek gecesi hangisi daha evvel diğerine tokat vurursa onun sözü daha çok dinlenirmiş/ Gök gürlerken buğday anbarlanna el ile vurulursa hasat çok olurmuş /Soğan kabuğuna basılırsa fakirlik gelirmiş/Nar taneleri yere düşürülmeden yenilirse cennete girilirmiş./Tarla veya bahçede bitkiler hastalanmış ise, tarla sahibinin güneş doğmadan önce, tarlasının etrafını koşarak dolaşması gerekirmiş/Çeltik ekilen arazinin etrafı eşeğe binmiş bir kimse tarafından Kur'an okunarak dolaşdırsa, o araziye DOLU yağmazmış/ At nalı asılan yere nazar isabet etmezmiş/Önünde "beştaş oyunu" oynanan eve fakirlik gelirmiş./Otururken ayak sallanırsa alacaklı kapıya gelirmiş/Cezvede su içilirse zengin olunurmuş/Kefen diken iğne kırılmalıdır. Zira ölümü ve uğursuzluğu celbedermiş/ Ayakkabılar ters dönerse şeytan üzerinde namaz kılarmış/Gece sandık açmak, kendi mezarını açmaktır. Yani ölümü çağırmaktır./Cenaze çıkan ev ile çevresindeki evlerin suları dökülmelidir. Çünkü Azrail kılıcını o sularda yıkar. Sular pislendiği için içilmez olur./Gece ev süpürülürse fakirlik gelir/Cuma akşamı ev süpürmek kıtlık getirir/Cuma akşamı ev süpürülürse meleklerin kanadı kırılır/Cuma günü ev süpürmek günahtır/Cumartesi günü çamaşır yıkamak uğursuzluk getirir/Misafirin ardından ev süpürmek iyi değildir/Zifaf gecesi gelin ve damat sabunla yıkanırsa, sabun acı olduğundan aralarına acı ve ayrılık girer/Ev süpürülürken süpürge birine dokunursa uyuz olur. Süpürgeye tükürülürse hastalık bulaşmaz/Güneş battıktan sonra ev süpürülmez, uğursuzluk gelir/Gece tırnak kesilirse ömür kısalır/Gece değirmen çevrilmez, yoksulluk gelir/Başı ağrıyan bir kadın camiye gider; yazması ile camiyi süpürür ve yazmayı tekrar başına örterse ağrısı geçer/Cenaze yıkanırken teneşirin altına dökülen su, bir şişeye konup habersiz sarhoşa içirilirse içkiyi bırakır/Yeni doğan çocuğun ilk dışkısı yattığı odanın eşiğine veya beşiğinin altına konursa cadı zarar vermez, nazar da değmez....”
Bu örneklerin hepsi hurafedir, İslâm ile alakası yoktur. Üstelik her biri zamana, sağlığa ve imana zararlıdır. Unutulmamalıdır ki, sağlık ve afiyet Yüce Allah'ın insanlara bahşettiği en büyük nimettir. Bu nimeti korumak ve kollamak ise insanın ödevidir. Nitekim büyük İmam İmam-ı Şafii Hazretlerinin bu konuda söylediği şu söz ne kadar ibretlidir: "Âlimi olmayanın dini, doktoru olmayanın da sağlığı yoktur." Sağlıklı yaşayabilmek için de her türlü pislikten kaçınmak gerekir.Konuyu Peygamberimizin temizlik ve sağlık üzerine söylediği hadislerden bazı örnekler sunarak bağlayalım.
Sevgili Peygamberimiz(sav) buyuruyor ki: “Temizlik imandandır/Temizlik imanın yansıdır./Yemekten önce ve yemekten sonra ellerinizi ve dişlerinizi temizleyiniz/Cuma günleri bedeninizi baştan aşağıya yıkayınız/Evlerinizin önünü ve etrafını temiz tutunuz/Saçı ile sakalı olan bunları temiz tutsun ve daima tarasın/Yemek ve et kokusu sinmiş bezleri yattığınız yerlerde tutmayınız/Bir kimse hakkıyla abdest alırsa, tırnağının altlarına kadar her taraftan günahları dökülür/Ümmetime zahmet vermekten çekinmeseydim, her abdest aldıkça misvak kullanmalarını (ağızlarını, dişlerini temizlemelerini) emrederdim/"Cuma günü olunca misvak (diş fırçası) kullanmak, en güzel (en temiz) elbisesini giymek, bir de varsa güzel koku sürünmek her müslümanın vazifelerindendir/Dişlerinizi, parmaklarınızın boğum yerlerini temizleyiniz. Zira bu hal temizliktir.Temizlik ise imanı davet eder. iman da sahibi ile beraber cennettedir./Elbisenizi yıkayınız, saç, sakal ve bıyığınızın fazlasını alıveriniz, misvak kullanınız, ziynetinizi takınınız, tertemiz olunuz/ 4 şey peygamberlerin sünnetlerindendir:—Sünnet olmak, misvak (diş fırçası) kullanmak, (güzel) koku sürünmek ve evlenmek.

DİKKAT: Bu notlar,  6.Sınıfların (Kutsal Kitapları Tanıyalım-Kötü Davranışlardan Kaçınalım), 7.Sınıfların (Melekler Diğer Görünmeyen Varlıklar-Kur’an-ı Kerimi Tanıyalım), 8.Sınıfların (Kültürümüz ve Din) Ünitelerine “yardımcı ders belgesi”  olması amacıyla hazırlanmıştır.
Not:Bu notların hazırlanmasında Kemalettin ERDİL’in YAŞAYAN HURAFELER(Ankara,1998) isimli eserinden faydalanılmıştır.

 

ÖMÜR SERMAYESİ TÜKENİYOR...
 
 









BİR AYET-BİR HADİS-BİR DUA
 


 
 
Bugün 45 ziyaretçi (146 klik) kişi burdaydı!

MERHABA... DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ OSMAN YALÇINTAŞ'IN WEB SİTESİNE HOŞGELDİNİZ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol