MERHABA... DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ OSMAN YALÇINTAŞ'IN WEB SİTESİNE HOŞGELDİNİZ

   
 
  SEÇKİN ŞİİRLER

MANZUM ATASÖZLERİ

 

Rehbersiz gidilmez yollar dolaşık,

Karanlık yollara gerektir ışık.

Aklına güvenme ey koca aşık,

İnsan beşer, elbet şaşar demişler.

 

Üç günlük ömür için dokuz gün çalış,

Feleğin cevrine göğüs ger alış.

Bilsen de bir işi,bilene danış,

Danışan dağları aşar demişler.

 

Bahtına ağlama, terk et figanı,

Bulunur her derdin, vardır dermanı,

Aşk ağlatır, dert söyletir insanı,

Öz ağlarsa, gözde ağlar demişler.

 

Çok yaşayan değil çok gezen bilir,

Uzaktan davulun sesi hoş gelir.

İşlerini ihmal etme, tez bitir,

Sona kalan , dona kalır demişler.

 

Her bir insan ile eyleme ülfet,

Kamilden kamile budur nasihat,

Toplulukta uzun eyleme sohbet,

Çok söyleyen çok yanılır demişler.

 

Pahalı bir malda vardır bir hikmet,

Ucuz satılanda bulunur illet,

Kötü huy insanda olur bir zillet,

Her derdin devası vardır demişler.

 

MANZUM ATASÖZLERİ

 

Tut ata sözünü kalbi selim ol!

Gönülden gönüle yol var demişler.

Bırak sinirini,her an halim ol!

Keskin sirke küpüne zarar demişler.

 

Arzet nasihati kendi özüne,

Dost addetme her güleni yüzüne,

İncinme dostunun doğru sözüne,

Doğru söz insana batar demişler.

 

Çağrılan yere git ara eyleme,

Çağrılmadan gidip dar eyleme,

Taşıma su ile dönmez değirmen,

İşten artmaz, dişten artar demişler.

 

Derler, vezir için; Sultan kınanmaz,

Yaş , kurunun yanında her zaman yanmaz,

Kul aldanır, Cenabı Hakk aldanmaz,

Herkes günahına yanar demişler.

 

Sen, sakla samanı, gelir zamanı,

Tatlılıkla bahar, yeşertir dalı,

Gözü kızan serçe, geçer kartalı,

Ummadığın taş, baş yarar demişler.

 

İnsan isen olma nefsine esir;

Nefsini kendine kul et, ol emir!

Kişi bu dünyaya bir kere gelir,

Gidenler dönmedi, tekrar demişler.

 

MANZUM ATASÖZLERİ

 

Bizden Önce geçmiş ulular, pirler,

Dinle bak;hisse al, ne söylerler?

Her ne kadar yüksek olursa dağlar,

Üzerinden aşar, yollar demişler.

 

Yolsuza nasihat kuru ekmektir,

Yola gelmeyenin hakkı kötektir,

Çubuğu yaşken eğmek gerektir,

Körle yatan şaşı kalkar demişler.

 

Kimsenin ardından konuşup yerme!

Yüzüne karşıda karşılık verme,!

Düşmanın karınca olsa hor görme!

Hiç bilinmez kim de ne var demişler.

 

Fakire hor bakma, güleryüz göster,

Garibe bir selam, bin altın değer,

Gönülden gönüle, yol bulup gider,

Yuvayı dişi kuş yapar demişler.

 

Kiminin ters giderse bir zaman işi,

Muhallebi yerken kırılır dişi,

Baba mirasını bitiren kişi,

Sonra avucunu yalar demişler.

 

Her işe uzatma elin, eteğin,

Belki bazen boşa gider emeğin,

Nitekim şaşkını gölde ördeğin,

Başı kor, ayaktan dalar demişler.

 

MANZUM ATASÖZLERİ

 

Sular gibi nehri hebaya akma,

Kendi aybına bak, gayrına bakma!

Gördüğün deliğe parmağın sokma!

Ya akrep çıkar, ya yılan demişler.

 

Diline geleni, söyleme öyle,

Demesin sana el, şöyle , böyle

Yüz dinle, bin düşün, bir tek söz söyle,

Sözünden bilinir insan demişler.

 

Dünyada serseri gibi gezersen,

İblis gibi doğru yoldan azarsan,

Eli düşürmeye kuyu kazarsan,

Elden önce düşer, kazan demişler.

 

El için ağlayan gözünden olur,

Kızını dövmeyen dizinden olur,

Her şeyin çokluğu azından olur,

Aza kanaat et, her zaman demişler.

 

Dikensiz gül olmaz demiş atalar,

Gün geçer. Kin geçmez demiş atalar,

Baba oğla tutar bir bağ bağışlar,

Sonra üzüm vermez oğlan demişler.

 

Cömert cömert derler maldan ederler,

Yiğit yiğit derler candan ederler,

Çobansız koyunu kurt kapar derler,

Ağlamazmış kendi düşen demişler.

 

MANZUM ATASÖZLERİ

 

Namerde muhtaç isen yanar, erirsin,

Elden çıkarmayı çare görürsün,

Malın ele on paraya verirsin,

Döner sana, yüze satar efendim.

 

Müsrif benzer boşa akan pınara,

Candan sonra çıkar cimriden para,

Sen hep mümkün olan ölçüyü ara,

Kalpte ölçü ile atar efendim.

 

Devlet tasarrufla gücünü bulur,

Millet tutumluysa müreffeh olur,

Sen samanını sakla, zamanı gelir,

Var beterden daha beter efendim.

 

Polatoğlu derki, yoldan çıkarsan,

Müsriflerin suyu ile akarsan,

Gündüzün kandili boşa yakarsan,

Gece vakti yağın biter efendim.

 

ATALAR DEMİŞKİ

 

Yorganına göre uzat ayağı,

Derin su insanı yutar efendim,

Düşünerek görmek lazım uzağı,

Bilene kazancı yeter efendim.

 

Tedbir kulu ulaştırır ışığa,

Sabır vuslat yolu açar aşığa,

Çanağa koyduğun gelir kaşığa,

Ocak yanar ise tüter efendim.

 

Kaynağı olmadan güvenme borca,

Borç ile, harç ile çıkılmaz burca,

Ayarla, hesap et vaktinde harca,

Horozda vaktinde öter efendim.

 

İsraf haram, bundan elem duyulur,

Keyfince, varlığa nasıl kıyılır?

İdare bilenler kaptan sayılır,

Lafla gemi gitmez, batar efendim.

 

İdrak et, mana ver, bu israf niçin?

Öyle bir yo bul ki , devamlı geçin,

Düşün ki ak akçe kara gün için,

Zor günde kim kimi tutar efendim.

 

İş işten geçince çare bulunmaz,

Gelecekte neler olur bilinmez,

Bir kere doymakla menzil alınmaz,

Devamlı yem ister katar efendim.

 

ALTIN ÖĞÜTLER

 

Durma üç günden fazla küs,

Borçlu isen eyleme süs,

Konuşana deme sen, sus,

Deme  Allah’ı seversen.

 

Hiç kimseye söyleme sert,

Bu dünyada olma namert,

Var deme  Allah’tan cömert,

Deme  Allah’ı seversen.

 

İkide bir etme yemin,

Düşmanlardan olma emin,

Ne çok ağla , ne çok sevin,

Yapma Allah’ı seversen.

 

Zorlaştırma kolayları,

Körükleme olayları,

Gafil geçirme ayları,

Yapma Allah’ı seversen.

Ahmet EFE

GERÇEK İMİŞ

 

Alemde doğru dost yoktur,

Dedikleri gerçek imiş.

Kulunu saklayan Haktır,

Dedikleri gerçek imiş.

 

Bulut asumana çıkar,

Toprağa rahmetler yağar,

Gün doğmadan neler doğar,

Dedikleri gerçek imiş.

 

Eğer insan, eğer melek,

Yalvarırım geçer dilek,

Vefasızdır çarkı felek,

Dedikleri gerçek imiş.

 

Bu dünyaya gelen geçer,

Herkes kabre girer naçar,

İnsan bir gün ölür geçer,

Dedikleri gerçek imiş.

 

NASİHAT

 

Dinle sana bir nasihat edeyim,

Hatırdan gönüle geçici olma!

Yiğidin başına bir iş gelirse,

Onu yad ellere açıcı olma!

 

Mecliste arif ol kelamı dinle!

El iki söylerse sen birin söyle!

Elinden geldikçe iyilik eyle!

Hatıra dokunup yıkıcı olma!

 

El ariftir yoklar senin bendini,

Dağıtırlar tuzağını fendini,

Alçaklarda otur gözet kendini,

Kati yükseklerden uçucu olma.

 

Karacaoğlan söyler sözün başarır,

Aşkın deryasını boydan aşırır,

Seni her mecliste küçük düşürür,

Kötülerle konup göçücü olma!

 

ÖRNEK OL

 

Hak , adalet yolunda

Örnek ol sen çocuğum.

İlmin her dalında

Örnek ol sen çocuğum.

 

Saygı büyükten yana

Sevgi her küçük cana

Yakışan budur sana

Örnek ol sen çocuğum.

 

En güzeli seçmede

Helal yiyip içmede

Dosta değer biçmede

Örnek ol sen çocuğum.

 

Dinine toz kondurma

Dostu bil fiske vurma

Çalış didin boş durma

Örnek ol sen çocuğum.

 

Düşmanları bil tanı

Sev milleti, vatanı

Rahmetle an atanı

Örnek ol sen çocuğum.

Ahmet DOĞAN

 

KADIR MEVLAM

 

Kadir Mevlam senden bir dileğim var

Muhannes kuluna muhtaç eyleme

Cennet-i alayı nasib et bana

Sırat köprüsünden yolum bağlama

 

Kapımıza kara deve çökünce

Fırtınası sol alemi yıkınca

Cehenneme kul seçilip çıkınca

Kadir Mevlam o kullardan eyleme

 

Kadir Mevlam ateş atma özüme

Dünya mali görünmüyor gözüme

Kadir Mevlam sen bak benim yüzüme

Cehennemin ateşiyle dağlama

 

Karac'oglan hata çıkmaz dilimden

Kocadım da hayır gelmez elimden

Kadir Mevlam asla geçmez kulundan

Deli gönül ah çekip de ağlama

KARACAOĞLAN

 

ANNE

 

Hasretim göremem nurlu yüzünü,

Sevgin yüreğimi dağlıyor anne!

Dinlesem dizinde tatlı sözünü,

Gurbet yollarımı bağlıyor anne!

 

Akşam yuvasına dönerken kuşlar,

Bükerim boynumu bir hüzün başlar,

Süzülür gözümden mahzunca yaşlar,

Seller bile mahzun çağlıyor anne!

 

Kader bu, yanına gelemez yavrun,

Sensiz gurbet elde gülmez yavrun,.

Vuslat ne zamandır bilemez yavrun.

Bükmüş bak boynunu ağlıyor anne!

Hüseyin ÖZTÜRK

 

ANNE SEVMEK

 

Annesini sevmeyenin

İşi düzgün gitmez yavrum!

Duasını almayanın

Dertleri hiç bitmez yavrum!

 

Anne ahı yerde kalmaz,

İyi çocuk onu almaz,

Ağaç olsan meyven olmaz,

Dalında kuş ötmez yavrum!

 

Seviyorsan anneni sen,

Öpüyorsan ellerinden,

Gündüz gibi olur gecen,

Güneşin hiç bitmez yavrum!

 

Bana hak ver, düşünde bir,

Akşama dek peşindedir,

Uyurken de düşündedir,

Senden önce yatmaz yavrum!

 

Nefesi en güzel nefes,

Onun sesi en tatlı ses,

Sana karşı hile bilmez,

Sütüne su katmaz yavrum!

Hasan DEMİR

 

İNSANLIK

Her zevki sefa sadece bir anlıktır.

Nefret ve kinin ertesi pişmanlıktır.

Her canlıya var sonunda er geç ölüm,

İnsanlar ölür, ölmeyen insanlıktır.

 

ALLAHIN MELEKLERİ

Allah’ın yarattığı her şeyi göremeyiz,

Varlığını hisseder fakat, el süremeyiz.

 

Duyulmaz kelebeğin kanadından çıkan ses,

Havayı görmesekte alırız nefes nefes.

 

Isıtır, aydınlatır, motorları işletir,

Elektrik denen gücü kim görebilir?

 

Hiçbir göze görünmez hiçbir meyvenin tadı,

Güllerin kokusunu gözle gören olmadı.

 

Görmeden biliyoruz nurdan kelebekleri,

Dolaşır aramızda Allah’ın melekleri.

 

Yapayalnızken bile, dertli değildir başım,

Sağımda ve solumda melekler arkadaşım.

 

Ben onları göremem, onlar beni görürler,

Güzel düşüncelere güç ve kuvvet verirler.

Gökhan EVLİYAOĞLU

 

ALLAH

 

Kainatı yoktan var eden Allah,

Buhar zerresini kar eden odur.

İyiye cenneti donatan Allah,

Kötüye Tamuyu dar eden odur.

 

İnsana faydalı yaptı ateşi,

Yarattı yıldızı, ay ve güneşi.

Düşünsün, anlasın alemi kişi,

Göğü yıldızlarla süsleyen odur.

 

Canlıya gerekli kıldı havayı,

Hem derdi yarattı, hem de devayı,

Eş etti Ademe Hazreti Havva’yı,

Topraktan bedene can katan odur.

 

Birbirini izler gündüz ve gece,

Her zerreyi koydu yerli yerince,

İblis, buyruğuna karşı gelince,

Rahmetinden mahrum bırakan odur.

 

Suçluya adalet, onun azabı,

Mümine bire kırk verir sevabı,

Sıcaklıktan susuz kalan türabı,

Yağmur gönderip sulatan odur.

 

Kendisine isyan etmeyen kula,

Esir olmayana paraya pula,

Girip yürüyene dosdoğru yola,

Ahırette cennet donatan odur.

Mustafa ÜNAL

 

 

MANZUM ATASÖZLERİ

 

Tomurcuklar büyür, gül olur birgün,

Saniyeler geçer yıl olur birgün,

Üç lira, beş kuruş deyip geçmeyin,

Damlaya damlaya göl olur birgün.

 

Elindeki nimeti görmez de insan,

Gurbetten sılaya , ah çeker insan,

Gençliğinde her an ibadet etmez,

Kırkında gençliğine vah çeker insan.

 

Eğer rast gelirse kişinin işi,

Mermere de geçer onun her dişi,

Eğer rast gelmezse o şahsın işi,

Muhallebi yerken kırılır dişi.

 

ALLAH SEVGİSİ

 

Kim çıkarır sabahleyin erkenden,

Dünyamıza ışık veren güneşi,

Gece vakti denizlere serpilen

Ay doğuyor, kim yapıyor bu işi?

 

Kışın kuru sandığımız fidana

Baharda kim yeşillikler giydirir.

Bülbül öter, yuva yapmış ormana

Bu sedayı acep ona kim verir?

 

Annenize sizi sevmek hissini,

Onun ruha şifa veren sesini,

Kalbinize, doğru olmak dersini,

Kim veriyor bu şeylerin hepsini?

 

Vatan, millet ne demektir bilmeden

O sevgiyi kalbinize kim verdi?

Babanızdan güzel bir şey isterken

Gönlünüze kim koyuyor ümidi?

 

Akşam üstü karanlıklar içinden

Milyonlarca yıldızı kim parlatır?

İşte bütün bu şeyleri düşünen,

Yapan,eden,yaratan Allah’tır.

 

Hak sevgisi taşımalı vicdanlar,

Böylelikle mesut olur insanlar.

İbrahim Alaattin GÖVSA

 

 

OLMAZ MI

 

Ne güzel yaratmış arzı yaratan

Desen vermiş denizlerden, karadan

Yüce dağlar dizivermiş sıradan

Hikmetinden ibret alsan olmaz mı?

 

Ormanları motif motif yatıran

Meyveleri mevsim mevsim yetiren

İlkbaharda türlü çiçek bitiren

Okuyup sahibini bulsan olmaz mı?

 

Bir yaratmış zengin ile fakiri

Cümle vermiş akıl ile fikiri

Çalışmazsan, yerin batak çukuru

Bir de hesabını bilsen olmaz mı?

 

Bak, dünya yönelmiş uzay çağına

Biz de bayrak dikelim ilim dağına

Gömülüde kalma şerr batağına

Beş vakit namazı kılsan olmaz mı?

 

Bizdik dünyaya hüküm yetiren

Akdeniz’i göl haline getiren

Nice donanmayı yere batıran

Tarihinden ibret alsan olmaz mı?

 

Sus ey Aşık Dursun, bu kadar yeter!

Herkesin gönlünde bir aslan yatar

Kimisi kumarda ceketin satar

Yıkanıp camiye gelsen olmaz mı?

Hamitli Aşık Dursun

 

DININ UZERE OL...

Çok plan yapma bilemezsin geleceğini

Azrailin Cani ne zaman alacağını

Son nefeste İman üzere kalacağını

Plan istersen,dinin üzere ol.

 

Zenginlere bakıp ta sakin gıpta etme

Herşeyi bırakıp paranın peşinden gitme

Dünya menfaati için gıybet etme

Zenginlik istersen,dinin üzere ol.

 

Huzurlu olmak için madde yetmez

Paranın borusu ahirette ötmez

Müslüman’ın çilesi ölmeyince bitmez

Huzur istersen,dinin üzere ol.

 

Umut başkadır,Milli piyangoda olamaz

Zavallı İnsan kazı kazanda da bulamaz

Spor toto,at yarışı böyle şey olmaz

Umut istersen,dinin üzere ol.

Miskin miskin hala mucizemi beklersin

Her gün günahına günahlar eklersin

Senden olmayan insanları desteklersin

Mucize istersen,dinin üzere ol.

 

Sultanlara bile kalmadı Dünya

Zaten su an ahir zaman ya

Dünya hayati bilinen bir imtihan ya

Sultanlık istersen,dinin üzere ol.

 

Çoluk çocuk,is güç hepsi bomboştur

Şeytanın hilelerine uymakta hoştur

Su Milletin yarısından çoğu sarhoştur

Is istersen,dinin üzere ol.

 

Direnme artık sebat batılda olmaz

Herkesin yaptığı yanına kalmaz

Ancak akılsızlar ibret almaz

Sebat istersen,dinin üzere ol.

 

İnsanlar arasında pohpohlanmayı şeref sayarsın

Çoğu zaman batıl olan risaleyi yayarsın

Dikkat et adımına yoksa bir gün kayarsın

Şeref istersen,dinin üzere ol.

 

Mal,mülk,ev dükkan hepsi yalan

Senin mi sanki dedenden kalan

Ne götürmüş şimdiye kadar ölen

Saraylar istersen,dinin üzere ol.

 

Gazaba gelince yırtıcı hayvanlar gibi olma

Allah’ın dostlarını düşman olarak bilme

Müslüman kardeşinin ayıbına gülme

Adab istersen,dinin üzere ol.

 

Aklini başına al,bırak artık sağı solu

Zaten denedin her olmaz yolu

Elini verince kaptırdın kolu

Doğru yol istersen,dinin üzere ol.

 

Rabbinden ne istersen iste verecektir

Muhakkak ki her yapılanı görecektir

Kendine kul olanı elbet sevecektir

Kulluk istersen,dinin üzere ol.

 

Güvendiğin dağlara karlar yağarsa

Hanimin suçlarını bir bir sayarsa

Dostların verdiği sözden cayarsa

Teselli istersen,dinin üzere ol.

 

Ahlaksızlarla sakin bir olup yarışma

Allah’ın düşmanlarına kin tut barışma

sen ancak Hakkin isine karışma

Ahlak istersen,dinin üzere ol.

 

İmandır İnsana verilen en büyük nimet

Sen de sahip çık bil ki ganimet

Etme verdiğin söze hıyanet

İnanç istersen,dinin üzere ol.

 

Din incedir ve de ister fikir

Eğer mümkünse yapılmalı her gün zikir

Toprağa girip,gelmeden Münkir ve Nekir

Kurtuluş istersen,dinin üzere ol.

 

İNSANOĞLU

 

Doğar bir gün beşikte;

Sallanır da sallanır.

 

Düşer diye eşikten;

Kollanır da kollanır.

 

Serpilir yaş ikide;

Dillenir de dillenir.

 

Okur-yazar, kalemi;

Kullanır da kullanır.

 

Gün olur tatlı dili;

Ballanır da ballanır.

 

Çevresinde herkesçe;

Bellenir de bellenir.

 

Asker olur düşmana,

Çullanır da çullanır.

 

Evlenince allanıp,

Pullanır da pullanır.

 

Günler geçer dertleri,

Yıllanır da yıllanır.

 

Ömür biter mezara,

Yollanır da yollanır.

 

ALLAH BİRDİR

 

Şu sonsuz göklere bak;

Milyarlarca yıldız var;

Bir yörünge üstünde,

Şaşmadan dolanırlar.

 

Başka Tanrı olsaydı,

Bu düzen sağlanmazdı.

Göklerin düzeni tek

Kanuna bağlanmazdı.

 

Birinin yaptığını,

Bir diğeri bozardı.

Biri birine küser,

Bazen belki kızardı.

 

Bu kızgınlık anında,

Düzen altüst olurdu.

Kainattaki düzen,

Durmadan bozulurdu.

 

Oysa ki biz eminiz,

Allah birdir ve tekdir.

Kullar bunu bilerek,

İbadet edecektir.

Ahmet Mahir PEKŞEN

 

KISA DUA

 

Yürüt bizi ey Allah'ım,

Nuru sönmez yolundan...

Ayırma hiç bizi sen,

Sevgilin Rasulünden...

Biliriz ki keremin,

Eksilmez tek kulundan...

Çaresizin, âcizin,

Tutar güder kolundan...

Mahrum kalmaz tevbesi,

Lütfundan, kabulünden...

Yürüt bizi ey Allah'ım,

Rasûlünün yolundan...

E. Ali SİPAHİ

PEYGAMBERİM

Yeryüzünde en büyük,

İnsandır peygamberim.

Bütün hasta kalplere,

Dermandır peygamberim.

 

Odur gönlümde yatan,

Unutmam hiçbir zaman,

Hep İslam’ı anlatan,

Fermandır peygamberim.

 

Biliniz arkadaşlar,

Dinecek akan yaşlar,

Yolunda bütün başlar,

Kurbandır, Peygamberim.

 

Olamaz kusur sende,

Yürüyorum izinde,

En büyük mucize de,

Kurandır peygamberim.

 

Dindirdi her yasını,

Ak etti karasını,

İnsanlık yarasını,

Sarandır peygamberim.

Ahmet EFE

 

DOĞRU YOL

 

Her yerde her zamanda,

Doğru söyle, doğru ol!

Yalandan uzaklaşıp,

Doğru söyle, doğru ol!

 

Doğru söz ruha dolar,

Doğruyla toplum güler,

İnsan, yalanla solar,

Doğru söyle, doğru ol!

 

Sözümüz doğru olsun,

Özümüz doğru olsun,

Yalan bizden kovulsun,

Doğru söyle, doğru ol!

 

Doğruyu sever Allah,

Yalan söylemek günah,

Demeden bir gün eyvah,

Doğru söyle, doğru ol!

Yunus TENER

 

KURAN

 

Kuran Allah sözüdür,

Tüm sözlerin özüdür.

En büyük kitap derim,

Okurum ezberlerim.

Cebrail yüce melek,

Hak yanından gelerek,

İndirmiş bu kitabı,

Bu en büyük hitabı.

Fatiha ile başlar,

114 suresi var.

Ayetleri şifadır,

Tüm dertlere devadır.

İbadettir okumak,

Okumak ve anlamak,

Getiremez hiç kimse,

Ömrü boyu didinse,

Onun bir benzerini,

Göstereyim yerini,

Cahil onu bilmeyen,

Hak yoluna girmeyen,

Şükür elimde duran,

En büyük Kitab:KURAN

Ahmet EFE

İSLÂM'IN ŞARTLARI

 

İslâm’ın beş şartı var;

Bilmek bile saadet,

Bunlara kim uyarsa

Ona açılır cennet...

Şartlardan birincisi:

Kelime-i Şehadet;

Tek ve Büyük Allah'tan

Başka tanrı yok elbet.

Onun son peygamberi

Şanı Yüce Muhammed

İkinci şart namazdır.

O ne güzel ibadet.

Günde yarım saate,

Sığar beş vakit nöbet...

Üçüncü şart Ramazan

Orucunadır niyet.

Gündüz yiyip içmeden

Sevinçle geçer müddet...

Dördüncü şart zekâttır,

Allah vermişse servet:

Bedelini kırka böl,

Birini hediye et...

Bir defa hac'ca gitmek,

Olabilirse kısmet.

Beşinci şart islâmın

Kâbesini ziyaret...

Gökhan EVLİYAOĞLU

 

YİRMİ DÖRT AYAR

 

Kızgın nara kor olma, billur pınara su ol!

Kabuslu gecelerde, derin tatlı uyku ol!

Yalnız görenin değil, körlerinde ufku ol!

Böyle olursan eğer , çok gönüle konarsın.

 

Dikenli çalı değil, nadide bir çiçek ol!

Akrebin zehri değil, şifalı içecek ol!

Üstsüz başsız fakire, yemek ve giyecek ol!

Böyle olursan eğer, çok yaralar sararsın.

 

Geceleri dolunay,gündüzleri güneş ol!

Küfre karşı çelik zırh, müminlere kardeş ol!

Alime Derviş Yunus, nefsine de ateş ol!

Böyle olursan eğer, ihsanlara dolarsın.

 

Kızgın kumlara derya, çorak dağa orman ol!

Yalnızlara arkadaş, hastalara derman ol!

Hayır işlerde hamal, şerr işlerde ferman ol!

Böyle olursan eğer, yetim başı tararsın.

 

Bozuk bir vagon değil, işlek lokomotif ol!

Her hayırlı işlerde, ihlaslı ve aktif ol!

Hayada zirve nokta, ahlakta latif ol!

Böyle olursan eğer, çok kişiye yararsın.

 

Muhacirlere Ensar, mücahide kılıç ol!

Küfür bataklığında boğulana dalgıç ol!

Yetimlere ebeveyn, evlenene sağdıç ol!

Böyle olursan eğer, tam yirmidört ayar olursun.

 

TEMİZLİK VE SAĞLIK

 

Temiz giyin, tertipli gez,

Sana saygı duysun herkes.

Kirliliği kimse sevmez,

Nimet var mı sağlık kadar?

 

Gurur, kibir, yalan, dolan,

Kalp kiridir, buna inan.

Temiz kalır uzak duran,

Nimet var mı sağlık kadar?

 

Gitme mikrop saçan yere,

Hiç tükürme caddeler.

Acı verir yara, bere,

Nimet var mı sağlık kadar?

 

Temiz vücut, temiz çevre,

Sakın izin verme kire,

Sağlık, zengin ve fakire,

Nimet var mı sağlık kadar?

Ahmet EFE

 

OKULA GİDERKEN

 

Annemin Gül dudağıyla,

Açarım gözlerimi.

İyice sabunlarım,

Yüzümü ellerimi.

Kahvaltıya başlarken;

Besmeleyi çekerim.

Böylece soframıza,

Gül şekeri ekerim.

 

Başka yere uzanmaz,

Kendi önümden yerim.

Allah’a şükrederek,

Elhamdülillah derim.

 

Tekrar elimi yıkar,

Fırçalarım dişlerimi.

Dışarıda kuşlar gözler,

Okula gidişimi.

 

Okuldaysa dünyanın,

En güzel öğretmeni.

Kapıda sevgi dolu,

Gözlerle bekler beni.

Bestami YAZGAN

 

 

IBADET

 

Küçük bir tebessüm, içten bir selam,

Dosta hatır soran bir-iki kelam,

Kısaca diyor ki; insana İslam,

İhlasla yaptığın her şey ibadet.

Doğuştan var olan iman özüyle,

İlimler kaynağı Kur’an sözüyle,

Maddeye hükmeden gönül gözüyle,

Her şeyde bir mana görmek ibadet.

Gönül buzlarını sevgiyle delmek,

Melekle insanın farkını bilmek,

Kulda kusur varsa affedip silmek,

Kırılmış bir kalbe girmek ibadet.

Biliyorsa eğer göz bakmasını,

Bir ziyafet görür çorba tasını,

Dünya sofrasının her lokmasını,

Nimet bilinciyle tatmak ibadet.

Bir görünmez kaza olsa da neden,

Hasta yatağında kıvransa beden,

Mevla’dan gelene isyan etmeden,

Sancılara sabır katmak ibadet.

Cengiz Numanoğlu

GIYBET

 

Komşun aç yatarken,

Sen tok yatma.

Bunlardan haberin olsun.

Gıybet içinde kalma.

 

Bütün insanlar kardeştir,

Savaşlara yol açma.

Yol üstüne düşen herşeyi,

Gıybet içinde kalma.

 

Her zaman çok çalış,

Çalışmadan yemek ayıp,

Çalanlara karşı dur,

Gıybet içinde kalma.

 

BAYRAK

 

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü

Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.

Işık ışık, dalga dalga bayrağım,

Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın

Mezarını kazacağım.

Seni selamlamadan uçan kusun

Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku ne keder...

Gölgende bana da, bana da yer ver!

Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar!

Yurda, ay-yıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdügü gün

Kızıllığında isindik;

Dağlardan çöllere düşürdüğü gün

Gölgene sığındık.

Ey simdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;

Barisin güvercini, savaşın kartalı...

Yüksek yerlerde açan çiçeğim;

Senin altında doğdum,

Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, herşeyim;

Yer yüzünde yer beğen:

Nereye dikilmek istersen

Söyle seni oraya dikeyim!

 

Abdest bir nurdur

İnsana huzurdur

Her türlü temizlik

Hem de onurdur.

 

Şu abdest ne güzel

Emretti lemyezel

Sağlığa faydalıdır

Böyledir ebed, ezel

 

Biz abdesti alalım

Hem namazı kılalım

Mevlanın rızasını

İşte böyle bulalım

 

SEVMEK

 

Geceler yanmasın, gündüz solmasın,

Hiçbiri gönlümden uzak olmasın,

Şu güzel dünyaya nefret dolmasın.

 

Gündüzü, geceyi Allah yaratmış;

Gecenin sonunda sabah yaratmış.

 

İnsanların olmaz hepsi bir örnek;

Allahın emridir hepsini sevmek,

İşte karşımdadır en büyük gerçek:

 

Gündüzü geceyi Allah yaratmış;

Gecenin sonunda sabah yaratmış.

 

Severim herkesi, her şeyden önce;

Sevgimde yok benim, gündüzle gece.

Her şey sevimlidir, “Allah” deyince.

 

Gündüzü geceyi Allah yaratmış;

Gecenin sonunda sabah yaratmış.

 

Habibullah derim Peygamberime;

Allah sevmiş onu, benim yerime,

Işık saçar sevgi, gecelerime.

 

Gündüzü geceyi Allah yaratmış;

Gecenin sonunda sabah yaratmış.

 

Şevki BULUT

 

DÜŞÜN ÇOCUĞUM!...

 

Ateşi gül yapan gücü,

Düşündün mü hiç çocuğum?

Nasıl kokar burcu, burcu,

Düşündün mü hiç çocuğum?

 

Kim durdurur dizi dizi,

Gökte asılı yıldızı,

Kim var etti yoktan bizi

Düşündün mü hiç çocuğum?

 

Bir çiçekte kaç renk açar,

Misküamber koku saçar,

Bunca canlı ne yer, ne içer,

Düşündün mü hiç çocuğum?

 

Güneş hergün neden doğar,

Karanlığı nasıl boğar,

Çiçeklerden kim bal sağar,

Düşündün mü hiç çocuğum?

 

Sevgi, dostluk kalmasaydı,

Gönüllere dolmasaydı,

Ya aklımız olmasaydı,

Düşündün mü hiç çocuğum?

 

Yüreğimiz sade ettir,

Sevgi bize bir nimettir,

Hakkı sevmek ibadettir,

Düşündün mü hiç çocuğum?

 

Bestami YAZGAN

 

SANA ŞÜKÜR ALLAHIM

 

Aldığım hava için

Şu sıcak yuva için

Yaptığım dua için

Sana şükür Allah’ım

 

Ateş için, kül için

Şu seven gönül için

Şu kırmızı gül için

Sana şükür Allah’ım

 

Çiçek kokusu için

Ekmek için, su için

Şefkat duygusu için

Sana şükür Allah’ım

 

Yaz için, bahar için

Elma için, nar için

Gökten inen kar için

Sana şükür Allah’ım

 

Yaprak veren dal için

Sarı için, al için

Petek petek bal için

Sana şükür Allah’ım

 

Sabah için, tan için

Damarlarda kan için

Verdiğin şu can için

Sana şükür Allah’ım

 

Ahmet Mahir PEKŞEN

YAVRUM

 

İman körpe gül gibidir

Sulamazsan solar yavrum

Gönül selvi dal gibidir

Korumazsan kurur yavrum

 

Kıl namazı, tut orucu

Müminlerin boyun borcu

Cennet kokar burcu burcu

Durma çalış kazan yavrum

 

İyilik et Allah için

Çevren ile iyi geçin

Konuşursun gıybet niçin

Sevabını siler yavrum

 

Haram lokma yeme sakın

Edebini her an takın

Ömür kısa, vuslat yakın

Eli bomboş gitme yavrum

 

Vatanının memleketinin

Ebed müddet devletinin

Paha yetmez hasletinin

Kıymetini bilsen yavrum

 

NE GÜZELDİR NE GÜZEL

 

Beş vakit abdest alması

Ne güzeldir, ne güzel…

Hak divana durması

Ne güzeldir, ne güzel…

 

Oruca niyet etmek

İftar vakti beklemek

Hak rızası derlemek

Ne güzeldir, ne güzel…

 

Helale katmak

Hayra elin uzatmak

Hasenat zevki tatmak

Ne güzeldir, ne güzel…

 

Ağlayanı güldürmek

Göz yaşını dindirmek

Bir şey almadan vermek

Ne güzeldir, ne güzel…

 

Kimseye kin gütmemek

Kul hakkını gözetmek

Günaha tevbe etmek

Ne güzeldir, ne güzel…

 

Mehmet Zekai ERYALAZ

 

KÜÇÜĞE SORULAR

 

Kim verdi gülen gözleri,

Bilir misin mini çocuk?

O tatlı dili, o sözleri,

Bilir misin mini çocuk?

 

Kıpır kıpır dudakları,

Çiçek çiçek yanakları,

Kim yürütür ayakları,

Bilir misin mini çocuk?

 

Kıvır kıvır o saçları,

Pamuk pamuk avuçları,

Kim büslüyor ağaçları,

 

Anne, baba, bacı, kardeş,

Isıtan, ışıtan güneş,

Bu nasıl tükenmez ateş,

Bilir misin mini çocuk?

 

Aç kollarını sevgiye,

Cennet verilsin hediye,

Geldik dünyaya ne diye,

Bilir misin mini çocuk?

 

“Kulluk” yapanlar seçilir,

Sırat kolayca geçilir,

Cennete böyle uçulur,

Bilir misin mini çocuk?

 

Güzel giden, güzel varır,

Bahçeler, bağlar kotarır,

Allah iyileri korur,

Bilir misin mini çocuk?

 

Bilmem bana ne sözün var,

Elbet oyunda gözün var,

Git şimdi, sana izin var

Bilir misin mini çocuk?

 

OLMAZ MI?

 

Ne güzel yaratmış arzı yaradan

Desen vermiş denizlerden, karadan

Yüce dağlar dizivermiş sıradan

Hikmetinden ibret alsan olmaz mı?

 

Ormanları motif motif yaratan

Meyveleri mevsim mevsim yetiren

İlkbaharda türlü çiçek bitiren

Okuyup sahibini bulsan olmaz mı?

 

Bir yaratmış zengin ile fakiri

Cümle vermiş akıl ile fikiri

Çalışmazsan, yerin batak çukuru

Bir de hesabını bilsen olmaz mı?

 

Bak, dünya yönelmiş uzay çağına

Biz de bayrak dikelim ilim dağına

Gömülüpte kalma şer batağına

Beş vakit namazı kılsan olmaz mı?

 

Biz idik dünyaya hüküm yetiren

Akdeniz’i göl haline getiren

Nice donanmayı yere batıran

Tarihinden ibret alsan olmaz mı?

 

Sus ey Aşık Dursun, bu kadar yeter!

Herkesin gönlünde bir aslan yatar

Kimisi kumarda ceketin satar

Yıkanıp camiye gelsen olmaz mı?

 

Hamitli Aşık DURSUN

 

ŞARKI  SÖZLERİ

 

Bir meçhule gider yollar,

Beşikten mezara kadar.

Gaflet ile geçer yıllar,

Beşikten mezara kadar.

 

Mal da yalan,mülk de yalan

Var mı şu dünyada kalan?

Var biraz da sen oyalan.

Beşikten mezara kadar.

 

Ne bu celal, ne bu hiddet,

Bitmez mi sandın bu müddet!

Taht saltanat, makam şöhret,

Beşikten mezara kadar.

 

Yarıda kalır dilekler,

Boşa çıkar tüm emekler,

Azrail pusuda bekler,

Beşikten mezara kadar.

 

Ha bu gün olmuş, ha yarın,

Sonu gelmez arzuların,

Üç metre bez yoğun varın,

Beşikten mezara kadar.

Uğur IŞILAK

 

YÜCE RABBİM

 

Yüce Mevlam bizi övmüş yaratmış,

Ne kadar büyüksün, ey yüce Rabbim.

El, ayak, öz vermiş güzel donatmış,

Ne kadar büyüksün, ey yüce Rabbim.

 

Kuru toprak ekmek verir insana,

Dikenler içinde biter gül sana,

Tevvab olan ismi, yetmez mi sana,

Ne kadar büyüksün, ey yüce Rabbim.

 

Geceler nur saçan Ay’a bakarız,

Güneş doğmadan, erken kalkarız,

Merhametin olmazsa, biz ne yaparız,

Ne kadar büyüksün, ey yüce Rabbim.

 

Taşta, suda, kırda çiçekler biter,

Bülbül güle aşık, ne güzel öter,

Habibim bizlere şefkatin yeter,

Ne kadar büyüksün, ey yüce Rabbim.

 

Sen tohum saçarsın o sana verir,

Ateşe giren demir su gibi erir,

Geceler, gündüzler peş peşe gelir,

Ne kadar büyüksün, ey yüce Rabbim.

 

Bir adım gidersen, on adım gelir,

Kulumu yakmam der, müjdeyi verir,

İnsan doğar, yaşar sonra da ölür,

Ne kadar büyüksün, ey yüce Rabbim.

 

Sana dua eden zoru başarır,

Kışın kuru otlar, bahar yeşerir,

İnsanı düşünsem gözüm yaşarır,

Ne kadar büyüksün, ey yüce Rabbim.

 

Aklından her geçen sırrı bilmez mi?

Yalnız bana secde edin demez mi?
Günahtan pişmansan, hemen silmez mi?

Ne kadar büyüksün, ey yüce Rabbim.

 

Akbulut’um canım feda yoluna,

Daralınca yetişirsin kuluna,

Bir baktım arıya ve balına,

Ne kadar büyüksün, ey yüce Rabbim.

 

BU VATAN KİMİN

 

Bu vatan toprağın kara bağrında,

Sıra dağlar gibi duranlarındır.

Bir tarih boyunca onun uğrunda,

Kendini tarihe verenlerindir.

 

Tutuşup kül olan ocaklarından,

Şahlanıp köpüren ırmaklarından,

Hudutlarda gaza bayraklarından,

Alnına ışıklar vuranlarındır!

 

Ardına bakmadan yollara düşen,

Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,

Huduttan huduta yol bulup koşan,

Cepheden cepheyi soranlarındır.

 

İleri atılıp sellercesine,

Göğsünden vurulup tam ercesine,

Bir gül bahçesine girercesine,

Şu kara toprağa girenlerindir!

 

Tarihin dilinden düşmez bu destan,

Nehirler gazidir, dağlar kahraman,

Her taşı bir yakut olan bu vatan,

Can verme sırrına erenlerindir.

 

Gökyay’ım ne desem ziyade değil,

Bu sevgi bir kuru ifade değil,

Sencileyin hasmı rüyada değil,

Topun namlusundan görenlerindir.

 

HOCAM

 

Sen öğrettin heceyi

Gündüz ettin geceyi

Alim ettin niceyi

Benim muhterem Hocam

 

Yemeğin tam yemedin

Hiç hastayım demedin

Bilgini esirgemedin

Benim muhterem Hocam

 

İlim veren göl oldun

Koku veren gül oldun

Bizler için dil oldun

Benim muhterem Hocam

 

Cahilliği kaldırdın

Doğru yolu buldurdun

Yüzümüzü güldürdün

Benim muhterem Hocam

 

Gönlümün çiçeğisin

İnsanın ipeğisin

Asrımın gerçeğisin

Benim muhterem Hocam.

 

Bizlere hor bakmadın

Hiç bir gönül yıkmadın

Yıllar yılı bıkmadın

Benim muhterem Hocam

 

NE  KADARDA  SABIRLISIN  YA  RABBİ

 

Delik deşik olmuş ahlak yasası,
Sülükler'le dolmuş mülkün kasası,
Mahşermiş mizanmış kimin tasası,
Artık rüşvet bile rüşvete tabi,
Ne  kadarda  sabırlısın  Ya Rabbi.

 

Yüz yüze ikramda sahde bir yarış,
Dostun arkasından diller bir karış,
Lafta kalmış sevgi....saygı ve barış,
Olmuşuz selamsız bir nesle tabi,
Ne  kadarda  sabırlısın  Ya Rabbi.

 

Denizler kokuşmuş dağlar yanmakta,
Bacalar göklere zehir sunmada,
Dünya can cekişir, son savunmada,
Nimete namerd'ce açmışız harbi,
Ne  kadarda  sabırlısın  Ya Rabbi.

 

Herşeyi uydurduk, haşa Kitaba,
Haram ve helali koyduk bir kaba,
Çorbamıza bile karışdı riba,
Sana ve Resulüne açmışız harbi,
Ne  kadarda  sabırlısın  Ya Rabbi.

 

Alışmış dilimiz fitne tadına,
İslam zülüm edermiş güya kadına,
Yalan söylüyoruz, Kur'an adına,
Yüce kelamına açmışız harbi,
Ne  kadarda  sabırlısın  Ya Rabbi.

 

Nasılda bastırmış küfran sizleri,
Kayıp olmuş Nebinin nurlu izleri,
Bunca bela uyarmıyor bizleri,
Olmuşuz kör... sağır bir nefse tabi,
Ne  kadarda  sabırlısın  Ya Rabbi.

 

Anlatmaya dilde lisan yetmiyor,
Hicabından durdu, kalem gitmiyor,
Ne yapsakda bizde kusur bitmiyor,

Olmuşuz  bir  kere  isyana  tabi,
Kurtar  bizi...  Kurtar  bizi  Ya Rabbi.

 

ALLAH  SORUNCA  BEN 
NE  CEVAP  VEREYİM?

 

Bu dünya ya geldin ne amel kıldın, 
Derse Allah ben ne cevap vereyim, 
Şimdi huzuruma sen nasıl geldin, 
Derse Allah ben ne cevap vereyim.

 

İki yol gösterdim hem akıl verdim, 
İradende ben seni serbest kıldım,
Rahmeti bırakıp zulmete daldın,
Derse Allah ben ne cevap vereyim.

 

Ramazan verdim oruç tutmadın,
Akşam tatlı tatlı iftar etmedin,
Niçin doğru yollarıma gitmedin,
Derse Allah ben ne cevap vereyim.

 

Günahdan kaçmadın tutmadın emrin,
Beyhüda yerlerde geçirdin ömrün,
Şimdi huzuruma sen nasıl geldin,
Derse Allah ben ne cevap vereyim.

 

Soğuk sıcak dedin abdest almadın,
Kibir ucub geldi namaz kılmadın,
Günah yığınına çare bulmadın,
Derse Allah ben ne cevap vereyim,

 

Beraat, Kadir verdim niçin bilmedin.
İki rekat olsun Namaz kılmadın,
Beyhüda işlerden sen usanmadın,
Derse Allah ben ne cevap vereyim.

 

Niçin abdest alıp kılmadın Namaz,
Allah'a yalvarıp etmedin niyaz,
Halk içinde senin ismin bi namaz,
Derse Allah ben ne cevap vereyim.

 

Ezanlar okundu niçin duymadın,
Allah'ına niçin secde kılmadın,
Bende sana cennetimi vermedim,
Derse Allah ben ne cevap vereyim.

 

Niçin terkedersin farzı-sünneti,
Duymadın mı cehennemi cenneti,
Değilmisin Muhammedin ümmeti,
Derse Allah ben ne cevap vereyim.

 

Ben seni yarattım has güller gibi,
Kaş verdim göz verdim sümbüller gibi,
Söyle amelini bülbüller gibi, 
Derse Allah ben ne cevap vereyim.

 

MUTLULUK  REÇETESİ  - EGER SiZDE;

 

Allah’a inanarak, emirlerine uyabilecek kadar İMAN, 
Hayatın güçlüklerine katlanabilecek kadar İNANÇ,
Geleceğin daha iyi olacağına inanacak kadar ÜMİT,
Doğru bildikleri için mücadele edebilecek kadar CESARET,

Topluma, ailene faydalı olabilecek kadar SAĞLIK,
ihtiyaçlarına yetebilecek, zekatını verecek kadar PARA,
Başkalarının daima iyi yönlerini görebilecek kadar GÖZ,
Çevrenizdeki insanlara yardım eli uzatabilecek kadar CÖMERT,

İnsanlardan karşılık beklemeden yapılabilen İYİLİK,
Yaşam zorluklarına karşı hayatı, insanları SEVMEK,
Yastık kadar yumuşak, rahat bir VİCDAN,
Dilini, gözünü, kalbini, keseni haramdan saklayabilecek İRADE,

Gördüklerinin, duyduklarının düzelmesini bekleyecek kadar SABIR,
Günahların, noksanlarını itiraf edebilecek kadar FAZİLET,
Bu nimetleri bize veren Allah’a ŞÜKÜR varsa,

SiZ  ÇOK  MUTLUSUNUZ...

 

GÖNÜLLERDE BULUŞALIM

 

Zulüm dağlarını aş gel

Gidiyorum sende koş gel

Horon çekip haydi koş gel

Gel sevgide birleşelim

Gönüllerde buluşalım

 

Engel boşa inanana

Engel yoktur sana bana

Sevgi ile yana yana

Gel sevgide birleşelim

Gönüllerde buluşalım

 

Gerçek aşık dağı delmiş

Ferhat Şirin için ölmüş

Mecnun Leyla’sını bulmuş

Gel sevgide birleşelim

Gönüllerde buluşalım

 

Sevgi dostluk yapsın yarış

Ne güzeldir dostça sarış

Sevgi kervanına karış

Gel sevgide birleşelim

Gönüllerde buluşalım

 

Ozan Ahmed

 

ÇOCUKLARI SEVELİM

 

Nadide bir çiçektir

Çocukları sevelim

Küçük ama gerçektir

Çocukları sevelim

 

Sakın onu hor görme

Küçük kalbini kırma

Kusurlarına bakma

Çocukları sevelim

 

Kalbi kuş gibi çarpar

Sevgi diye hep ağlar

Sevgi gelince susar

Çocukları sevelim

 

Okşayıver saçını

Hem sacını yüzünü

Oğlun ile kızını

Çocukları sevelim

 

Çocuk bizim günümüz

Çocuk bizim canımız

Çocuk bizim kanımız

Çocukları sevelim

 

Sevginin geleceği

Yurdumun geleceği

Dünyanın geleceği

Çocukları sevelim

 

Umudumuz çocuklar

Her şeyimiz çocuklar

Barışımız çocuklar

Çocukları sevelim

 

Ozan Ahmet der size

Cnabı Haktan bize

Hediyedir hepinize

Çocukları sevelim

 

Ozan Ahmed

 

GÜZEL ŞEY

 

Ölüm güzel şey; budur perde arkasından haber...

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?..

 

 

ÖLÇÜ

 

Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim;

Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!

 

Hak şerleri hayreyler

Zannetme ki gayreyler

Ârif anı seyreyler

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler...

 

Erzurumlu İbrahim Hakkı

 

 

Eğer mâ’şûktan olmazsa muhabbet âşıka,

Âşığın uğraşması mâ’şûka kavuşturamaz aslâ!

 

“ Sabrın kendisi acı, lakin meyvası tatlıdır” Güzel Söz

 

GÜL VERELİM

 

Gül dikersen, gül toplarsın

Gül derelim, gül verelim

Kötülüğün çaresi gül

Gül saralım, gül verelim

 

Nazik olur okşayıver

İncitmeden toplayıver

Küskün isen gül veriver

Gül verelim, gül verelim

 

Sevenlerin yollarına

Yarenlerin yollarına

Güzellerin yollarına

Gül serelim, gül verelim

 

Gül elinde gir sıraya

Kötüyü alma araya

Derman bulunmaz yaraya

Gül sürelim, gül verelim

 

Dostum bir acayip devir

Çirkinliği, yel ol savur

Gözünü güzele çevir

Gül görelim, gül verelim

 

İbret al, bak sen dününe

Haini sokma yanına

Kurşunların tam önüne

Gül gerelim, gül verelim

 

Muhabbetin tam özüne

Çocukların al yüzüne

Aşıkların gür sazına

Gül vuralım, gül verelim

 

Ahmediyem, gül güzelim

Sevdim seni, gül güzelim

Hepberaber gül yazalım

Gül varalım, gül verelim

 

Ozan Ahmed

 

TAMAM  MI?

 

Unutma tez geçer zulmün ezası
Sabretmeyi bileceksin. Tamam mı?
Yiğitde ar değil bahtın kazası
Hakka teslim olacaksın tamam mı?

Geri dönmek yoktur güneş doğmadan
Rahmet nuru karanlığı boğmadan
Hakikat yolunda boyun eğmeden
Gerekirse öleceksin. Tamam mı?

Yenilir mi inanmışın imanı?
Böyle bir gerçeğin olmaz gümanı
İnşaallah başlarsa hesap zamanı
Haklarından geleceksin. Tamam mı?

Yolumuz her zaman Allah yoludur,
Bu yoldaki ölüm oğul balıdır.
Hak, haklının en mukaddes malıdır.
Vermezlerse alacaksın, Tamam mı?

Çevirmez ahını Allah öksüzün...
Pek basittir devrilmesi köksüzün
Her kim olsa haksızlığı haksızın
Suratına çalacaksın, tamam mı?

Uyuşukluk şifa bulmaz illettir.
Korkaklık en adi, en pis zillettir
Adalet ne güzel, ne hoş nimettir.
Hep doğruyu bulacaksın, tamam mı?

Yalana hayır da, gerçeğe evet...
Mücadele şarttır, kalsan da tek fert.
Bir de ötesi var buranın elbet;
Nasıl olsa güleceksin, Tamam mı?

Abdurrahim Karakoç

 

BİR VAKTE ERDİK Kİ

 

Bir vakte erdi ki şimdi günümüz,

Yiğit belli değil mert belli değil!

Herkes yarasına derman arıyor,

Derman belli değil dert belli değil!

 

Adalet kalmadı hep zulüm doldu.

Geçti şu baharın gülleri soldu.

Dünyanın gidişi acaip oldu.

Kuzu belli değil kurt belli değil.

 

Başım ayık değil kederden yastan

Ah! Ettikçe duman çıkıyor festen.

Haraba yüz tuttu bez-i gülistan.

Yayla belli değil yurt belli değil

 

Bozulmuş dünya islah olmuyor.

Ehl- i fukaranın yüzü gülmüyor

Ruhsâtîde dediğini bilmiyor

Yazı belli değil hat belli değil.

 

HIÇKIRIKLAR

Saatler bitmiyor; yapayalnızım
Gülmek istiyorum, gülemiyorum
Sensiz olmak midir hep alin yazım
Bilmek istiyorum, bilemiyorum

Esirgedin nazlı, hilal kaşını
Harap ettin çiçek kokan başını
Yüreğime akan gözüm yasini
Silmek istiyorum, silemiyorum

Sanki her şey efsaneydi, masaldı
Ayrılık ruhumu elimden aldı
Gözlerim yollara takılıp kaldı
Gelmek istiyorum, gelemiyorum

Göğüs germek için acılarıma
Titreyişlerime sancılarıma
Seni bir kez olsun avuçlarıma
Almak istiyorum, alamıyorum

Saçılan bir köpük olmak dilinde
Boğulmak saçının ince telinde
Sır gibi sonsuza değin kalbinde
Kalmak istiyorum, kalamıyorum

Unutuyor beni sırlı gözlerin
İçimde bir yara isliyor, derin
Kulakların, dudakların, ellerin
Olmak istiyorum, olamıyorum

Bölerek uykunu, rüyalarına
O kucak dolusu hülyalarına
Gece gündüz uçup aynalarına
Konmak istiyorum, konamıyorum

Deli gibi asık olsa da güle
Kim acır çöllerde öten bülbüle
Bir gün alev alev yanıpta küle
Dönmek istiyorum, dönemiyorum

Hıçkıra hıçkıra ağlamaktansa
Basına karalar bağlamaktansa
Bu yüreği hergün dağlamaktansa
Ölmek istiyorum, ölemiyorum.

Nurullah Genç

 

YAĞMUR

Var eden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat

Yıllardır bozbulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin anasına dikilir yeşil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyula, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü
Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfada talihsiz binlerce kurban düştü

Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

Sensiz kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hıra'dan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler şahının hayalleri

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğuna arılar nadan düştü

Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü

Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gölgesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, birgün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından

Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım

Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki, dertleri aşmaya umman düştü

Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri, beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin

Saatlerin ardında hep kendimi aradım
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz, kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin

Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü

Islaklığı sanadır ahımın, efganımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

 

Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü

Nefesinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Nurullah GENÇ

 

SEN YOKTUN

 

Sen yoktun...

Hz. Adem’deydi nurun

Önce cenneti

Sonra yeryüzünü şereflendirdin.

Âdem nuruna affedildi

Arafat bu affa şahitti

 

 

Sen yoktun

Nuh’un gemisindeydi Nurun...

Dalgalar yeryüzünü boğarken

Toprağın bağrındaki su

Gökyüzüyle buluşurken

Ve bu bir ilahi azap derken,

Allah nurunu taşıdı bin bir sebeple

Tufan, nurunu selamladı edeple...

 

 

Sen yoktun...

Hz. İsmail’in alnındaydı Nurun

İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden

“Rabbimiz” dedi,

“Onlara kendi içlerinden

Senin ayetlerini okuyacak

Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,

Onları temizleyecek bir elçi gönder,

Amin dedi on sekiz bin alem

Nurunla aydınlanan minicik elleri semaya kaldırarak

Amin dedi İsmail.

Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı

Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı Sevr dağında.

 

Sen yoktun...

Hz. İsa “Ahmed” diye muştuladı seni

Alemlerin Efendisi diye sana seslendi.

Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine..

Çünkü bu alemin reisi geliyor...

Bekleyin Ahmed geliyor.

Kainata rahmet geliyor.

Havarilerin yüzünü okşayan,

Ölüleri dirilten bir nefes oldun

Ama sen yoktun...

 

Sen yoktun Sultanım,

Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun

Başı eğik gezerdi mazlum

Kuteyle seni göklerden sorardı

Varaka seni arardı semada

Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.

Ağlayarak süslediler hep ölüme...

Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.

Sen yokken,

Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek.

Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.

Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi...

En son çocuk atılırken çukura

Annesinin suretinde bir melek tuttu onu

Ve tebessüm ederek Hira Nur dağını gösterdi.

Melekler süslüyordu Hirayı.

Efendisine hazırlanıyordu Cebel-i Nur,

Efendisine hazırlanıyordu Mekke.

Alem Efendisine hazırlanıyordu

Kainatın gözü Hz. Amine’deydi.

Toprak yalvarıyordu Rabbine,

Allah’ım gönder artık onu diyordu.

Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada

 

 

Ve bir gelişin vardı Ya Rasulallah,

Bir inişin vardı yeryüzüne...

Önünde Cebrail!

Ardında yalın kılıç melekler!

Bir inişin vardı yeryüzüne...

Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de

Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.

 

Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.

Her şey sus pus olmuştu.

Hadi diyordu yıldızlar, hadi diyordu ay!

Kainat bir isim duymak istiyordu.

Ve bir ses yükseldi Amine’nin evinden;

Muhammed!

Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.

Muhammed!

Melekler öptü o nurdan ellerini.

Muhammed!

Seni yaratan Allah’a kurbanız Ey Dürri Yekta!

Sana o adı veren Rahmana kurbanız

 

Artık sen vardın

Susuz topraklara rahmet indi seninle

Annenden sonra anne Halime sevindi seninle

Yağmura mı ihtiyaç var?

Kaldır şahadet parmağını,

Yağmurları salsın Allah.

Sonra tut ağacın yaprağını,

Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah.

Yeter ki sen iste,

Sen iste Ya Rasulallah

De ki ben kimin?

Dağlar, taşlar dile gelsin,

Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,

Ente Rasulullah desin.

 

Sen vardın

Bedir kârdı,

Uhud dardı

Hendek yârdı.

Yiğitlerin vardı.

Ölmek için yarışan yiğitler...

 

Hele bir Enes’in vardı senin.

Enes bin Malik...

Uhud’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,

“Niye burada oturuyorsunuz?” diye sormuştu.

Onlar da,

“Allah’ın Rasulü öldürülmüş” deyince

Enes kükremiş:

“Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?

Kalkın ve O’nun gibi ölün!” demişti.

Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.

Hem de ne şehit Ey Nebi!

Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.

Kız kardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...

 

Musab bin Umeyr’in vardı senin.

Uhud’ta sancağını taşıyan.

Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki

Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi.

 

Ebu Hüreyre’n vardı...

Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı.

Sen anlardın,

“Ya Ebâhir gel!” derdin.

 

Ve sen gittin...

Bir gidişle gittin

Ardında hüznün kaldı.

Hasretin kaldı göklerde.

Bilal ezan okuyamaz oldu

Ne zaman teşebbüs etse

Muhammed Rasulullah demeye

Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi.

 

Sonra günler ay,

Aylar yıl oldu.

Ve asırlar oldu

Sensizliğe açtık gözlerimizi.

Ama sen bırakmazsın bizi.

Sen varsın ey şehitlerin sultanı

Sen varsın!

Bir şehit bile ölmezken

Sana nasıl yok deriz.

Ebu Talip Şam’a giderken devesinin önüne geçip

“Beni burada kime bırakıp gidiyorsun?” demiştin.

“Ne anam var ne babam...”

Ebu Talip bırakmamıştı bu yüzden.

 

Sensizliğin ızdırabı ile inleyen ümmetini

Kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasulallah!

Bırakma bizi ki; Allah;

“Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz”

Buyuruyor.

Bırakma bizi!

Hayatı seninle öğretti Rahman.

Kulluğu seninle tanıdık.

Duayı senden öğrendik sevgili!

Hz. Ömer umre için senden izin isteyince,

“Kardeşçik” dedin ona,

“Kardeşçik duanda bana da yer ayırır mısın?”

Bizler Ömer değiliz ama

Bütün dualarımız senin için

 

Ey Rabbimiz!

Rasulünü anışımızdan haberdar e!

O’na binler salât, binler selâm!

Habibine Makam-ı Mahmut’u ver

O’na vesileyi lütfet.

O’nu Refik-i Alâya yükselt

Bizi de affet

Onun hatırına affet

Zatının hatırına affet.

 

GÜNEŞ DOĞACAK

 

Ey mayesi nurla yoğrulmuş millet!

Hele dişini sık az daha sabret!

Aman, sönmesin sinendeki himmet!

Son durağın “ Devlet-i ebed müddet... ”

 

Hiç durma yürü ki, yollarda gözler!

Durmuş şehid baban yolunu gözler

Gelir, koş! Seni bekliyor pürüzler

Gel artık sevinsin kederli yüzler.. !

 

Belli, dava büyük, yollar da uzun;

Ne gam! Yolcusu olmuşsun Sonsuzun.

Kutlu rehber bu yolda kılavuzun.

Lafı mı olur artık, karın-buzun... !

 

Nasıl olsa bir gün güneş doğacak;

Çevreye yeniden nurlar yağacak;

Dağ-dere, ova-oba bucak bucak,

Işık gelip karanlığı boğacak...

 

Abdülfettah ŞAHİN

 

 

İLAHİ! SEVDİR BİZE SEVDİKLERİNİ...

 

İlahi! Hamdini sözüme sertac ettim,

Zikrini kalbime mirae ettim

Kitabını kendime minhac ettim

Ben yoktum var ettin

Varlığından haberdar ettin

Aşkınla gönlümü bî-karar ettin.

 

İnayetine sığındım, kapına geldim.

Hidayetine sığındım lutfuna geldim.

Kulluk edemedim, affına geldim.

Şaşırtma beni, doğruyu söylet.

Neşeni duyur, hakikatı öğret.

Sen duyurmazsan, ben duyamam.

Sen söyletmezsen ben söyleyemem.

Sen sevdirmezsen ben sevemem.

Sevdir bize hep sevdiklerini.

Yerdir bize hep yerdiklerini.

Yar et bize erdirdiklerini.

 

Sevdin Habibini, Kainata sevdirdin.

Sevdin de hilati-risaleti giydirdin.

Makamı İbrahimden Makamı Mahmuda erdirdin.

Serveri asffiya kıldın.

Hatemi Enbiya kıldın.

Muhammed Mustafa kıldın.

Salatü selam, tahıyyatü ikram, her türlü ihtiram ona, onun aline, ashabına ve etbaına ya Rab!

 

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır

 

ÖMÜR SERMAYESİ TÜKENİYOR...
 
 









BİR AYET-BİR HADİS-BİR DUA
 


 
 
Bugün 56 ziyaretçi (60 klik) kişi burdaydı!

MERHABA... DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ OSMAN YALÇINTAŞ'IN WEB SİTESİNE HOŞGELDİNİZ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol