MERHABA... DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ OSMAN YALÇINTAŞ'IN WEB SİTESİNE HOŞGELDİNİZ

   
 
  İSLAM'DA CİNSEL HAYAT

HZ. PEYGAMBERİN CİNSEL ÖĞRETİMİ
    Allah'ın Resulü cinsel hayatla ilgili farzlar ve haramları mümin erkeklere ve kadınlara ayrı ayrı öğretiyordu. Fakat cemaat namazına erkekler yanısıra kadınlar da katıldığı için müşterek öğretimde bulunduğu zamanlar da oluyordu.
    Şu hadîsi müşterek öğretime bir misal olarak verebiliriz:
    Yezîd kızı Esma (r.anha) bizzat şahit olduğu olayı şöyle anlatıyor.
    (Bir namaz sonrasıydı.) Çevresinde erkekler ve kadınlar (ayrı ayrı) oturuyorken Allah'ın Resulü (suali içeren bir üslupla) şöyle buyurdu:
    -Galiba (içinizde) karısı ile yaptıklarını açıklayan erkeklerle, kocası ile yaptıklarını anlatan kadınlar var?
    Topluluktan bir cevap çıkmayınca şöyle dedim:
    - Evet, var Ya Resülallah! Allah'a yemin ederim ki erkekler de bu şekilde konuşuyorlar. Kadınlar da böyle laflar ediyorlar.
    (Benim bu açıklamam üzerine) Allah'ın Resulü şu talimatı verdi:
    -Cinsel hayatınızı açığa vururcasına konuşmayınız. Bu şekilde konuşan erkek ve kadın, erkeği dişisine raslayan ve insanlar kendilerine bakıp dururken erkeği dişisinin işini bitiren erkek ve dişi şeytan gibidir." (Ebü Davud, Nikah: 49)
    Kadınlar da Cinsel Konularda Bilmediklerini Hz. Peygambere Sorarlardı:
    Ümmü Süleym Hz. Peygamberin eşlerinden Ümmü Seleme'nin (r.a.) komşusuydu. (Zaman zaman) O'nu ziyaret ederdi. Bu ziyaretlerinden birinde Allah'ın Resulü çıkagelince O'na sordu:
    -Ya Resülallah! Rüyasında kocasının (veya bir başka erkeğin) kendisiyle cinsî münasebette bulunduğunu gören kadının yıkanması gerekir mi? Ne buyurursunuz?
    (Böylesine bir sualin sorulmuş olması utandırmış olacak ki) Hz. Ümmü Seleme, Ümmü Süleym'e yönelerek şöylece serzenişte bulundu:
    -Allah iyiliğini versin. Baltayı taşa vurdun Ya Ümmü Süleym! Allah'ın Resülü'nün huzurunda kadınları küçük düşürdün.
    -Şüphesiz ki Allah gerçeği bildirip emretmekten utanmaz (ve utanılmasını da emir buyurmaz.) Bizim kesin olarak bilmediğimiz hususları Allah'ın Resulü'ne sormamız o hususlarda (gerçekleri) görmez-bilmez bir körlük içinde olmamızdan daha hayırlıdır.
    (Ümmü Süleym'in sualinin ve gerekçesinin doğruluğunu onaylamak için) Allah'ın Resulü: "Allah asıl senin iyiliğini versin. Çıkmaza giren sensin Ya Ümmü Seleme!" dedi ve sualin cevabı olarak da şöyle buyurdu:
    "Evet Ya Ümmü Süleym! Rüyalanan kadının menisi geldiğinde yıkanması gerekir." (Ahmet b. Hanbel, Müsned: 6/377.) Gusül abdestinin farz olması için kadının rüyada ilişkide bulunmuş ve boşalmış olması lazımdır.
    Cinselliği Korumak ve Kullanmak da İbadettir.
    İnsanlarda cinsel organları, tatmin edilmek istenen cinsel arzuları yaratan ve üreme görevini yükleyen Allah'tır. O'nun yarattığı cinselliğe saygı duyarak ve O'nun koyduğu yasalar içinde evlilik yoluyla cinsel organları kullanarak tatmine ve üremeye yönelmek Allah'ın yarattığını ve yüklediği görevleri korumaktır.
    Allah'ın ve Peygamberinin emirlerini uygulayarak evlenmek ve böylece cinsel hayatı başlatıp sürdürmekte ibadettir.
    Ameller Niyetlere Göredir.
    İnsanın niyeti halis, Allah'ın ve Resulünün emirlerine uygun olursa her işi aslında ibadettir. Helal rızık için çalışmak, nefsi ve nesli korumak için evlenmek ve daha nice günlük hayatımızdaki işler niyetlerimize göre ibadet olabilmektedir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Ameller ancak niyetlere göredir. Ve ancak her kişiye niyet ettiği vardır. O halde kimin hicreti Allah'a ve Rasülüne ise, onun hicreti Allah'a ve Rasulünedir. Kimin de hicreti elde edeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadına ise, onun da hicreti hicret ettiği şeyedir." (Buhari, iman:41, Nikah:5. Müslim, İmaret: 153. Ebu Davud, Talak:11. Tirmizi, Fazail-i Cihad: 16).
    Amellerimizin niyetimize göre ibadet olduğuna en güzel delil yine Fahr-i Kainat Efendimizin bir hadis-i şerifidir.
    Cinsel Haramlardan Korunmak İçin Eşle Cinsel İlişki İbadettir Ve Sadakadır.
    Sahabî Ebu Zerr (r.a.) anlatıyor. Allah'ın Resulü şöyle buyurdu:
    -"Sübhanellah" şeklinde her bir tesbihde, "Elhamdülillah" şeklindeki her bir hamdde, "Allahü Ekber" şeklindeki her bir tekbirde, "la ilahe illellah" şeklindeki her bir tehlilde, her bir Hakk'a çağırmada ve her bir batıl'dan sakındırmada sadaka sevabı vardır.
    (Hatta) sizden birinizin eşi ile cinsî münasebette bulunmasında bile sadaka (sevabı) vardır.
    Ashab-ı Kiram (hayret ve de merakla) sordular:
    Ya Resülallah! Bizden biri cinsel arzularını tatmin eder de bu sebeple ona nasıl sevap verilir?
    -(Pek tabîi ki verilir. Ya sizlerden biri) zina yapacak olsaydı, yaptığı zinadan ötürü günaha girmeyecek miydi? Buna ne dersiniz? Bunun gibi, nikahlı eşiyle cinsel ilişkide bulunduğu zaman da kendisine sevap verilir. (Mişkatü'l-Mesabih, Hadis no: 1898. Müslim, Zekat:52. Ebu Davud, Tatavvu': 12, Edep: 160. Müsned: 7/168)

KIZ-ERKEKLERDE ERGENLİK ve CİNSEL EĞİTİM
    Cinsel yaşam üzerinde gerçek bir bilgi sahibi olmaları için erkek çocuklara da regl kanamasının ne olduğunu anlatmak gerekir. Kız çocuklar da aynı şekilde erkeklerdeki cinsel mekanizmayı tanımalıdırlar. Ergenlik çağında kız ve erkeğin birbirine saygı duyması ve sinirli hallerinde anlayış ve sabır göstermesi öğütlenmelidir.
    Ergenlikte Kız-ErkekÇatışması:
    Ergenlik çağındaki erkek çocuklar kendileri de bunalım geçirdikleri ve çocukluktan tam kurtulamadıkları için kız çocuklarıyla alay eder, onlara sözle sataşmaktan hoşlanırlar. Başlıca konu kızların belirmeye başlayan göğüsleriyle, regl kanamalarıdır.
    Bu alay ve sataşmalar kız çocuklarının zoruna gider onlara bir utanç ve aşağılık duygusu verebilir.
    Oysa dikkatli bir anne, kızına erkek çocukların ergenlik çağında geçirdiği değişimleri anlatarak hem gerekli bir bilgi vermiş hem de bu küçültücü duyguları önlemiş olur. Anneler kızlarına erkek çocukların da bedensel değişimler geçirdiklerini kıllandıklarını, cinsel organlarının büyüdüğünü, seslerinin yakında çatlayacağını, erkek çocukları alçaltmadan ve çirkin göstermeden rahat ve doğal bir şekilde belirtebilirler. Hatta kızların regl kanamalarına karşılık erkek çocukların cinsel rüyalar görerek uykularında boşalma ile yataklarını ıslattıklarını anlatmalıdırlar.
    O zaman kız çocuk, ergenliğin yalnız kendi başına gelen, utanılacak bir durum olmadığını, erkek çocukların da, başka şekillerde ama aynı amaç ve yöne doğru hızla geliştiklerini anlarlar. Bu onlara, hem bilgi hem rahatlık sağlar.

    CİNSEL EĞİTİM
    Genç bir kız, adet görünceye kadar çocuk muamelesi görür, ergenliğe ulaşır ulaşmaz hareketlerinden kuşku duyulan, güvenilemeyen ve cinselliği nedeniyle izlenmesi gereken bir durumdadır. Böylece genç kız bu gelişmeleri gizleme mecburiyetini duyacaktır. Gelişen, dikleşen memelerini bir suç delili gibi gizleme çabasında olacaktır. Eğitim eksikliği nedeniyle cinsel organ ve dürtülerin ortaya çıktığı ergenlik ve gençlik yıllarında çevreden gelen, cinselliği ayıp, kötü, kirli, aşağılık, pis olarak niteleyen görüşler, çocukları ve gençleri hayatı boyunca cinselliğe utanılması gereken bir konu olarak bakmağa zorlamaktadır.
    Bu konuların ayıp sayılması, aşağılanması cinsel kimliğin benimsenmesini engellemiş olur. Bu ise evliliğin temelini oluşturan cinsel yaşamda evlilik bunalımlarına neden olur. Özellikle kadınlar cinsel dürtü ve ilgilerini eşlerine göstermeyi ayıp sayacak şekilde şartlandırıldıkları için, cinsel birleşmeye ortak olmaları gerektiği gerçeğini de benimseyemezler. Ve ilk günler de cinsel yaşama katkıda bulunmazlar. Ağır davranırlar yapılması gereken, içten geldiği gibi tabii davranmak ve cinsel yaşamın hakkını vermek ve yaşamaktır.
    Cinsel eğitim, ilkokul öncesi evde başlayan, sonra ilköğretim ve lisede çocukların ilerideki yaşamları için gerekli olan cinsellikle ilgili konuların anlatılmasıdır.
    Cinsel Eğitimin Aşamaları:
    1) Okul öncesi aile tarafından verilecek eğitim,
    2) İlköğretimde verilecek bilgiler.
    3) Lise de verilecek bilgiler.
    1) Okul Öncesi Aile Tarafından Verilecek Bilgiler:
    Çocuğun konuşmaya başladıktan sonra cinsellikle ilgili soracağı ilk soru cinsel organının ne olduğudur. Buna cevap verirken anne baba, bu soruyu ciddiye aldığını belirtecek şekilde, lafı döndürüp dolaştırmadan sakin bir ifadeyle nasıl ağzı yemek yemeye, gözü etrafını görmeye yarıyorsa, orasının da çiş yapmaya yaradığını söylemek yeterlidir.
    Daha sonraları annelerinin memelerine gözleri takılır. Annelerin bebek doğurduğu zaman bebeklerin beslenmesi için memeleri olduğu anlatılmalı, buradan gelen sütle bebeklerin beslendiği söylenmelidir.
    Kesinlikle ne kadar küçük olursa olsun çocuğa bu konularda yalan söylenmemelidir. Ve yanlış bilgi verilmemelidir. Bu yaşlarda çocuklar az bilgi ile de yetinirler. En mühim nokta çocuğa sorduğu kadarının cevabının verilmesidir. Gereksiz bilgi vermeyiniz. Diğer bir önemli soru ise hele annede bir gebelik oluştuysa kardeş bekleniyorsa, onun nasıl oraya girdiği? Kendisinin nereden geldiği? Kendisinin de annesinin karnından mı çıktığı? v.s. Aile çok bilgili ve meraklı dahi olsa fazla detaylı bilgi vermekten sakınmalıdır. Kısaca, örneğin: Annelerin karnında bebeklerin oluşması için bir yer vardır, bebek orada gelişir sonra iyice büyüyünce bacaklarının arasındaki bir delikten çıkar, denilmelidir.
    2) Çocuklara İlköğretimde Verilecek Cinsel Bilgiler:
    Pek çok öğretmen ve anne baba cinsel eğitimden "üremeyle ilgili bilgileri" anlamaktadır. Üremedeki olaylar cinsel eğitimin sadece bir parçasıdır. Cinsel eğitimde önemli olan tek tek biyolojik ve fizyolojik olayların öğretilmesi değil, insanın bu yönüne cinselliğe karşı gereken tavrın takınılmasıdır. Çocukta görülebilecek yanlış bir tavrın oluşmasının önlenmesidir. Çocukların kız veya erkek kendi vücutlarını ruhen kabul etmelerini, cinsel kimliklerinin oluşumunu sağlamaktır. Vücudun herhangi bir yerinin kötü, pis, tehlikeli olmadığını belirtmektir. Onları cinsellikle ilgili yersiz korku ve sıkıntılara karşı aydınlatmaktır.
    İlköğretimde, örneğin Hayat Bilgisi dersinde organlar incelenirken, sınıflar kız-erkek karışımı olmasa anlatım daha rahat olur. Doğrusu da budur. Cinsel organların da yapıları ve ne işe yaradıkları ölçüyü kaçırmadan anlatılmalıdır. Önemli olan öğretmenin ciddi ve rahat olabilmesidir. Bitki ve hayvanlardan örnekler vererek dişi ile erkeğin birleşmesinin normal bir şey olduğunu ifade ederek kısa fakat doğru bilgi vermesidir. İlkokul öğrencisine cinsel ilişkiyi ayrıntılarıyla anlatmak gereksizdir.
    3) Ortaokul ve Lisede Verilecek Cinsel Bilgiler:
    Çocukluktan gençliğe geçen çocuklarımıza verilecek cinsel bilgiler, orta ve lisedeki edebiyat veya matematik dersinden çok daha önemlidir. Bu hassas konuda kanımca, öğretmenden çok anne babanın çocuğa verdiği eğitim önemlidir. Anne baba ve öğretmenin vereceği bilgiler çelişkili olmamalıdır. Cinsellik konularında çocuklar yanlış yönlendirilmemelidirler. Onlara bir şeyler öğretmeden önce sabırla dinlemeli, onlara her zaman soru sorabilecekleri yakınlığı sağlamalıyız. Ayrıca sevilmeyen, önemsenmeyen, ihmal edilen çocukların ileride cinsel ve diğer ilişkilerde kendilerini rahat hissedemeyeceklerini unutmamalıyız.
    Yukarıda da değindiğim gibi cinsel eğitimin temelinde anne babanın şefkat ve sevgi göstererek anlayışla çocukların soru ve sorunlarına cevap vermeye çalışması önemlidir. Anne kız, baba da erkek çocuğa klavuz olmalıdır. Mühim olan konuların konuşulabilmesidir, anne babanın bütün sorulara cevap verebilecek yetenekte olması şart değildir. Yaşlarına uygun ahlaksızlığa teşvik etmeyen, cinsel bilgiler içeren kitaplar verilmelidir. Anlatılmayan şeyleri kitapta bulacaktır. Mesela, elinizdeki bu kitap gibi.
    Sağlıklı bir toplum, sağlıklı ailelerden oluşacaktır, istenilen de cinsel dürtüleri uyanmaya başlayan gençlerin mutlu bir geleceğe yönelik hazırlanmalarıdır. Cinsellik kimsenin tekelinde değildir.
    Ayrıca özellikle AİDS gibi cinsel birleşme ile bulaşan hastalıklara dikkat çekilmeli. Gençlere zührevi hastalıklar mutlaka öğretilmelidir.
    Bütün bu teknik bilgilerden başka gençlere içinde bulundukları toplumun inançları ve değer yargılarını da kabul ettirmek onlara kızlık bozulması, istenmeyen gebelik gibi, altından kalkamayacakları ilişkilerden kaçınmalarını önermeliyiz. Boyalı basın ve TV'lerdeki şu veya bu toplumun İslam dışı ve genel ahlak dışı olan yaşam tarzlarını ve değer yargılarını, ideal ve doğru diye kendi toplumumuza sunmamalı ve sunulanlar da kabullenilmemelidir.
    Kızın Ergenlik Döneminde Dikkatli Bir Annenin ve Babanın Görevleri:
    Bir anne ergenlik çağındaki genç kızına baba da oğluna bu konudaki en sağlıklı ve tarafsız bilgiyi vermelidir. Anne bununla da yetinmeyip kızına dişiliğiyle övünmesini öğretmelidir. Yalnız, yaşı daha küçük olduğundan şimdilik kendini tutması gerektiğini, ancak sırası gelince kadın ve dişi olmaktan büyük zevk alacağını anlatmalıdır.
    Gençlere küçük yaşta cinsel yaşama atılmanın sakıncaları anlatılmadan, doğru dürüst bilgi verilmeden, sağlıklı yöneltmeler yapmadan gençleri baskı altında büyütmenin yaratacağı başka bir bunalım da, gençleri düzensiz bir yaşama yöneltirken mantıksız buldukları baskıya isyan ederek genç yaşta cinsel yaşama yönelirler. Bu da kendileri için olumsuz sonuçlar doğurabilir.
    Kısacası, kız çocuğunu kadınlığa hazırlayan anneye güç ama yaşamsal görevler düşmektedir. Daha ergenlik öncesinden çocuk cinsel konularda bir takım sorular sormaya başlayacaktır. Anne bunlara doğru, fakat basit ve kısa cevaplar vermelidir. Çocuğun öğrenmek istediğinden fazlasını söylerse onu şoke edip korkutabilir. Azını söylerse kızın saygı ve güvenini yitirdiği gibi kızı cahil bırakabilir. Çocuğun sorduğu soru dikkatle dinlemeli ve tam dozunda cevaplandırılmalıdır. Çünkü çocuk geliştikçe daha ayrıntılı ve özel şeyler öğrenmek isteyecektir. Anne de bunları cevaplayacaktır.
    Bunlara biraz utanmadan cevap vermek zordur ama anne kendini zorlayarak rahat ve doğal bir tavırla konuşmalı; cinselliğin, dişiliğin utanılacak, korkulacak bir şey olmadığını kızına açıklamalıdır. Küçük kızlara ve yeni geç kız olan çocuklara yapılacak en doğru yönlendirme bizce şudur:
    "Dişilik ve kadınlık güzel, övünülecek şeylerdir. Cinsel yaşam zevklidir. Ne var ki cinsel içgüdü aynı zamanda tehlikeli derecede kuvvetli, kontrol edilmesi güç bir duygudur. Bu yüzden cinsel duygularını bir kızın evleninceye kadar kontrol altında tutmasında, cinsel yaşama sırası gelince atılmasında yarar vardır. Nikahsız cinsel hayata erken başlamak, hüsran felaket getirir. Fakat cinsel yaşama evlenince başlamak ise mutluluk, tatmin ve yaşam zenginliği sağlar.
    Anne kızına bu konuda en doğru yolu gösterecek kişinin kendisi olduğuna kızını inandırmalıdır.
    Anneler! kızınızla, babalar oğlunuzla arkadaş olunuz. Sizi saysın, sizden çekinsin ama asla korkmasın. Bilsin ki başına en büyük bir felaket bile gelse onun en candan yardımcısı, ilk koşup geleceği, sığınacağı insan sizsinizdir. Çocuklarınız buna inanırsa gençliğinin bir çok acıklı ve tehlikeli tuzaklarından kurtulabilirler.
    Ergen kızları bunalıma iten etkenlerden biri de kandan korkup tiksinmeleridir. Regl kanamaları sırasında kendilerini pis ve iğrenç görerek utanca ve küçüklük duygusuna kapılabilirler. Bunun önlenmesi gerekli ve zorunludur.
    Bu konuda da genç kızın en büyük yardımcısı annesi olabilmelidir. Ona regl sırasında kendini nasıl temiz tutması gerektiğini öğretmeli, kızın yaşı küçükse gereken yıkama ve temizleme işlemlerinde anne bizzat yardımcı olmalıdır. Bu konularda bilgisizce büyütülen kızlar, sonradan erkekleri tiksindirerek mutsuz olur, küçük düşerler.
    Aşırı titiz olan kızların kan korkusu ve tiksintisi giderilmezse bu kızlarda aşırı temizlik kompleksi başlar. Kendilerini, yani kadınlıklarını kirli buldukları için bilinç altından gelen bir tepkiyle aşırı temizliğe düşkün yetişirler. Sonradan durmadan evlerini temizleyip duran, erkeklerini temizlik işkenceleriyle ezen, onları rahatsız eden, öfkelendirip soğutan birer kadın olurlar. Kendi kadınlıklarına kirli iğrenç bir şey gözüyle baktıkları için cinsel zevk de almazlar. Kısacası her yönden başarısız ve mutsuz birer eş olmaya mahkumdurlar.
    Regl kanaması ortalama olarak 12 ile 15 yaşları arsında başlar. Sekiz dokuz yaşında aybaşı olan kızların yanısıra çok daha geç kanayanlara da rastlıyoruz. Onbeş yaştan sonra regl olan kızlar bir doktora göstermekte yarar vardır.
    Erkek çocuklar ise ergenlik 13-15 yaşlarında başlar. Baba oğluna ergenliği ve guslü öğretmelidir.

    Tıbbî Açıdan Sünnet: Peniste başı kılıflayan deriye sünnet derisi denir. Bu deri parçası müslümanlarda İslamın gereği olarak basit bir ameliyat ile kesîlir. Sünnet, sağlık bakımından da çok yararlıdır. Sünnet olmamışlarda sünnet derisi ile kamış başı arasında smegna adı verilen bir salgı birikebilir. Bu birikim, mikropların etkisiyle çok acı veren iltihaplara yol açabilir. Ayrıca, sünnet olmuş erkeklerin hemen hiçbirinin penis kanserine yakalanmadıklarını ve sünnetli erkeklerin eşlerinde dölyatağı boynu kanserinin daha az olduğu belgelenmiştir. Bu nedenlerle sünnet Müslüman olmayanlar arasında da özellikle Amerika ve diğer gelişmiş Batı ülkelerinde yaygınlaşmaktadır.
    Erkek Çocukların Sünnet Olması:
    "Beş şey fıtrattandır; (Bütün peygamberlerin şerîatlerinde yer alan ve uygulanan işlerdendir.)
Bunlar, sünnet olmak, kasıkları traş etmek, bıyıkları kısaltmak, tırnak kesmek ve koltuk altı kıllarını yolmaktır."
(Müslim, Taharet, Hn:49. İbni Mace, Hn: 292)
    Sünnet Olmanın Zamanı:
    Doğumun yedinci gününden ergen oluncaya kadardır. Fakat buluğ (ergenlik) çağına girildiğinde sünnet ettirilmesi vacibtir.
    Cinsellik Bakımından Önemi:
    Cinsel organı kaplayan deri, salgıladığı yağla fena bir koku neşredebilmekte, ayrıca mikrob barınağı olabildiği için de cinsel rahatsızlıklar meydana getirebilecek mikropların rahme (vagina) intikaline aracı olmaktadır.
    Sünnet kabuğu, erkekde erken boşalmaya sebebiyet verirken kadının cinsel heyecanına da engel olmaktadır. Çünkü birleşen organlar arasında etkileşime manidir. Bu sebeble sünnet kabuğunu tabîi duyarlılığı giderici oldukça kalın bir prezervatif olarak tanımlamak mümkündür.
    Sünnet, bütün bu sakıncaları giderdiği için erkeği sünnetli eşler de, cinsel bakımdan daha bir uyum ve doyum sağlayabilirler.
    Sünnetin Yararı Var mı?
    Sünnetin sayısız yararları vardır.
    Kimi sünnet derilerindeki darlık ameliyatla giderilemediği taktirde peniste "fimosiz" denilen bir rahatsızlığa yol açıyor. Bu da penis sertleşmesi veya idrar ve menî boşalımı sırasında acı duyulmasına neden oluyor.
    Sünnet olmamış erkeklerde penis kanseri riskinin, eşlerindeyse dölyatağı kanseri riskinin yüksek olduğu gerçeklik kazanmıştır.
    Sünnet olmamış erkeklerin sünnet derisi altında biriken salgıyı her gün sabunlu suyla yıkamaları gerekiyor.
    Estetik açıdan ise, kadınların sünnetli penislerden daha çok hoşlandıkları yapılan istatistikler sonucu ortaya çıkmış bulunuyor.
    Sünnetle ilgili tek sorun, ameliyatın yetkili ve becerili olmayan kimseler tarafından, gerekli temizlik ve mikropsuzluk ilkelerine uyulmadan yapıldığında bir takım sakatlıklara neden olmasıdır.
    Günümüzde pek çok erkek çocuk, daha doğumundan birkaç ay sonra sünnet edilmektedir. Erken sünnet, çocuğun acıyı fazla duymaması nedeniyle bir takım komplekslere girmeyeceği açısından yararlı görülüyor.
    Sünnet İslamda yeri olan önemli geleneklerimizdendir. Erkek çocuk 10-12 yaşlarındayken düğün töreniyle sünnet edilir. Alacağı armağanlar çocuğun duyacağı stresi azaltır.

MASTÜRBASYON - İSTİMNA (El ile boşalmak) 
   
El ile boşalma, aslında bekarlık döneminde bile zarurî görülemeyecek bir işlemdir. Çünkü Yüce Allah, insanda atılmayan veya atılamayan fazla birikimleri giderecek bir düzen yaratmıştır. Gerektiğinde, bu düzen (rüyalanmak) devreye girmekte, insanı rahatlatmakta ve zarar görmekten kurtarmaktadır. Diğer meşru yol ise evliliktir.
    Mastürbasyon Haram mıdır?
    1- Kocasının karısı eliyle veya kadının kocasının yardımıyla boşalması helaldir.
(İhya Terc. Ali Aslan, 3/420. İbn-i Abidin, 4/27.)
    2- Kadın veya erkek kişinin kendi eliyle boşalması ise müctehidlerimizin değerlendirmelerine göre şöyle açıklanabilir.
    a- Mutlak haramdır,
    b- Mubahdır,
    c- Vacibtir.
    Mutlak Haramdır Diyenler: Şafiî mezhebi müctehitleri mastürbasyonun mutlak haram olduğu görüşündedirler.
    Mubahtır Diyenler; Kişinin eşi yoksa, evlenmeye de maddî gücü müsaid değilse zinaya düşmemek veya vücudundaki -rüyalanma yoluyla da atılamayan- zararlı birikimi gidermek için mastürbasyon yapması mubahtır.
Hanefî ve Hanbelî mezhebi müctehitleri bu görüştedir.
    Vacibtir Diyenler: Eğer mastürbasyon yapmaksızın zinadan korunulamayacağına kanaat hasıl olursa, bu durumda yapılması vacib olur. Çünkü iki şerden daha az zararlı olanın tercihi İslamî bir kuraldır.
    Bu durumda böyle yapan bir denklem kurmuş sayılır; kendisine ne sevap, ne de günah vardır; ne mükafat görür, ne de azaba uğratılır.
    Esasen mastürbasyon, büyük günahlardan sayılmaz. Bir mukayese yapacak olursak mesela; yabancı kadınların bakılması haram olan yerlerine bakmak mastürbasyondan daha günah, yabancı kadınla kucaklaşıp öpüşmek ona bakmaktan daha çok günah, zina etmek ise onlardan çok büyük günahtır... Şu var ki, mastürbasyon küçük günahlardan sayılsa bile, özürsüz olarak sık sık tekrarlanıp devam ettiği takdirde -zararları büyüdüğü gibi günahları da büyüyerek gitgide büyük günahlara dahil olabilir. Zira küçük günahlar da ısrarla tekrarlanırsa, büyük günaha dönüşür. Yeri gelmişken, günde beş vakit namaz kılmanın, küçük günahların affına sebep olduğunu da hatırlatalım...
    Oruçlu iken, oruçlu olduğunu bile bile mastürbasyon yapan kimse, inzal olup meni gelirse orucu bozulur; sadece gününe gün kazası gerekir. Bu durumda kefaret gerekmeyeceği gibi, mastürbasyon halinde inzal vaki olmamış yani şehvetle meni akmamışsa -"mezi"denilen ince sızıntı gelse bile- bununla oruç bozulmaz, gusül de gerekmez. Bunu alışkanlık haline getirmemişse fetva böyle ise de takva açısından bunları yapmamak daha uygundur.
    Kadınların masturbasyonunun hükmü erkeklerin masturbasyonunun hükmü gibidir.
    Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere mastürbasyon mutlak haram olarak görülemeyeceği gibi, şartsız helal olarak da görülemez.
    Mastürbasyon Sebepleri ve Zararları:
    Erkeklerin hemen hemen hepsine yakın bir kısmı, kadınların da yarısı kadarı gençlik devrelerinde az çok bu işe başvururlar. Bu da en çok 14-20 yaşları arasında cereyan eder. Bir kısmı sadece cinsi baskının hafifletilmesi için arasıra seyrek olarak yapar. Bazısı da bir zevk vasıtası yaparak alışkanlık halinde, her fırsatta sık sık mastürbasyonu tekrarlar.
    Mastürbasyon Sebeplerini Şöyle Özetleyebiliriz:
    1- Normal cinsi münasebetten uzak kalmak,
    2- Mastürbasyonu alışılmış bir zevk vasıtası haline getirmek ,
    3- Cinsi münasebetten çeşitli sebeplerden dolayı nefret etmek,
    4- Cinsi münasebetten yeteri kadar zevk alamamak, (evliler için),
    5- Cinsi isteğin fazla artması,
    6- Mastürbasyonu teşvik eden, şahısların tesirinde kalmak,
    7- Açık-saçık manzaralar, şehveti tahrik edici söz ve yazılar,
    8- Cinsel organlarında temizlik noksanlığıyla meydana gelen kaşınmalar,
    9- Cinsi arzuların çocuklarda erken uyanması,
    10- Bazı çocukların küçük yaşta merak ve görmesiyle cinsel organıyla oynamayı alışkanlık yapmaları... vs.
    Zararlı Yönüne Gelince:
    Seksolog ve hekimlerin bu konudaki görüşleri çeşitlidir. Bu görüşleri üç maddede toplayabiliriz:
    1) Mastürbasyonun zararsız olduğunu savunanlar,
    2) Zararlı olduğunu söyleyenler,
    3) Çok zararlı olduğunu iddia edenler,
    Bunların içinde, çoğunluğun kabul ettiği ve hakikate en uygun olanı ikinci görüştür. Şüphesiz ki, fazla mastürbasyonun ruhi, bedeni, cinsi, manevi...birçok zararları mevcuttur. Fakat, mastürbasyonun tamamen zararsız olduğunu ileri sürmek gerçeğe pek uzak olduğu gibi, onu son derece tehlikeli göstererek, gençleri korku ve karamsarlığa düşürmek de yersizdir. Mütehassısların bazıları, bir-iki haftada bir yapılan mastürbasyonun vücuda pek zararlı olmadığı görüşündedir. Şu kadar ki, bu durumdaki mastürbasyonun da uzun zaman devam etmesinin, zararlı olacağını bilmelidir. Hemen hemen bütün fikirler, aşırı mastürbasyonun gençleri tahrip edici bir illet olduğu noktasında toplanmaktadır.
    Gerçekten gençlerin büyük derdi olan mastürbasyon, geniş açıdan ele alındığı zaman, bunun birçok yönleriyle zararlı bir illet olduğu görülür.
    Acaba Mastürbasyon Kaç Günde Bir Yapılırsa Zararlıdır?
    Buna verilecek cevap şudur: "...Bu, her insana göre değişir. Nasıl ki normal cinsi münasebetlerin sayısı da her insan için değişiktir. Bir kaide tespit etmek lazım gelirse şöyle söyleyebiliriz: Kendinizi çok bunalmış hissetmedikçe mastürbasyon yapmayınız. Sırf mastürbasyonun zevkini tatmak için, kendi kendinizi suni olarak tahrik eder ve iradenizi tam bir gevşekliğe uğrattıktan sonra masturbasyon yapmaya kalkışırsanız, işte o zaman ifrat yolunu tutmuşsunuz demektir"
    Mastürbasyon ne kadar çok veya az yapılırsa, zarar nispeti de ona göre çok veya az olur. Yani "çoğu çok zarar, azı az zarar" demek uygun olur.
    Halbuki ihtilam (uyku ve rüyada meni boşanması), dolan kabın taşması gibi fazla olan meninin kendiliğinden boşalmasıdır. Cinsel temastan uzak olanlar için, bu bir ihtiyaçtır ve bir mahzuru da yoktur. Mastürbasyon ise, zoraki bir boşalma olduğundan, ihtilamdan çok farklı ve zararlı bir özelliği vardır.
    İlk gençlik devrelerinde ara-sıra yapılan mastürbasyonlar, psikolojik yönüyle normal sayılabilir. Fakat olgunluk çağında, alışkanlık halinde sık sık buna başvurmak, bir nev'i cinsi sapıklık konusuna girer.
    Mastürbasyondan korunma çareleri de vardır. Bundan korunmanın en iyi çaresi, şehvet hislerini kontrol altına almaktır. Bunun için de ilmi, ameli, ailevi, manevi.. cihetten çeşitli önleme imkanları bulunabilir. Bununla beraber bu alışkanlığın tamamen, birden bırakılması pek kolay değildir, lakin, yavaş yavaş vazgeçilmesi daha kolay ve mümkündür. Şunu da önemle belirtelim ki, mastürbasyon ne kadar çok yapılırsa, bu arzu inadına körüklenir. Mastürbasyonun çok kötü bir özelliği de budur.
    Yaygın olduğu yerler ise: Yatılı okullar, kışlalar, hastaneler, hapishaneler, iş kampları, gemi tayfalarında... bekar kalmış, boşanmış vb. kimseler arasındadır. Bu tatmin şekli, genellikle gençler arasında yaygın olmakla beraber, gençlik çağını arkada bırakmış birçok kimseler de bu illete bağımlıdır. Bir de, gençlerden yalnız ve avare kimseler için, bu illet pusuda hazırdır! Kadın-erkek karışıklığının mevcut olduğu, çeşitli genç kitleler arasında ve daha ziyade sıcak mevsimlerde mastürbasyon nisbeti daha çok yaygındır.
    Bir hadiste: "Elini nikahlayan mel'undur" buyurulmuştur. Saîd b. Cübeyr'in rivayet ettiği bir hadiste: "Zekerleriyle oynayan bir ümmete Allah azab etmiştir", Ata'nın bir rivayetinde: "Elleri hamile olarak haşredilecek bir kavim duydum" bunların elleriyle mastürbasyon yapanlar olduğunu sanıyorum" demiştir.
    Ayrıca Allah (c.c.), evlenme imkanı bulamayanların, imkan buluncaya kadar iffetlerini korumalarını emretmiş böyle bir yöntem uygulasınlar dememiştir. Rasulüllah Ef'endimiz de: "Gençler! İmkan bulanlarınız evlensin, çünkü bu, gözü ve iffeti daha iyi korur. Bunu yapamayan oruç tutsun, çünkü orucun bunu sağlayacak bir kamçısı vardır" buyurmuş ve bekarlara çare olarak orucu göstermiştir. Eğer mastürbasyon mubah olsaydı, çare olarak o gösterilirdi. Çünkü o daha kolay bir yoldur, denmiştir.
    Ancak bu konudaki hadislerin bir kısmının zayıf oluşu sebebiyle, çoğunluğun haram görmesine karşılık, mastürbasyonu mahzursuz gören alimler de vardır.
    Mesela Ahmed b. Hanbel bunu, tıpkı kan aldırmaya benzetmiş ve ihtiyaç duyulduğunda, vücuttaki fazlalıkları dışarı atmaktan ibaret olduğu için caiz olduğunu söylemiştir.
    Hanefîlerce genel olarak haram görülmüş, ancak; kişi bekarsa, ya da hanımdan uzakta ise ve de şehvet kafasını aşırı meşgul ediyorsa, ya da zinaya düşme endişesi varsa ve bunu kendisini teskin için yaparsa bunda günah olmayacağı umulur. Ama zevlenmek ve şehvetlenmek için yaparsa günahkardır, denmiştir.
    İmam-ı Şafiî önceki görüşünde caiz olduğunu söylerken, sonraki görüşünde haram olduğu kanaatına varmıştır.
    Mesele Resulüllah'ın amcaoğlu İbn Abbas'a sorulduğunda:
    "Zina yapmaktansa bu iyidir" cevabını vermiştir. Bütün bunlara göre; mastürbasyon genellikle hoş görülmemiş, fıtrata (normal yaratılışın gereğine) zıt bir eylem kabul edilmiş, cinsel sapma halini alması, psikolojik hastalık oluşturması gibi olumsuz yönleri hesaba katılarak, haram, ya da mekruhtur denmiştir. Ancak daha büyük zaarlara düşme endişesi olduğu yerde; "iki zarardan başka alternatif yoksa, küçük olan zarar tercih edilir", "zaruretler haram şeyleri mubah kılar" kurallarınca yapılması caiz görülmüş, hatta zina endişesi kesin ise, vacip bile olur denmiştir. Alışkanlık oluşturması ve zevk için yapılması ise ittifakla haramdır. Hanımının eli vs. azaları ile yapılması ise her halukarda caizdir, helaldir.
(Dr. Faruk Beşer: Hanımlara Özel Fetvalar, Cilt 1, Seha Neşriyat)
    Bu kötü adet, daha çok ergenlik çağına yeni girenlerle gençler arasında oldukça yaygındır. Baş sebebi ise, kadınların yarı çıplak kırıtarak, süs yerlerini teşhir ederek, erkeklerin iştihasını çekecek kıyafet ve davranışlar göstererek sokaklarda dolaşmalarıdır.
    Kadınların bu tahrik edici halleri hemen birçok eğlence ve mesire yerlerinde göze çarpmaktadır. Aynı şekilde kadınları tahrik eden unsurlar da toplumda çokça yaygındır.
    Sözünü ettiğimiz tahrik sebebi umumi yerlerde cereyan edenidir. Bir de temsillerde, filmlerde gösterilenler var ki, bunlar daha tehlikeli ve daha acıdır.
    Bir de gençlerin devamlı okudukları fotoromanlar, cinsel kıssalar vardır ki, bunlar gençlerin nefsi ve aklı, aynı zamanda ahlakı üzerinde, fiziksel ve ruhsal yapılarında kötü te'sirler meydana getirmektedir.
    İşte bu kabil şeyler, kız olsun, erkek olsun gençleri yavaş yavaş zinaya, hayasızlığa, bozguna ve rezil bir hayata itmeğe yetiyor. Başka bir şey düşünmeye gerek bırakmıyor.
    Ergenlik çağındaki bir genç, kendisini kötü yollardan alıkoyacak ilahi kontrol inancı taşımıyorsa, işlediği günahlarda Allah'tan korkmuyorsa, ileride bir hesap vereceğini düşünmüyorsa, çok sürmez şu iki durum arasında kalır ki bunun bir üçüncüsü yoktur.
    a) Ya cinsel duygu ve isteğini haram yollardan karşılar bununla kendini tatmin etmeye çalışır.
    b) Ya da şehvetinin hiddetini hafifletmek için mastürbasyon yapar.
    Aşırı mastürbasyonun temel sebebi, hormon bozukluğu da olabilir. Tedavi için ilgili hekime müracaat etmelidir.

AŞIRI MASTÜRBASYONUN ZARARLARI    
    1) Psikolojik Yönden:

    1- Aşırı mastürbasyon düşkünlerinde üzüntü, dalgınlık ve aşağılık duygusu meydana gelir. Her mastürbasyondan sonra umumiyetle bir pişmanlık ve ruh sıkıntısı kendini gösterir. Yapılan bu işin de olgunluktan uzak bir durum arz ettiği hatıra geldikçe bu işi yapanlar, bir aşağılık ve suçluluk duygusuna kapılarak, moral kırıklığına uğrarlar.
    2- Mastürbasyon alışkanlığı, bir kısım sinir bozukluklarına yol açar. Fazla sinirlenmeler, el ve kol titremesi, baş dönmesi, uykusuzluk, kalça ve bacaklarda dermansızlık, yorgunluk hasıl olur.
    3- Mastürbasyon alışkanlığı, insanı aşk ve sevgiden mahrum eder. Sevgi, insan için bir ihtiyaç olduğu gibi, eşler arasındaki cinsi münasebetlerin başarılı ve neşeli olması da, her ikisinde müşterek sevgi ve anlaşmanın varlığına bağlıdır. Evlilikteki saadet temelleri, sevgi bağları üzerinde kurulur. Evlenen çiftçilerin, sadece bedenlerinin birleşmesi evlilik saadetini meydana getiremez; bedenle birlikte her iki ruhun aşk ve sevgiyle birleşip kaynaşmaları lazımdır. Masturbasyona çok düşkün olanlar ise, ruhun derinliklerinden fışkıran bu sevgi pınarından, gereken hisseyi alamazlar. Mastürbasyon, sevgi cevherini köreltmektedir.
    4- Fazla mastürbasyon, hafıza zayıflığı, dikkatsizlik ve unutkanlık yapar. Buna düşkün kimselerin, bir şeyi ezberlemeleri güçleşir. Ezberlediklerim de çabuk unuturlar. Bir konuyu okurken, bütün dikkatlerini toplayamazlar. Dikkat dağınıklığı meydana gelir. Okuduklarını da kolay anlayamazlar. Bunun için, fazla masturbasyona düşkün olan talebeler derslerinde zorluk çekerler. Henüz buluğa ermemiş çocuklarda, mastürbasyon ile meni gelmediğinden, diğer zararlara pek hedef olmazlarsa da, aşırı mastürbasyon bu çocuklarda, beyin ve sinir sarsıntısı yapar, zihni gelişmeye mani olur.
    5- Mastürbasyonla meşgul olanların, şehvet hayalleri ve şehevi düşünceleri artar. Masturbasyoncu genç, gece yatağına girdiği zaman, körü körüne bir sürü şehvet hayalleriyle zihnini meşgul eder. Aklı fikri bu duygularla meşguldür. Bu suretle hem masturbasyona daha fazla müptela olur, hem de iyi şeyler düşünmeye fırsat bulamaz.
    2- Aşırı Mastürbasyonun Bedensel, Cinsel ve Sosyal Zararları:
    Erkekler, genellikle bu işi elle görürler. Seyrek olarak yastık ve yatağa sürtme şeklinde de yaparlar. Batıda pornografinin serbestlik kazanması sonucu seks shoplarda değişik aletler satışa sunulmuştur. Dünyadaki porno pazarı 59 milyar S'dır. İnsanı maddi yönden sömürmeye yönelik bu tür gereçler, bunları kullanan erkeklerde ruhsal çöküntülere neden olmaktadırlar. Tıbbi seksoloji açısından bu tür alışkanlıklardan kaçınılması önerilmektedir.
    Mastürbasyon, insanı ölçüsüzlüğe sevk keder. Aslında masturbasyon insanı tatmin etmez; doygunluk ve rahatlık meydana getirmez. İnsanın cinsi zevk ve hislerini tatmin edilmemiş bırakarak, daha fazla tahrik eder, azdırır. Bundan dolayıdır ki masturbasyona devam edenlerin, bu arzuları gittikçe şiddetlenerek bu işi fazla ileri götürürler. Bu da zararı arttırır. Haddinden fazla cinsi münasebetler de zararlıdır; fakat mastürbasyonun fazlası çok daha zararlıdır.
    Fazla mastürbasyonlar, çeşitli hastalıklara ve rahatsızlıklara sebep olabilir. Mastürbasyon, doğrudan doğruya hastalık yapıcı değil ise de, dolayısıyla buna sebep olur. Çünkü ölçüsüz mastürbasyonlarla, vücut kuvvetten düşerek bünyedeki kan tabii kudretini kaybettiğinden, bazı rahatsızlık ve hastalıklara yol açar.
    Mastürbasyon müptelaları, cinsel münasebetten gereken zevki alamazlar. Bu işi mutlak alışkanlık haline getiren kimseler, cinsi münasebetlere -aile hayatında- önem vermezler. Bundan pek zevklenmezler. Bu hal, mastürbasyon düşkünü kadın ve erkeklerin her iki cinsinde görülebilir. İkisi de kendilerini tatsız zevk (!) alışkanlığına kaptırdığından, eşleriyle yaptıkları münasebetten tatmin olamazlar. Böyle kimseler için, mastürbasyon daha cazip görünür. Cinsi münasebetten sonra ayrıca masturbasyona el atmaktan çekinmezler.
    Mastürbasyon, asla cinsi temas zevkine -onda birine dahi- ulaşamaz; fakat gençler için adatıcı bir illet kesilir. Mastürbasyon ile cinsel ilişki zevki arasında, gübrelik ve gülistan misali fark vardır. Kadın ve erkeği yaratan büyük San'atkar, onları öyle bir san'at ve ustalıkla yoğurmuş ki onların cinsel birleşme esnasındaki zevk alışverişi, başka hiçbir yapmacık usullerle elde edilemez...
    Mastürbasyon neticesinde vücut yorulur, ruh sıkılır. Halbuki başarılı bir cinsel münasebette vücut dinlenir, ruh ferahlanır. Çünkü olgun bir cimada, karşılıklı olarak sevgi, heyecan ve hararetle, bir takım kimyevi elektrik alış-verişi vardır. Mastürbasyonda ise bunların hiçbiri olmadığı gibi, kıymetli kimyevi maddeler zorla kapı dışarı edilmektedir. Bunun neticesinde, insanda ferahlıktan uzak bir çöküntü ve yorgunluk oluşmaktadır.
    Mastürbasyon alışkanlığı, bel gevşekliğine (erken boşalmaya ve idrar yolları da dahil olmak üzere diğer rahatsızlıklara) yol açar. Evlilik hayatında, erkeklerin şikayetlerinden en çok görüleni de bel gevşekliğidir. Yani erken inzal; cinsi münasebete başlar başlamaz, meninin hemen boşalmasıdır. Erkeğin böyle çabucak münasebeti bitirmesi, bilhassa kadını doyumsuz bırakır. Bu hallerin devamı ise, eşler arası huzursuzluğa yol açar. Bel gevşekliğinin çeşitli sebepleri olabilir ama, mastürbasyon da başta gelen sebenlerdendir. Bu ıztıraptan kurtulmanın bir çaresi de, mastürbasyonu terk etmektir.
    Aşırı mastürbasyon alışkanlığı, kadınlarda cinsel soğukluğa da sebep olur. Cinsel soğukluk: Kadının cinsi münasebetten zevk duymaması, hissen soğuk ve isteksiz olmasıdır. Bu his soğukiuğunun çeşitli sebeplerinden biri de, alışkanlık haline getirilen aşırı mastürbasyondur.
    İşin garip tarafı, bu tip bazı kimseler, evlendikten sonra da bu illeti devam ettirirler. Çok mühim bir evlilik vazifesi olan cinsel münasebet faaliyetlerinde, eşleriyle pek ilgilenmezler. Neticede eşler birbirlerinden uzaklaşırlar. "Cinsel isteklerini' kendi kendine dindirmekten zevk alanlar, tenha yerleri sever, hep yalnız kalmak ister, fırsat buldukça bu kötü oyunu oynar.
    Vajinaya bir takım cisimler sokarak mastürbasyon yapan kızların, "kızlık" nişanı olan bekaretlerine bir zarar gelebilir. Bu durumda bazı cisimlerin içeride kalarak, ameliyatı lüzum etmiş muhtelif vak'alarına, tıp tarihinde çok rastlanmıştır.
    Mastürbasyon tiryakilerinden bazı gençler, bu fena işe başkalarını da alıştırırlar. Sadece kendi yaptıklarıyla kalmayıp, cemiyetin birçok çocukları ve gençleri arasında, bu kötü illetin yayılmasına sebep olurlar.
    Bir diğer zararı da, çiftlerin birbirinden nefret etmesi, cinsel duygu duymamasıdır. Çünkü masturbasyoncu kişi, başka bir yoldan şehvetini tatmin ederek doygun kalmaktadır. Bunun manası, eşlerin birbirinden beklediğini bulamaması ve ümitlerinin kırılmasıdır. Sonunda eşler birbirinden uzaklaşır ve başka tatmin yolları ararlar. Gayri meşru yollara giderler.
    Uzman ilim adamlarının mastürbasyon konusunda araştırma neticesi ortaya koydukları gerçek şudur: Aşırı masturbasyona devam edenler, çok tehlikeli akla yönelik hastalıklara maruz kalır. Bunları şöyle sıralıyabiliriz:
    Zühul ve nisyan (unutma, geçiştirme), irade zayıflığı, hafızada gerileme, yalnızlığa heves, çabuk unutma, korku ve gevşeme, üzüntü ve sıkıntı, birtakım suçları işlemeyi tasarlama, intihar.
    Buna benzer birtakım düşünceyi alt-üst eden, iradeyi iyice zayıflatıp şaşkınlaştıran, kişiliğin zedelenmesi gibi arazlar, illetler.
    İslam hukukunun aşırı mastürbasyonun doğuracağı kötülükleri nazara alarak koyduğu hükümlere gelince, aşağıdaki deliller bunu yansıtmaktadır:
    a) Allah (c.c.) buyuruyor:
    "Onlar ki namus ve iffetlerini (haramdan ve şüpheden) korurlar. Ancak eşlerine ve sahip oldukları cariyelerine karşı (cinsel arzu duyarlar da) bu yüzden kınanmazlar. Artık kimler bu meşru sınırı geçerse, işte onlar haddi aşanlardır."
(Kur'an-ı Kerim, Mü'minun: 6-7)
    Bu ayetin genel mana ve hükmüne giren şudur: "Artık kim bu meşru sınırı aşar veya geçerse, işte onlar haddi aşanlardır."
    O halde evlilik yolundan başka bir yolda şehveti boşaltmak, zina, livata, el ile mastürbasyon gibi, ölçüsüzlük ve aşırılık haddi aşmak demektir.

MASTURBASYONDAN KURTULMANIN ÇARELERİ
    A) Ergenlik Çağına Girince Evlenmek:
    Rüsvay edici bu adetten kurtulmanın en kestirme yolu budur. Aynı zamanda bu en tabii bir yol ve çaredir.
    B) Nafile Oruç Tutmak:
    Ortada ergenlik çağına girince evlenmeye engel birtakım sebepler sözkonusu olduğunda, İslam, evlenme imkanı bulamayanlara nafile oruç tutmalarını tavsiye eder. Çünkü oruç, şehvetin galeyanını durdurur, isteği azaltır, cinsel duygunun hiddetini kırar; aynı zamanda kendinin ilahi murakabe (kontrol) altında bulunduğunu hem ilham, hem takviye eder. Allah'tan saygı ile korkmayı hatırlatır. Böylesine güzel irşad Resülüllah (a.s.) Efendimizin hadislerinde yer almıştır:
    "Ey gençler topluluğu! Sizden kim evlenmeye güç getirip imkan bulabiliyorsa evlensin; çünkü evlenmek gözü haramdan sakınmaya, yummaya daha uygun, namus ve iffeti korumaya daha elverişlidir. Kim de evlenmeye güç getiremiyor, imkan bulamıyorsa, kendisine oruç tutmak gerekir; çünkü oruç, şehveti kesicidir."
    C) Cinsel Duyguyu Tahrik Eden Yayınlardan ve Sokaklardan Kaçınmak, Uzaklaşmak:
    İçinde yaşadığımız toplum ve çağda bir sürü bozuk, kirli ve gayr-i ahlaki basın ve yayınlarla gençliğin ruhu dejenere edilmektedir. Hiç şüphe yok ki, genç kimse, bu fitne saçan rezilliklerin peşine takılınca, derin bir bataklığa saplanıp kendini,kaybetmekte, yolunu şaşırmaktadır. Ahlakı değişmekte, doğru yolundan sapmakta, acemi ya da yabani hayvan gibi ne yaptığını, nereye daldığını bilmez hale gelmektedir.
    Artık bu durumda terbiyecilere, eğitimcilere düşen görev, öğüt ve sıkı bir iş ve çalışma devresine girmek, uyarı ve sakındırıcı yollara başvurmaktır. Bu yalnız terbiyecilere vacib değil, aynı zamanda terbiye etme hakkını yüklenen, bu sorumluluğu duyan herkese vacibtir. Sık sık gençlerin kulağına: "Yarıçıplak kadınlara, kırıtarak gezen kadınlara, etini teşhir' edenlere bakmak; fotoromanlar okumak, şehveti tahrik edip iç duyguları harekete geçiren cinsel konulu kitapları okumak, yine insanı şehvet alemine götüren, duyguları bu doğrultuya çekip kamçılayan çalgıları, nağmeleri dinlemek, kafayı ciddi konulardan alıp havai şeyler peşine takmayı sonuçlandırır, diye fısıldamaları gerekmektedir.
    Çünkü bu tür yayınlar ahlakı bozmakta, anlayışı zayıflatmakta, hafızayı kısırlaştırmakta, cinsel duyguları harekete geçirmekte ve kişiliği kaybettirmektedir.
    D) Boş Vakitleri Yararlı Şeylerle Doldurup Değerlendirmek:
    Terbiyeciler ve eğitimciler, çocuk boş kalıp bir işle meşgul olmadığı zaman kötü-yıkıcı düşüncelere, gerçekleşmesi zor hayallere dalar; cinsel konular üzerinde kafa yorup düşler kurar. Bu durumda eğer ergenlik çağına girmişse, ister istemez şehveti harekete geçer. İşte bu sırada başka tatmin olacak bir şey bulamayınca, masturbasyona tevessül edecek, bu kötü adeti devam ettirmeye yönelecektir. Çünkü ancak böylece şehvetin azgınlığını teskin edebilir.
    O halde bu gibi hayal ve düşüncelere dalmasını önlemek için ne yapmak, nasıl bir çare bulmak lazımdır?
    Çare Şu Olabilir:
    Önce ergen olan çocuğa vaktini nasıl değerlendirebileceğini öğretmemiz, boş vakitlerini ne ile doldurup yararlı duruma getirmesi gerektiğini anlatmamız gerekmektedir.
    Vakti değerlendiren, boş zamanları yararlı şeylerle dolduran kitap, dergi, broşür ve benzeri birçok yayınlar vardır. Ayrıca bedeni güçlendiren, adaleleri kuvvetlendiren, insana sağlık kazandıran birtakım ölçülü spor hareketleri yapmalarını, ancak güvenilir, terbiyeli arkadaşlarla bu işi sürdürmeleri telkin edilir. Çok yararlı kitapları okumaya alışmaları ise bilgi ve kültürlerini artırıp genişletir. Bununla birlikte bazı el işleri, el sanatlarını öğrenmeleri, ahlakı güzelleştiren dini ders ve sohbetlere katılmalarını sağlamayı da ihmal etmemek gerekir.
    Bunlardan başka düşünceleri berraklaştırıp gıdalandıracak, ruhu arındıracak, bedeni kuvvetlendirecek, ahlakı yüceltecek şeylerle çocukların boş vakitlerini değerlendirmeye özen gösterilmelidir. Bunun için zihnin daima yüksek meselelerle meşgul edilmesi, aklın, kalbin ve duyguların olumlu ve faydalı çalışmalarda yoğunlaştırılması, yaratılış gayesinin daima hatırda tutulması, hayatın ve ölümün manasının devamlı olarak düşünülmesi, bütün vakit ve enerjinin sürekli ve başka şeylere yer bırakmayan yoğunluktaki faaliyetlere yönlendirilmesi, güzel hobi ve alışkanlıkların kazandırılması faydalıdır.
    E) İyi Huylu, Güzel Ahlaklı, Uyumlu Arkadaş Seçmek:
    Terbiyecilerin, eğitimcilerin önemle üzerinde duracakları bir husus da, ergenlik çağına girmiş bir çocuğa iyi ahlaklı, uyumlu arkadaşlar arayıp bulmak, seçip beğenmektir. Çocuk unuttuğu zaman ona hatırlatırlar, saptığı zaman ona doğru yolu gösterirler; düzenli olmaya çalıştığında ona yardımcı olurlar; başına bir dert, bir sıkıntı geldiğinde onu teselli edip iradesini güçlendirmeye çalışırlar.
    Denilebilir ki, sözünü ettiğin vasıfta arkadaş çok azdır, özellikle günümüzde bunlar parmakla gösterilecek kadar mahduddur. Öyle ama, hemen her mahallede ve yerde bu azları bulmak mümkündür, hepsi de simalarından tanınırlar, alınlarında secde eseri bulunuyordur; yüksek ahlaklarıyla diğer çocuklardan ayrılmakta ve ayırd edilmekteler. O halde bir gencin bu gibi arkadaş ve dostları bulup onlarla arkadaşlık kurması ne güzel olur! Böylece hayatın fitne ve fesadına karşı ona yardımda bulunurlar, sır vermeye layık güvenilir bir topluluk oluştururlar.
    Hiç şüphe yok ki, kişi yakın dostunun dini üzeredir; yakın arkadaş, kendi ölçüsündeki arkadaşına çoğu şeylerde uyar. Kuşlar ancak kendi şeklindeki kuşların kafilesinde yer alır. Resulüllah (a.s.) Efendimiz ne doğru buyurmuştur:
"Kişi yakın dostunun dini üzeredir. O halde sizden her biriniz kimi yakın dost ediniyorsa ona dikkatle baksın."
(Tirmizi)
    Bilinen bir gerçektir ki, ahlaksız, günahkar, asi ve müfsid kimseyle arkadaşlık eden kimseyi onlar eninde sonunda sapıklığa çekip götürürler, onu ancak derin çukurlara, bataklıklara iterler, onunla ancak kişisel çıkarlarından dolayı dostluk kurarlar, arkadaşlık ederler, ancak dünyevi yararlardan dolayı ona yaklaşırlar.
    O halde gençlerimiz, böylesine adi ve kötü arkadaş ve dostlardan sakınsınlar, şerli kişileri arkadaş edinmesinler. Salih bir dost, mümin bir cemaat bulmak ne saadet! Böylesine bir arkadaşlık ve dostluk her iki alemde mutluluğa ve ahirette kurtulmaya vesiledir. Allah (c.c.) kendi muhkem kitabında ne kadar doğru buyurmuştur:
"O gün yakın dostlar birbirine düşmandır. Ancak takva üzere olanlar (Allah'tan korkup kötü kişilerden sakınan, iyileri dost edinenler) müstesna."
(Kur'an-ı Kerim, Zuhruf: 67.)
    F- İlmi ve Ameli Yönden Korunma Çareleri:
    1- Şehvet hislerini kamçılayıcı başı bozuk eserler değil, ciddi ve faydalı eserler okunmalıdır. İnsan hangi konuda eser okursa, düşünce ve duyguları az-çok onun te'sirinde kalır. Mesela; kahramanlık eserleri okuyan, bunlara biraz devam ederse, kahramanlık hisleriyle yoğrulur. Ahlaki eserler okuyan, ahlak kaidelerine uyma arzusu gösterir. Aşk romanları okuyan, aşık olma hissini duyar.
    2- Dar pantolon veya dar şort giymemelidir. Cinsel organlarını sıkıştıracak kadar dar olan elbiseler, şehvet hislerini dürter. Bu da genci masturbasyona davet eder. Zaten dar elbiseler insanı hiç rahat bırakmaz, sıkıntı verir. Sağlığını düşünenler, daracık elbiselere özenmemelidir.
    3- Kasık tüyleri iki-üç haftada veya ayda bir kere olsun temizlenmelidir. Bunların uzaması neticesinde kaşıntılar meydana gelir.
    4- Yatarken, bacaklar mümkün olduğu kadar açık tutulmalıdır. Zira cinsel organı sıkıştırılmazsa, şehvet hissi daha kolay kontrole alınabilir.
    5- Yatarken, ihtiyaç duyulunca hemen gidip su dökmelidir. İdrar sıkıntısı olduğu zaman, bunun yanı sıra şehvet hisleri de kabarır. Bu durumda gencin mastürbasyon arzusu uyanabilir. O halde hemen kalkıp su dökmek, yerinde bir tedbirdir.
    6- Şehvet hissi kabarıp mastürbasyon akla geldiği zaman, bu arzunun yatıştırılması için iyi bir çare de, cinsel organ bölgesinin soğuk suyla iyice yıkanmasıdır.
    Yıkanmak için banyoluğa giren gençler, çok defa burada -şartlar müsait olduğundan- mastürbasyon tehlikesiyle karşılaşırlar. Burada bundan korunmak için en güzel çare, hemen ilk anda belden aşağısını soğuk suyla yıkamak, hatta mümkünse bütün vücuduna soğuk su dökünmektir. Bundan sonra banyo muamelesine geçilmelidir. Önceden asla tenasül organı ellenmemelidir. Nefsine hakim olanlar için bunlar mes'ele değilse de, hislerine mağlup olanların bu hususlara dikkat etmesi gerekmektedir.
    Bazen şehvet hislerini tahrik edici, herhangi bir durum karşısında fazla duygulanan gençleri, az sonra kasık bölgelerinde -kanın fazla toplanmasından olacak ki- bir ağrı başlar. Bazen bu ağrı artarak yürümeyi dahi güçleştirebilir. Böyle bir durumda boşalma olursa bu ağrı geçer, fakat bu da gerekmez. Kasık bölgeleri soğuk suyla iyice yıkanırsa veya banyo yapılırsa, birkaç saat içinde bu durum kendiliğinden geçer.
    7- Bir işle meşgul olmalı, başıboş ve avare kalmamalıdır. Masturbasyona en çok müptela olanlar, umumiyetle başıboş kalanlar, meşguliyeti az olanlardır.
    8- Sportif faaliyetlerde bulunmalıdır. Her genç, bünyesine uygun en az bir sporu mutlaka yapmalıdır. Maçları izlemek spor yapmak değildir.
    9- Bekarlık sırasında fındık, fıstık, çikolata, muz vs. gibi şehvet arttırıcı gıdalara düşkünlük gösterilmemesi iyi olur.
    10- Şehvet verici sohbetlerden uzak kalmalıdır. Aksilik ya... gençlerin ekseriyeti şehvet edebiyatını merak eder. Böyle olunca da edep yerleri onları rahat bırakmaz! Her şeye rağmen, şehvet azdıran bahislerden uzak kalmak gerek.
    11- Masturbasyona başka türlü son veremeyen bekarlar, yaşları ve halleri müsaitse evlenmelidirler. Fakat... evlendikten sonra da bu illeti mutlaka bırakmalıdır. Evlilik esastır ama, icaplarını yerine getirmek de şarttır.
    G) Ailevi Yönden:
    1- Bekarlık hayatında masturbasyona devam etmiş kimseler, evlilik hayatlarında cinsel münasebetlere gereken önemi vermeli, mastürbasyonu kesinlikle terk etmelidir. Bazı kimselerin evlilik hayatlarında dahi mastürbasyon ile meşgul olarak, eşlerinin cinsel ihtiyaçlarına ehemmiyet vermedikleri bilinen bir gerçektir. Kadın olsun erkek olsun, artık evlendikten sonra da bu illetin devam ettirilmesi, tamamen anormal ve aile saadeti için tehlikelidir.
    2- Mastürbasyon devresinden sonra evlenmiş kimseler, kavuştukları gül bahçeleri dururken, gübrelikte nefes harcamanın budalalık olduğunu iyice idrak etmelidirler.
    3- Buluğ çağındaki çocuklara, koruyucu öğütler verilmelidir. Masturbasyona yakalanma devresi, ekseriya buluğ çağında başladığından, bu çağda onlara faydalı öğütler vermek, onları cinsel konularda hepten cahil bırakmamak lazımdır. Ne var ki, bu konular çok naziktir. Bu mevzularda öğretilen bilgiler, çocukların cinsel iştahlarını kamçılayıcı mahiyette değil, onları her türlü kötü ve zararlı cinsel faaliyetlerden uzaklaştırıcı ciddiyette olmalıdır. (Bunun da temeli, İslam terbiyesine dayanır.)
    4- Çocukları başıboş salıvermemeli, buluştukları arkadaşlarına dikkat etmelidir. Zira mastürbasyon ve diğer kötü alışkanlıklar, ekseriyetle çevredeki yaramaz çocuklar tarafından diğerlerine bulaştırılmaktadır.
    5- Hastane ve hapishane gibi kapalı yerlerde mecburen gün dolduranlar, mastürbasyonun, dertlerine dert katmaktan başka bir faydası olmadığını idrak etmelidirler. Mastürbasyonun, insan üzerinde bir üzüntü ve can sıkıntısı bıraktığı bilinmektedir. O halde aslen biraz üzgün olanların, üzüntü ve ezginliklerini, mastürbasyon ile daha da artırmaktan sakınmaları gerekmektedir.
    6- Gerçeklere bağlı kalarak, çocuklara, gençlere mastürbasyonun zararları ve korunma çareleri öğretilmelidir. Gençleri fazla korkutmamak ve ümitsizliğe düşürmemek şartıyla, ilmi ve terbiyevi mahiyette, mastürbasyon hakkında mühim gerçeklerin öğretilmesi gerekmektedir. Bu mühim vazife de daha ziyade hekimlere ve eğitimcilere düşmektedir.
    H) Dînî-manevi Çareler:
    1- Zaruret olmadıkça mastürbasyon yapmanın, günah ve ilahi cezaya müstahak olduğu idrak edilmelidir.
    2- Körü körüne mastürbasyon yapıp günaha girerek manevi değerini aşağı düşürmektense, biraz sabredip nefsin bu arzusunu yenmekle manevi cepheyi sağlamlaştırmak, insan için bir üstünlüktür.
    3- Oruç tutmanın şehvet hislerini yatıştırmak için önemli te'siri olduğundan, bazen oruç tutarak mastürbasyondan korunmak mümkündür. Böylece hem oruç sevabı, hem de mastürbasyondan uzaklaşma sevabı kazanılmış olur.
    4- Mastürbasyon edepsizliğinde bulunurken, bu halin Allah ve melekler tarafından görüldüğünü unutmamalı; mecbur kalmadıkça, bu vaziyette onlara görünmekten utanç duymalıdır!..
    Mastürbasyonu önlemenin -evlilik münasebetleri haricinde-kat'i bir çaresi mevcut değildir. Ancak bu mes'elede, gerçeklere vakıf olmak ve korunma çarelerine riayet etmek, gençlerin bu yoldaki arzularını frenleyebilir. Bunun için en başta, nefse ve cinsi hislere hakimiyet şarttır.
    Sonuç olarak: Mastürbasyon, devam edildikçe insanı kendine çeken, bırakıldıkça belası eksilen zararlı bir illettir. Hiç masturbasyona bulaşmamak, yegane ve ideal tavsiyedir. Zaruret halinde istemeyerek yapılan mastürbasyonlar da, birkaç hafta arasında oluşan ihtilam (rüyada boşalma) ları önleyecek dereceye varmamalıdır. Zira bekarlıktaki cinsi ihtiyacın normal ve sıhhatli giderme yolu, arasıra vuku bulan tabii ihtilamlardır.
    l) Tıbbi Öğütleri, Koruyucu Hekimliği Alıp Öğrenmek:
    Tabiblerin ısrarla üzerinde durduğu hususlardan biri de, iç dürtünün te'sirini hafifletmek, şehvetin serkeşliğini frenlemek için şu tavsiyelere uyulmasıdır:
    1- Yaz mevsiminde soğuk su ile banyo yapmayı artırmak. Diğer mevsimlerde tenasül aletinin üzerine sık sık soğuk su dökmek.
    2- Sportif hareketleri çoğaltmak, beden eğitimine önem verip üzerinde ısrarla durmak.
    3- Şehveti tahrik edici mahiyette olan baharat ve benzeri şeylerden kaçınmak.
    4- Sinirleri uyaran çay, kahve benzeri meşrubatı terketmek, ya da azaltmak.
    5- Et ve yumurta yemeği azaltmak.
    6- Sırt üstü, yüzü koyun uyumamak, sünnet sayılan sağ yan üzeri kıbleye yönelik olarak uyumak.
    İ) Son Olarak Da Şanı Yüce Allah (c.c.) Korkusu Şuurunu Uyandırmak:
    Herkesçe kabul edilen bir gerçek var ki, genç kişi vicdaninin derinliğinde, Allah'ın her an kendisini denetleyip gördüğünü, gizli açık her halini bildiğini, hain gözleri ve kalblerin gizli tuttuklarını da bildiğini düşünür ve bunun şuurunu taşırsa, çok sürmez kendi kendini denetlemeye başlar; bir işi, bir hizmeti noksan mı yaptı, aşırı mı giti? Sapıttı mı, kaydı mı? Üzerinde O yüce kudretin kendisini denetlediğine inanır, kusur ve günah işlediyse veya aşırı gittiyse Allah'ın bu yüzden kendisini hesaba çekeceği, sapıttığında veya kayıp yanlış bir iş yaptığında kendisini cezalandıracağı inancı hakim olursa, şüphe yok ki, bu genç kendini helak edici yollardan ve fiillerden çirkin işlerden alıkor; her türlü kötülükten ve terbiyesizlikten sakınır.
    Bilindiği gibi, ilim ve zikir meclislerine hazır olmak, farz ve nafile namazlara devam etmek; geceleri insanlar uyurken kalkıp teheccüd namazı kılmak; sünnet ve mendup oruçlara devam göstermek; Ashab-ı Kiram ile Selef-i Salihin'in hal tercümelerini, hizmetlerini, ahlak ve faziletlerini dinlemek; ahlaklı faziletli kişileri arkadaş edinmek; mü'min bir cemaatle irtibat halinde olmak; ölümü ve ötesini hatırlamak, bütün bunlar mü'minde Allah (c.c.) korkusunu, O'na karşı saygı ve sevgi duygusunu kuvvetlendirir. Allah'ın yegane denetleyici olduğunu idrak ettirir ve böylece Allah'ın azameti karşısında şuurlanmasını sağlar.
    O halde mü'min gence layık olan şudur ki: Ruhunda Allah'ın denetlemede bulunduğu inancını kuvvetlendirip sözü edilen yolda yürümek, Allah (c.c.) korkusunu O'na olan sevgi ve saygı havası içinde kalbin derinliğine indirmektir. Ta ki, bir sürü oyalayıcı, aldatıcı şeyler onu kendi yörüngesinden koparıp başka bir yörüngeye sokmasın. Dünya hayatının zineti onu fitnelere düşürmesin, sakıncalı ve haram olan nesnelere dalmasın. Böylece Allah'ın şu buyruğunu iki gözünün üstüne koyarak yolunu aydınlatsın:
    "Artık kim dünya hayatını seçerek tercih etmişse, elbette Cehennem onun varacağı yerdir. Kim de Rabbının (yüce) makamından korkmuş da nefsini havai şeylerden alıkoymuşsa, şüphesiz ki Cennet onun varacağı yerdir."
(Kur'an-ı Kerim, Naziât: 37-40.)

    HAYIZ - AYBAŞI - ADET GÖRME
   
Hayız -adet- aybaşı-kirlilik-namazsızlık... v.s. hep eş anlamlıdırlar.
    Hayız ilmini öğrenmek kadınlara farzı ayn'dır. Ve en önemli mes'elelerindendir.
    Çünkü; temizlik, namaz, Kur'an okumak, oruç, i'tikaf, hacc, buluğ, cinsel münasebet, boşamak, iddet... v.s. birçok konular bununla ilgilidir.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.459.).
    Lügatte Hayız -adet-: Akıntı manasınadır.
    Dinde Hayız: Küçük olmayan bir kadının döl yatağı denilen rahminden bir hastalık veya çocuk doğurmak sebebiyle olmaksızın muayyen (belirli) müddetler içinde gelen ve ibadetlere engel olan kandır. Buna "adet hali" de denir.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,5.458. Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1 ,S.129. Büyük islam ilmihali, Ö.N.Bilmen, Bilmen Y.İst.S:68.).
    Adet Kanı, kadının normal bir vücud fonksiyonudur. Ve gebeliğin yokluğunda her ay belirli vakitlerde hazne dışına atılan kandır.
    Aybaşı kanamasının temel işlevi, dölyatağının iç duvarını döllenmiş yumurtanın yuvalanma imkanına hazırlamaktır. Yuvalanma olmayınca duvar kendiliğinden bozulur ve döl yolundan dışarı atılır. Bu atım aybaşı kanaması ya da adet görme olarak adlandırılır.
    Adet Kanının Meydana Gelişi:
    Rahim: Çocuğun tıpkı bir nebat gibi bittiği ve doğuncaya kadar muhafaza edildiği yerdir. Rahim, hazneden sonra gelen iç organdır.
    Rahmin iç yüzüne "Endometrium" adı verilir. Kadife gibi görünen bir tabakadır. Bu tabaka, her ay yumurta döllenecekmiş gibi hazırlanırken (her adet devresinde) de yumurtalıklardan birinde bir yumurta gelişir, olgunlaşır ve döllenmeye hazır hale gelir. Eğer döllenme olmazsa (yani gebelik meydana gelmediği takdirde) yumurta ve bununla birlikte rahmin en iç tabakası ölür ve kanama ile vücud dışına atılır, yani kanama olur ve adet başlar.
    Fiziksel Yönden Adet ve Yumurtlama Dönemi:
    Her ay, kadının iki yumurtalığının her birinde bir yumurta meydana gelir. Yumurtalık, döl yatağının her iki ucunda bulunan torbacıklara denir. Yumurtalıktan bir yumurta çıkınca Fallop borusundan geçerek ilerler. Bu borular yumurtalıkları dölyatağına bağlamaktadır. Yumurtanın teşekkül edip Fallop borusunda ilerlemesine yumurtlama denir. Eğer bu sırada bir cinsel birleşme olurda yumurta bir spermatozoit tarafından döllenirse, borudan inen yumurta, dölyatağına tutunur kalır. Ondan sonra da yumurta gelişip büyür, dölüt yani bebek halini alır. Yumurtanın beslenebilmesi için dölyatağının iç cidarına (duvarına) besleyici bir kan birikmiştir.
    Eğer yumurta döllenmezse bu besleyici kanlı sıvıya ihtiyaç kalmaz. O zaman da vücut bunu dışarı atar. İşte kız ve kadınlarda her ay vuku bulan kanamanın nedeni budur. Yani kadın vücudu her ay bir kere gebeliğe hazırlanmakta, gebe kalmayınca da, bebek için besleyici kanlı sıvıyı dışarı atmaktadır.
    Her ay bu kanama bir kere olur. Kanamanın başlangıç günü de süresi de, iki kanama arasındaki süre de çok değişiktir. Bütün genç kızlarda ilk kanamalar düzensizdir. Bir kaç yıl içinde düzene girmezse doktora danışılmalıdır.
    Adetin Tıp İlmindeki Tarifi:
    Adet; kadınların ergenliğinden itibaren kesilme zamanına kadar geçen müddet zarfında her ay belli bir vakitte ve miktarda gelen kanamalardır. Bu kanamalar, şahsa ve iklime göre değişir. Sıcak memlekette oturanlarda daha evvel, hatta 9-10-11 yaşındaki çocuklarda adet görülür.
(Ev Doktoru,S:167.).
    Diğer bir tarifi:
    Her dört haftada bir tekerrür eden, hiçbir şikayete sebeb olmaksızın meydana gelen 2-7 gün süren 1-2 pet (normal bir el kalınlığında veya büyüklüğündeki pamuk veya bez) kirletecek kadar olan kanamaya denir. Normal bir adet esnasında kaybedilen kan miktarı çok değişiktir. 20 ila 80 cm3 arası olabilir. Başka bir tabirle; normal bir adet kanamasında ortalama 40 milimetre kan kaybedilir. En çok da 200 gramdır. Akan kanın yüzde 50'si kan hücreleri, diğer kısım ise döl yolu nuhteviyatı, rahim iç tabakasından kopmuş parçalardır.
(Cey Y. Cinsel Bilgiler Ansiklopedisi, C.2 S: 50).
    Adetin İlk Sebebi -Menşei- ve İlk Adetin Oluşu:
    Kur'an'da açıklandığı üzere, insanlığın babası Adem (a.s.) ile Havva validemiz Cennet'te iken her nimetten faydalanmalarına Cenab-ı Hakk müsaade buyurmuş, yalnız bir ağaçtan yemelerine, bir hikmetten dolayı izin vermemişti. Sonra bunların düşmanı olan şeytan bir yolunu bulup Cennete girdi. Adem (a.s.)'ı o yasak ağaçtan yemeye pek çok teşvik ettiyse de muvaffak olamadı. Sonra Havva validemize müracaat etti. Ona yasak edilen ağacın meyvesinden yedirdi. Havva validemiz de muhterem babamız Hz. Adem'i kandırdı, O da yedi. Nihayet bu hadise her ikisininde Cennet'ten çıkmasına sebep oldu. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk, bir güç hal olmak üzere, Havva validemizin gebelik, doğum gibi hallere uğramasına ve her ay kan görmesine hükmetti. Artık bu hal kadınlar için ilahi bir nizam olup kaldı. Ve bu halin günahlarına keffaret olacağı da zikrolunmaktadır. Ve bu hal kadınlarda kıyamete kadar devam edecektir.
(İbn-iAbidin, İst. Şamil Y.C.LS.460.).
    Kızın Buluğa Ermesi ve İlk Adetinin Başlama Zamanı:
    Kızın buluğa ermesi ve ilk adetinin başlama zamanı, Hanefî ülemasında dokuz yaşından sonradır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Aişe ile dokuz yaşındayken evlendi. Bunun zahirine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Aişe (r. anha) ile buluğa erdikten sonra evlenmiştir.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,5.458. Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C. 1,S. 129). (Ülkemizde ise aybaşı yaşı 12-13 civarındadır. Soğuk ülkelerde daha geç, sıcak iklimlerde daha erken olabilir).
    Bir diğer görüşe göre de; Rasülüllah (s.a.v.)'in şu sözüyle buluğ yaşı yedi yaş olarak takdir edilmiştir. "Yedi yaşlarına ulaştıklarında onları namazla emredin" buyurmuştur.
(Mebsut, Serahsi, C.3,5.149).
    Kızlar ilk adet kanı ile buluğa girmiş olurlar ve mükelleftirler. Namaz, oruç v.s. gibi ibadet ve amellerle yükümlüdürler. Kız 15 yaşını bitirince (ayhali görmese de) hükmen buluğa ermiş kabul edilir.
(Fetevayı Ali Efendi, C.2,S.208.). 18 yaşına gelmiş ve halen adet görmemiş, kimsede bazen de kızlık zarı tamamen kapalı olduğu için, kişi adet görmesine rağmen, kan dışarıya akamaz. Bazen doğuştan rahim kusurlu teşekkül eder. Netice olarak ta özellikle aybaşları esnasında şiddetli sancılar olabilir...
    Genç Kızlarda Ergenlik Dönemlerinde Regl (Adet) Sorunu:
    Gençte cinsel duygunun gelişmesi oranında vücut ve duygusal yapısında kaynaşmalar başlar. Anne ve babaların bu dönemde çocuklarına karşı çok anlayışlı olmaları gerekir. Özellikle kız çocuklarda ergenlik çağına girmeden önce ruhsal ve bedensel taşkınlıklara rastlanır. Genellikle anneler birden kızlarının huyunun değiştiğini söylerler, onu çeşitli şekilde azarlayıp, hırpalarlar. Cinsel bilgiden yoksun annenin çocuğuna ilk büyük darbesi genellikle bu şekilde başlar çocuk büsbütün şaşkınlaşır. Zaten kafası karmakarışıktır. Zaman zaman dalgınlaşıyordur. Bir çok şeyi hemen unutuyor, söylenenleri anlamıyordur. Üstüne üstüne gidilen kız iyice bunalır ve bunun ileride çok geniş ölçüde zararlarını görür. Ya içine kapanık kız olur ya da tam tersi asi tavırlı, aksi ve huysuz biri olur.
    Oysa anne bir parça anlayış gösterse, kız çocuğundaki o taşkın hareketlerin bir süre sonra zamanla geçtiğini görecektir. Kadınlığın özelliği nedeniyle ile kız çocuklarının ergenlik çağında son derece dikkatli olmak gerekir. Kız çocuklarının ergenlik çağına geçişleri erkek çocuklarına oranla çok değişik hatta riskli bir durum oluşturur. Kız çocuğunun erginlik çağına geçişi ilk kanama ile başlar. Kan görmenin yaratacağı korkuya önceden hazırlamak gerekir. Özellikle annelerin buna karşı hazırlıklı olmaları zorunludur.
    Genç kızlar regl olmaya daha ilk çocukluk çağlarında karanlık bir şekilde hazırlıklıdırlar. Annelerinin ayda bir geçirdikleri rahatsızlıklar kız çocuğunun gözünden kaçmaz. İleride bir gün kendilerinin de başına böyle bir şeyin geleceğini sezinlerler. Regl dönemine yaklaşırken genç kızda bir takım taşkınlıkların görüldüğü belirtmiştik.
    İlk reglden sonra da genç kızda değişik ruhsal bunalımlara rastlanabilir. Bu daha çok annenin verdiği eğitim ile ilgilidir. Eğer kız çocuk kan görmeye hazırlıklı değilse, ilk regl onda izi silinmez bir korku yaratabilir. Bu kanamanın çarelerini aramaya başlar, kimseye bir şey söylemediği için de ölüm korkusu içinde kıvranır durur. Neyse ki kızlar aynı yaştaki kız arkadaşlarından kulaktan kapma bir şeyler öğrenirler. Eğer kız fazla sıkılgan ya da arkadaştan yoksun ise bu konuda tamamen bilgisiz kalmış olabilir. Yalnız şurasını söylemek doğru olur ki çok nadir durumların dışında kız çocukları ilk regl kanaması hakkında çevrelerindeki arkadaşlarından hemen her zaman bilgi edinirler.
    Regl hakkında az çok bir bilgisi olan kızlarda ise bu olay hiçte korku yaratmaz. Tam aksine kız çocuğu o günü sabırsızlıkla bekler. Çünkü artık genç kız olacaktır. Ancak ne kadar eğitilmiş olursa olsunlar reglin başlangıcında duyulan ağrılar, kızda yine de bir hastalık korkusu yaratabilir. İlk regl sırasında annelerin dikkat edecekleri bir durum da kızlarının cinsel eğilimlerini anlayışla karşılamaktır.
    Küçük kız regl olduktan sonra cinsel duyguları arttığı, üstelik de erkeklerin dikkatini üzerine çekmeye başladığı için, reglden sonra kız çocuklarının hareketleri titizlikle kontrol edilir.
    Bazı yeni gelişen kızlar da dişiliklerini baskı altında tutar, bundan utanır, içlerine kapanırlar. Sonradan Frijid, yani cinsel yönden hiç zevk almayan kadın diye nitelendirilecek olan bir çok şanssız kadınların sorunu bu yaşlarda uygulanan sıkı baskıdır.
    Kızın İlk Kan Görmesi:
    Bir kız çocuğu, ergenlik çağlarının başlangıcına varıp da kendisinde henüz bir eser görülmemişken, üç gün peşpeşe kan görse o hayızdır ki, onun ergenliğe ulaştığına işarettir.
(Mebsut, Serahsi, C.2.S.142.).
    Burada anneye düşen görev, kızı adetini hünüz görmeden onu uyarması ve kızı ile bir arkadaş gibi konuşup onun, günün birinde rahminden biraz kan geleceğini, bunun gayet normal olduğunu, bundan korkmaması gerektiğini, çünkü anne olacak her genç kızda belli yaştan itibaren bu kanın görüldüğünü ve bu kanın gelmesi ile akil ve baliğ olduğunu güzelce anlatmalıdır. Annenin görevi, adeti hakkında bilgi vererek ciğerparesini bu yeni döneme ruhen hazırlamak olduğu gibi, bu andan itibaren namaz, oruç, tesettür (örtünme) v.s. bütün hükümlerin artık kendisine farz olduğunu bildirmesidir. Böyle yapması annelerin üzerine vaciptir. Şayet kendisi yapamıyorsa bilen birisine götürmesi gerekir. Veya bunları öğreten kitaplar alıp okutması gerekir. Çünkü insan hem ruhî, hem de fizyolojik bir varlıktır...
    Anne yahut kız çocuğuyla ilgilenen kimse böyle yapmazsa ruhen hazır olmayan çocuk, bu durumda şaşırıp şok bile geçirebilir. Yahut yanlış kaynak ve şahıslardan yanlış şeyler öğrenerek uygulamaya kalkar. Bundan da anne ve babalar mes'üldür.
    Kız çocuğunun da şayet önceden annesi kendisiyle bu konuda konuşmamış, ve ne yapması, nasıl davranması hakkında bilgi vermemişse, ilk yapacağı annesine veya yakın bir büyüğüne durumunu açması olmalıdır.
    Kızın İlk Adet Müddetinin Tesbiti:
    Yeni yetişmiş bir kızın ilk gördüğü kan çok mühimdir. Çünkü bu, o kızın hayatında kendisine adet olacak bir hadisedir. Bunun için çok dikkat etmek lazımdır. Mesela, baştan kaç gün kan gelmiştir, kaç günde kesilmiştir? Sonra bu temizlik tam mıdır, eksik midir? Onun için bunların hepsini zaman ile, günlerin sayısıyla güzelce ve dikkatle takip edip bilmek ve bellemek lazımdır. Bu haller (birbirini bozmadıkça) kızcağızın her zaman adeti olacağından, ona göre hareket edecektir.    
    Kızın İlk Gördüğü Kan Hiç Kesilmezse, Adeti Nasıl Tesbit Edilir?
   Bir kız ilk gördüğü kanla ergin (buluğ) olmakla beraber, eğer bu kanı devam edip kesilmeyecek olursa, yani normalden (2-7 günden) daha uzun kanama sürerse anormallik vardır ve doktora başvurmalıdır. Ayın on gününü hayız, yirmi gününü de temizlik hali kabul etmek lazımdır. Ve kan devam ettiği müddetçe her ay böyle hesap edilir. Bu hal, onun hep adetidir ki, hayız kabul ettiğimiz on gün içinde namazlarını kılmaz ve sonra da kaza etmez. Ramazan'a rastlarsa orucunu tutmaz, sonradan o tutmadığı günleri kaza eder. Diğer hayız hükümleri de ona göre uygulanır. Fakat temizlik hali saydığımız o yirmi gün içinde, özür sahibi gibi her namaz vaktinde abdest alıp farz ve nafile olarak istediği kadar namaz kılabilir. Eğer bir müddet sonra kan kesilecek olursa bu durumda kanın vaziyetine göre yeni bir adet edinmek gerekir.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,5.465.).
    Kızın ilk Gördüğü Kan 3 Günden Az Olursa?
    Kızın ilk gördüğü kan 3 günden az müddette kesilirse, hayız olmadığı anlaşılır, o zaman terkettiği namazlarını kaza etmesi lazım gelir.
(İbn-i Abidin, ist. Şamil Y.C.1,5.463.).
    Bir kız, ilk defa sahih kan ile hayız olsa, sonra da tam müddetince sahih temizlik geçirse, hayız ve temizlik günlerini böylece tesbit etmiş olur. Daha sonraki adetlerinde kan durmayıp aksa bile, önceki ilk adet ve temizlik halinde adet süresi ne idiyse ona göre hareket eder.
(İbn-i Abidin, ist. Şamil Y.C.1,5.500.).
    Hayız ve Nifasta (Doğum Yapan Kadında) Adet Süresi Tesbiti:
    Bir defa ile tesbit edilip kararlaştırılır. Yani bir kadının ilk hayız ve lohusalık zamanlarında kaç gün kan gelmişse işte o müddet onun adeti olmuş olur. Mesela; bir kız ilk defa 7 gün adet gördükten sonra kan kesilirse, bundan sonraki diğer hayızlarında adet müddeti 7 gündür. Kan devam ederse özürdür.
(Kadın ilmihali, H.Cemal Öğüt, İst. Bahar Y.S:129.).
    Bir kız ergen olduğu zaman ilk olarak sahih kan (en az 3 gün gelen kan) ve sonra da sahih temizlik (en az 15 gün) görmeyip de, ilk kanı devamlı akar da sahih temizlik görmezse, bunların hiçbirine itibar edilmez. Bu durumda kanın gelmeye başladığı günün evvelinden başlayıp on günü hayız, yirmi günü de temizlik hali hesap edilir. Mesela, bir kız on bir gün kan, 14 gün de temizlik gördükten sonra kanı devam edip giderse, kan on günden fazla geldiği için fasid (gerçek değil)dir. Temizlik de 15 günden eksik olduğu için o da fasiddir. Böyle durumda 10 gün hayız, yirmi gün de temizlik hali kabul edilir.
(Kadın ilmihali, H.Cemal Öğüt, ist. Bahar Y.S:135.).
    Adet (regl) Sancısı:
    Adet vücudun tamamen doğal bir işlevi olduğundan sancı yapmaması gerekir. Adet sancıları daha çok yeni yetme genç kızlarda, yaş dönemini geçiren, yani adetten kesilmeye başlayan kadınlarda ve sinirli kadınlarda görülür. Demek ki, daha çok psikolojik etkenlere dayanır. Bir de bağırsaklar düzenli boşalmazsa yumurtalıklara baskı yapar ve bu da sancıya yol açar. Bağırsaklardaki aşırı gaz da aynı sonucu meydana getirir. Adet sırasında sinir ve sindirim sistemi iyi işlemelidir.
    Doktorlar adet dönemlerindeki duygusal ve sinirli oluşu daha çok hormon faaliyetlerinin bedende ve ruhta yarattığı dengesizliklere bağlarlar. Bir de adet kanamasından önce kadın vücudu su biriktirmeğe başlıyor ve bu "ödem" sinir uçlarında baskı yaptığından sinirlilik, hırçınlık, aşırı hassaslık durumları yaratıyor. Genç kız ve kadın bu gerçekleri bilirse kanamadan önceki günlerde kendini kontrol edip iradesini kullanarak ya da doktorunun vereceği ufak tefek ilaçlarla, bu gergin dönemi rahat olarak geçiştirir.
    Sancı ve Diğer Şikayetler:
    Adet günlerinde kadınların kimi bedensel şikayetleri olur. Bunlar başağrıları sırt ağrıları, belden aşağı bölümlerde kramplar, ateş, terleme olarak görülebilir. Adet öncesi gerginliği ve rahatsızlıkları ilaçla önlenebilir.
    En önemli şikayetleri aşırı sancılardan kaynaklanır. Sancıların nedeni, adet kanaması sırasında rahim büzülür. Bu büzülme sancıya neden olur. Sancıların aşırı olması biraz da kalıtımsaldır. Genellikle anneleri sancılı adet gören kızların kendileri de sancılı adet görürler. Sancıyı ağrı kesici ilaçlar azaltabilir veya tamamen yok edebilir. Bu arada sırta yapılacak masajlar da ağrıyı hafifletir.
    Sancılı Adet ve Sebepleri:
    Normal kadında adet sancısız olabileceği gibi, her 10 kadından bir tanesinin sancılı adete sahip olduğu kabul edilmektedir. Adetlerin çok çok aşırı olmamak şartıyla sancılı olması normaldir. Genellikle bu sancı çeşitli sebeplere bağlıdır. (Küçük rahim, geri dönük rahim, iltihaplanma v.s.)
    Sancılı adet geçici olabildiği gibi, ömür boyu da devam edebilir. Sancılı adet görüyorsanız, yatakta kalmanın hiç bir faydaşı yoktur. Hatta, yatmak sancıyı artırabilir. Dolaşmak, egzersiz ve hafif ev işleri yapmak faydalı olur. Veya sıcak içecekler için ya da ayaklarınızı sıcak suya koyun. Çok sancı varsa, doktorunuzun tavsiye ettiği bir ağrı kesici almak ve yatarak karnın üzerine sıcak kompres yapmak etkili olabilir.
    Adet döneminde, her zaman olduğu gibi, kadının bireysel temizliğine dikkat etmesi, yeterince uyuması ve dengeli beslenmesi önemlidir. Her zaman yediği şeyleri yiyebilir ve yapması gereken günlük işlerine devam edebilir.
    Sancı, ya adetten bir gün önce başlar ve adetin başlamasından hemen sonra kaybolur veya adetten önce başlayan sancı, adetin birinci günü çok şiddetlidir ve sonraki günler şiddetini azaltarak kaybolur. Bazı hallerde ağrının, hastanın genel psikolojik durumunu ve sinir sistemini etkilediği görülür. Kadınları, adetin ilk günlerinde çalışamaz hale getiren, yatakta yatmağa mecbur bırakan şiddetli sancılar görülmektedir.
    Böyle adeti ve hamileliği sancılı geçen kadınların, sinir sistemleri veya ruhsal yapıları psikolojik duyguları alt-üst olabilir, normal zamanlarda görülmeyen anormal hareket ve sözleri sarfedebilirler. Böyle anlarda bu durumdaki kadınlara kocasının veya ailesinin daha hoşgörülü ve duygusal davranması çok uygundur. Veya doktorun tavsiyesine göre hareket etmek daha uygun olur.
    Cenab-ı Hak, adetli günlerinde kadınlardan ibadet mükellefiyetini kaldırmış ve her adetli günlerince kadını izne ayırmıştır. Bu ilahî emre itaat etmekle de adetli kadınlar sevap kazanmaktadırlar. Çağdaş olduklarını ve kadın haklarını savunduklarını iddia eden beşerî sistemlerde böyle bir uygulama var mıdır? Her ay 7 gün kadın Allah tarafından izne ayrılmaktadır. İslamın kadına tanıdığı hakları beğenmeyen, çağdaş geçinen beşerî sistemlerde çalışan kadınlar ise, bu günlerinde de her türlü işlerde çalıştırılmaktadırlar. Bu mudur kadın hakları?!
    Adet Kanının Renkleri Ve Tesbiti:
    Adetin kendine has rengi ve kokusu vardır.
1- Bulanık: Bulanık suya benzeyendir.
2- Toprak rengi: Toprağa benzeyen bir nevi bulanık akıntıdır.
3- Kırmızı,
4- Siyah,
5- Yeşil,
6- Sarı: Bazıları ipek kozası sarılığında, bazıları saman renginde, daha başkaları sarı diş gibi olduğunu bildirmişlerdir. Ama bu hususta itibar: İlk gördüğü andaki rengidir. Değişme haline bakılmaz. Mesela, kadın beyaz renkte bir akıntı görür de sonra kuruyarak sararabilir. Yahut kırmızı veya sarı görürde kuruyarak beyazlaşabilir. (sonraki haline bakılmaz).
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,5.472. Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.LS.130.).
    Eğer kadın, bez üzerinde taze ve damlamakta olan, halis bir beyazlık görmüş olsa ve bu da kuruduğu zaman sarılaşsa, onun hükmü beyaz hükmündendir.
(Fetevayı Ali Efendi,C.2,S.130).
    Hayız kanlarının değişik renkte olması, herhangi bir hastalık nedeniyle de olabilir.
    Hayız müddetindeki kanların renklerinin hepsi de hayızı bildirir. Hayzin bitiminde akıntının beyazlaşmasıyla hayız bitmiş olur.
    Adetin Başlangıç Vakti Ve Tesbiti:
    Adetin başlangıç vakti, kanın çıkışıdır. Kanın çıktığı andan itibaren namazını bırakır.
    İmam-ı Muhammed'den bir rivayete göre ise hayız, kanın döl yatağından dahili ferce (hazneye) indiğini hissetmekle bilinir.
(İbn-i Abidin, ist. Şamil Y.C.1,S.459,460.).
    Rivayet edildiğine göre bir kadın, Hz. Aişe (r. anha)'ya şöyle der: "Falan kadın kanı görebilmek için geceleri lambayla bekliyor. Hz. Aişe (r. anha) şu cevabı verdi: Rasulullah (s.a.v.), zamanında hiçbirimize zorluk yüklemedi. Bu ancak dokunmakla anlaşılır. Dokunma ise kanın çıkıp belirmesinden sonradır."
(El-Kasani, Bedai, C.1.S.39.).
    Adetin Müddeti: Kanın, ilk çıktığı ve kesilip son bulduğu bir zamandır.
(İbn-i Abidin, ist. Şamil Y.C.1,S.458. Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçag Y. C.LS.129.).
    Kanın ferc (hazne)'den dışarı çıkması lazımdır.
    Temiz bir kadın kürsüf'ünde (kadınların kullandığı pamuk veya bez) kan görürse, o kürsüfü tutunduğu andan itibaren, hayızlı olduğuna hükmedilir.
(Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1,S.129.).
    Kadın için iç ve dış hazne olmak üzere iki hazne vardır. Pamuğu dış hazneye koyduğunda, pamuğun iç tarafı ıslansa, dış yan tarafa nüfuz etmese de bu hayız olur. Çünkü kanın bu kadar çıkmasıyla görünmüştür. Eğer pamuğu iç hazneye koyar, pamuğun giren kısmının yan tarafı ıslanırsa hayız olmaz. Islaklık dış yan tarafa nüfuz ederse, pamuk haznenin kenarından yüksekte veya aynı hizada ise, yaşlığın çıkmasıyla hayız olur. Eğer haznenin kenarından aşağıda ise hayız olmaz. Bunlar pamuğun düşmemesi halindedir. Pamuk düşerse, o hayızdır. Islaklığın görülmesi yönünden içi veya dışının ıslanması arasında fark yoktur. (Es-Serahsî, Mebsut. C.3,S.151.).
    Hayızlı bir kadın, gecenin başlangıcında pamuğu koysa ve uyusa sabahleyin pamuğa baktığında halis beyaz olduğunu görse yatsı namazı üzerine borç olur. Çünkü pamuğu koyduğunda temizliği hakkında kesin bilgisi vardı.
(Es-Serahsî, Mebsut, C.3,S.151.).
    Temiz iken pamuk koysa ve uyusa, şafağın sökmesinden sonra uyansa, pamukta ıslaklık bulsa, bu onu en yakın vakitlerde hayızlı kılar. Bu, fecrin doğuşundan sonra (sabah namazının vakti) olduğuna göre ihtiyat, ve yakin alınarak hayızlı olur. Şayet kılmamışsa, yatsı namazını kaza etmesi gerekir.
(Es-Serahsî, Mebsut, C.3,S.151.152.).
    Adetin Bitiminde Mükellefiyetin Başlaması:
    Hayız bitince yıkanmak farzdır.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.475.).
    Hayız müddetinin bitiminde namaz ve oruç gibi ibadetler yıkanmasa da kadına farz olur.
    Kan, hayzın az müddetinde (3 günde) kesilirse yıkanma zamanı hayızdan sayılır. Zira kadın ancak yıkandıktan sonra temizlenir. Vaktin sonundan yalnız yıkanmaya yetecek kadarına yetişirse, o namazı kaza etmesi lazım değildir. Kadın vakit içinde hayızdan çıkmamıştır. Ama hem yıkanmaya, hem de namaz kılmaya yetecek kadarına yetişirse iş değişir. Çünkü namaz temizlik devresindedir ve kaza icab eder.
    Kan, hayız müddetinin çoğunda (10 günde) kesilirse, kadın açıkça hayızdan çıkar ve yıkanma zamanı temizlikten sayılır. Aksi halde hayız müddetinin 10 günden fazla olması gerekir. Vaktin sonunda namaz kılacak kadarına yetişirse kazası vacip olur. Velev ki, yıkanmaya imkan bulamasın. Çünkü hayızdan çıktıktan sonra vaktin bir kısmına yetişmiştir.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.489.).
    İhtiyar Kadınlarda Adetin Kesilmesinin Tesbiti:
    Adetten kesilmek bir müddetle sınırlı değildir. Adetin kesilmesi, kadının öyle bir yaşa varmasıdır ki, o yaşta bu kadının emsali adet görmezler. Kadın o yaşa varır da kan görmesi kesilirse adetten kesildiğine hüküm olunur. Ama kesildikten sonra gördüğü kan (yaşı 55'i doldurmamış ise) yine adettir.
    Bazıları, adetten kesilmenin elli veya elli beş ile sınırlanacağını söylemişlerdir. Kolaylık için fetva buna göredir.
Kadın, emsallerinin adetten kesildikleri yaşa varır da, hala kendinden adeti günlerinde kan gelirse hayızdan kesilmiş sayılmaz.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.LS.505,506.. Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1,5.129.).
    Adetten Kesilme Dönemi Ve Belirtisi:
    Adet kanı umumiyetle 45-50-55 yaşlarında kesilir. Buna yaş dönemi (menopoz) denir.
    Kadınlar genellikle 48-52 arasında adetten kesilirler. 52 nin üzerinde adetin devamı da seyrek olarak görülmektedir. Bir kadının 50 yaşın üzerinde ne kadar geç adetten kesilmesi söz konusu olursa, rahim kanseri riski de artmaktadır. 48-52 civarında bir yıl geçtiği halde adet görmüyorsa menopoza girmiş sayılır. Menopozdan sonra yeniden kanama başlamasının gerisinde ciddi hastalık sebepleri bulunabilir.
    Menopozun Nedeni?
    Kadın yaşlandıkça yumurtalıkları işlevlerini yerine getirmemeye başladıklarından, yumurta oluşumu azalıp, hormon oluşumu ise durur. Adetler giderek seyrekleşir ve son bulur.
    Menopoz Döneminin Süresi:
    Bu konuda belirli bir kural yoktur. 10 yıl, 5 yıl, ya'da daha az sürer. Menopozun süresini etkiyelen başlıca unsurlar: Kadının psikolojik ve fiziksel durumu, sürdürdüğü cinsel yaşam, sağlık durumu ile hormonlarının, sinir sisteminin ve tüm organlarının işleyiş durumları ve evindeki mutluluğu, huzurudur.
    Kadının bünyesine göre, bu yaşlardan evvel veya sonra da adet kanı kesilebilir. Fakat kadının genellikle 55 yaşından sonra adeti kesilir. Gebe kalmak ümit ve ihtimali kalmamış kabul edilir. Bu yaştan sonra kadından gelen kan, şer'an hayız sayılmaz, istihaza (özür) dır.
    Adet kesimine gelen kadında çeşitli organik ve psikolojik belirtiler görülür. Kadınlar bazen ani olarak, fakat umumiyetle, aralarının uzaması şeklinde adetten kesilir. Bu durumda bazan hiçbir belirti görülmeyebilir. Bazan da sıcak basmaları, aşırı kanamalar, depresyon (ruhî bozukluk) görülebilir.
    Kadında adetten kesildikten sonra görülecek kanama, acilen hekime başvurulmasını gerektirir.
    Normal bir şekilde adetten kesilen kadında depresyon (ruhi bozukluk) görülmez, görülecek olursa hekim kontrolü gerekir. (Gurer ve Dürer, İst. Eser Y.C.1,S.82.).
    Kadın, Menopoza Karşı Psikolojik Tepkilerini Denetim Altına Alabilir mi? Yoksa Bunlar Menopozun Kaçınılmaz Etkileri midir?
    Aslında kadının menopoza karşı psikolojik tepkileri denetim altına alınabilir. Gerçekte bu dönemdeki psikolojik bazı tepkiler, kadının güzelliğini, gençliğini, cinsel çekiciliğini ve duyduğu cinsel hazzı yitirmekten korktuğu için ortaya çıkmıştır. Bilgili ve sağlam iradeli bir kadın bütün bu duygusal nedenlerin ve tepkilerin üstesinden gelebilir.
    Menopoz dönemindeki bazı kadınlar, psikolojik veya duygusal acı çektikleri için eşlerinin anlayış ve sevgisine ihtiyaçları vardır. Mutlu bir evlilikte erkek, böylesine bir ilgiyi kendiliğinden gösterecektir. Fakat ne yazık ki, pek çok kadın bu ilgi ve sevgiden yoksun kalırlar. Menepoz doğurgan bir kadını kısırlaştırsa da, cinsel aşktan zevk almasını önlemez. Kadınlar, menopozla cinsel yönden hiç birşey yitirmezler.
    Menopoz Döneminde Bazı Kadınlarda Meydana Getirdiği Sinir Bozukluklanndan Kurtulmanın Yolu:
    En iyi kurtuluş yolu; kadını meşgul edici bir iş yada sosyal hizmetler ile uğraşmak, bolca ibadet etmek, kitap okumak, torunlarla ilgilenmek... gibi işlerde bulunmaktır. Boş kalmamalıdır. Can sıkıcı hadiselerden uzak kalmalıdr.
    Menopoz Akıntısı: Yumurtalık faaliyetinin sona ermesinden sonra oldukça sık görülen bir akıntı şeklidir. Menopozdaki kadınların % 45'inde oluşmaktadır. Menopozda yumurtalık faaliyeti durmuş, dolayısıyle döl yolunda hormonal olarak idare edilen yapım ve yıkım devreleri de ortadan kalkmıştır. Döl yolu az kanlanmakla körelmeye başlamakta ve mevcut olması lazım gelen şekerin yokluğundan dolayı mukavametini kaybetmekte ve dolayısıyle mikropların kolayca üremelerine ve akıntıyı meydana getirmelerine sebebiyet vermektedir.
    Bu arada döl yolunda kaşıntı ve idrar ederken yanma mevcuttur. Hadise östrojen hormonunun yokluğundan kaynaklandığı için yine östrojen hormonu ile tedavi edilecektir.
    Hamile Kadın Hayız Görür mü?
    Kadınlar gebe kaldıktan sonra patolojik durum olmadıkça adet göremezler. Ancak, adet zamanında kanlar adet kanı sayılır.
(Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1,S.130.).

Hayızlı Ve Nifaslıya (Doğum Yapan Kadına) Haram Şeyler:
    1- Her türlü namazı kılamaz,
    2- Her türlü orucu tutamaz,
    3- Cami ve mescitlere giremez,
    4- Kabe'yi tavaf edemez,
    5- Kur'an'dan bir ayet bile okuyamaz,
    6- Kur'an'dan bir ayete bile el süremez,
    7- Cinsi münasebette bulunamaz,
    8- Hayız ve nifaslı kadınların yasak yerlerine (göbekle diz arası) kocaları çıplak dokunamaz.
    Hayızlı Ve Nifaslıya Cinsi Münasebette Bulunmak Haramdır.
    Kur'an-ı Kerim'de bu açıkça belirtilmektedir. Şöyle ki:
    "Sana adet görmeden soruyorlar. Deki: "O eziyettir" Adet halinde kadınlardan çekilin, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah'ın emrettiği yerden onlara varın. Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri sever."
(Kuran-ı Kerim, Bakara: 222.).
    Hayızlı Kadınlarla Ailevî Münasebetin Yasaklığını Bildiren Hadisler:
    Hz. Peygamber (s.a.v.): "Bir kimse, hayız halinde olan kadına şeriat bakımından da, tıp bakımından da zararlı olan, çocuk yatağından yakın olsa, yahut bunun dışında başka bir yerden yaklaşsa, yahut gaibden haber veren bir kahini -falcıyı- tasdik etse, (helal kabul ederek yaparsa) kendisini Kur'an ile sünnetten, yani: Muhammed dininden uzaklaştırmış olur" buyurmuşlardır.
(Feyzü'l-Kadir, Camiu's-Sağir Şerhi, C.6,S.23. Tac,C.l ,S.103.).
    İslam bu konuda da aşırılıklardan uzak bir orta yolu öğretir: Cahiliyet dönemindeki Araplar adetli kadınlara arkadan cima ederlerdi. Hrıstiyanlar adetli kadınlara, bu hallerinde iken önden cima ederlerdi. Yahudilerle Mecusiler ise, tam tersine, adetli kadından son derece uzak kalır, hatta adetleri bittikten sonra bir hafta daha onlarla bir arada bulunmazlar, onlarla beraber yemezler, içmezler ve oturmazlardı ve kitaplarındaki emrin bu olduğunu söylerlerdi.
(Müslim, Hayız:16.). İlk ikisi temizliğe dikkat etmeme ve sıhhat bozucu bir davranış, diğeri de kadınları küçük düşürücü ve dışlayıcı bir uygulama idi.
    İslam geldi, "hayız, eziyet verici bir haldir, dolayısı ile hayızlı iken kadınla cima etmeyin..."
(Kur'an-ı Kerim, Bakara:222.) ayeti gönderildi. Hiç mi yaklaşmayacağız diye soranlara, bunu Yahudilerden etkilenerek sormuş olabilecekleri için, Peygamber Efendimiz; "her şeyi yapın fakat cima etmeyin" buyurarak, (Müslim, Hayız:16. Nesaî, Taharet:180. İbn Mace, Taharet:124.) kadının adetli iken kirli bir çaput gibi bir kenara atılamıyacağını öğretti. Çünkü adetlilik, pislik demek değildi. Kur'an ondan "pisliktir" diye değil, "eziyettir" diye söz etti. Yani adetli iken kadınla cima, hem erkek için, hem de kadın için bir eziyettir ve sağlığa zararlıdır.
    Peygamberimiz bunu, uygulayarak da öğretti: O, annelerimiz olan hanımları adetli iken göbekle dizkapağı arasını bir peştemal (izar) ile örtmesini söyler ve geri kalan yerlerinden yararlanır, okşar ve ilgilenirdi.
(Buhari, Hayız:5, Taharet:1 75.). Bunu elbette kendisi cinsel tatmin aramak için yapmazdı. Çünkü hanımlarının hepsi bir anda adetli olmayacağına göre cinsel ihtiyacını adetli olmayan hanımlarıyla normal yoldan giderebilirdi. Durum bu iken böyle davranmasının iki önemli nedeni vardı:
    1- Bunu yapmakla, bu konudaki batıl inançları yıkmış ve bunun caiz olduğunu bildirmiş oluyordu.
    2- Adetli iken bedensel ve psikolojik rahatsızlık duyan kadını, itilmişlikten ve yalnızlık duygusundan kurtarmış ve ona eskisi gibi insan olmakta devam ettiğini göstermiş oluyordu.
    Çünkü Peygamberimizin bütün hanımları adetli iken kendilerine böyle davranıldığını haber vermişlerdir.
(Müslim, Hayız:3.).
    Bunu bir de onların, görüşüp konuştukları her kadına bunun normal ve caiz olduğunu anlatmaları ve yaygınlaşması için yapıyordu.
    Hz. Ömer (r.a.) Allah'ın Rasulü'ne geldi ve şöyle dedi:
    -Mahvoldum ya Resulallah!
    -Seni ne mahvetti (Ya Ömer!)
    -(Ya Resulallah!) palanımı ters çevirdim; (döl yatağından fakat arkadan yaklaşarak karımla münasebette bulundum).
    Hz. Peygamber ona bir cevap vermedi. (Bu sırada) Bakara suresinin ikiyüz yirmi üçüncü ayeti Allah'ın Rasülü'ne vahyedildi:
    "Kadınlarınız (çocuk yetiştiren) tarlanızdır. O halde (ön organ olan) tarlanıza ne şekilde isterseniz o şekilde varın. Nefisleriniz için ileriye hazırlık yapın. Bir de Allah'dan korkun ve bilin ki siz, şüphesiz O'na kavuşacaksınız. (Ey Peygamber! Haramlardan kaçınan kulları) müjdele."
    (Bu ayeti tebliğ ettikten sonra Allah'ın Rasulü her bir mü'mini muhatap tutarak şöyle buyurdu):
    -"Önden (veya) arkadan yaklaş(arak fakat mutlaka döl yatağından temasta bulun). Arka uzuvdan (anüs) ve adet (gören eşinle münasebette bulunmak)dan sakın."
(Sünen-i Tirmizi, K. Tefsiril-Kur'an, Hn:2984.).
    Başka bir hadiste'de şöyle buyurulmaktadır. "Kadınlarınızla ay hallerinde cinsî temasda bulunmayınız. Ancak cinsî temasın dışında sevişme dahil onlarla her türlü ilişkiye girebilirsiniz."
(İbn Kesir, Bakara:222 (1/257).
    Adet halinde cinsel temasta bulunmak Rabbimizin ve Peygamberimizin buyruklarıyla yasaklanmış bulunduğu için eşler isterseler ve faraza bedenî ve ruhî zararlarından korunabilmiş olsalar bile cinsel temasta bulunamazlar. Zira karşılıklı anlaşma haramı helal kılmaz. Bu sebeble bu ilahî yasağı çiğneyen eşler günahkar olurlar.
    Adet (Regl - Hayız) Ve Lohusalık Halinde Cinsel İlişkide Bulunmak:
    İnsanları yaratan ve onların bedenî ve ruhî yapılarım en iyi bilen yüce Allah, adet halinde cinsî temasda bulunulmasını şöylece yasaklamıştır:
    "(Ey Muhammad!) Sana kadınların ay halini (hayız) soruyorlar. De ki; o bir ezadır.
    Ay halindeyken onlardan ayrılın; temizleninceye kadar onlara yaklaş(ıp cinsî münasebette bulun)mayın. İyice temizlendikleri zaman Allah'ın emrettiği yer (vagina)den onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah (her ay temizlendiklerinde kadınlarına) dönenleri sever. (O) İyice temizlenenleri (ay halinde önden ve arkadan cinsel ilişkiye girmekten kaçınanları da) sever."
(Kur'an-ı Kerim, Bakara:222.)
    Hiç şüphesiz Yüce Allah, bütün yasakları olduğu gibi adet hali cinsî münasebet yasağını da zararlı olduğu için koymuştur. Üstelik bu zarar vericilik sebebini diğer yasaklarından farklı olarak da "eza" sözcüğü ile açıklamıştır: "... O, bir eza'dır..."
    "(Helal görerek veya sakıncasız bularak) adet halindeki karısıyla cinsel temasda bulunan kimse, ona arka organından temas eden kişi ve bir de gelecekten haber verdiğini iddia eden adama bilgi almak için gelip de onun sözlerini doğrulayan şahıs Muhammed'e indirilen Kur'an'a îman etmemiştir."
(Nesaî: 2/87. Darimî: 2/408.)
    Nifas halinde olan kadınla temasta bulunmanın haramlığı kıyasla sabittir. Zira fakihler; hayız ile nifas illet ve sebep bakımından aynı olduğundan, nifası hayıza kıyas etmişlerdir. Ayrıca bu haramlık alimlerin icmaı ile de sabittir.
Bu haramlığın hikmeti ise, nefsi emmareyi, şer'an yasak ve bedene zararlı olan şeylere düşmekten alıkoymaktır. Zira korunmuş bir yerin etrafında dolaşan kimsenin oraya düşmesi muhtemeldir.
    Müslümanın, dini ve sağlığı için ihtiyatlı olması gerekir. Ahlakında, muamelelerinde ve diğer davranışlarında daima takva olanını tercih etmelidir.
    Adet halinde cinsel temasda bulunmak Rabbimizin ve Peygamberimizin buyruklarıyla yasaklanmış olduğu için eşler isteseler ve -bilfarz- bedenî ve ruhî zararlarından korunabilmiş olsalar bile cinsel temasda bulunamazlar. Zira karşılıklı anlaşma haramı helal kılmaz. Bu sebeple bu ilahî yasağı çiğneyen eşler günahkar olurlar. Allah'tan bağışlanmalarını dilememeleri ve verebilir durumda iken günahlarını örtecek bir dinar (4.25 gr altın) sadaka vermemeleri halinde ilahî azaba uğrayabilirler.
    Zekat'ın nisabı 20 dinar= 85 gr. altın olduğuna göre bir dinar 4.25 gr. altındır.
(Y. Kardavî Fikhüz-Zekati 1/257, 261.)
    Adet Halinde Sevişmek İse Sünnettir.
    Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: Eşleri olan bizlerden biri adet gördüğü zaman Allah'ın Resulü, (adet gören eşine göbekle dizler arasını örten) genişçe bir örtü örtünmesini emreder, sonra da onun göğüslerine yönelirdi."
(Nesai: 1/189.)
    Arzulanmaya ve şehvetsiz de olsa sevilmeye muhtaç olan kadın, her ay belirli bir süre adetli günlerinde ilgisiz kalmaktan ve sevimsiz olduğu şeklindeki üzücü şartlanmalardan ötürü bunalabilir. Onun için bu günlerinde kadınları ilgisiz bırakmak doğru değildir.
    Ay halinin başladığını kadının açıklaması lazımdır. Eğer açıklamaz da cinsel temasda bulunulursa, bunun günahı yalnızca kadının olur.
    Kadın, ay halinin başladığını bildirmemekle günaha girebileceği gibi, bittiği halde bitmediği veya bitmediği halde bittiği izlenimini vermekle de günaha girebilir.
    Hele hele ay hali başlamadığı halde başladı diyerek kocasını aldatan kadın, pek büyük bir günah işlemiş; ilahî la'net gölgesi altına girmiş olur.
    Adet hali ile ilgili olarak açıkladığımız bilgiler ve hükümler aynen lohusalık için de geçerlidir. Lohusalık halinde cinsel ilişki haram, sevişmek helaldir.
    Adet ve Lohusalık sırasında cinsel birleşmeksizin sevişmek isteyen çiftler, önce en azından cinsel organlarını ve ellerini yıkamalıdırlar. Böylece mikrop kapma imkanı azalmış olur.
    Kadının göğüslerinden kocasının ağzına yutulacak şekilde süt gitmesinin dinî bir sakıncası yoktur.
(Hanefî müctehidlere göre iki buçuk, Şafiî müctehidlere göre iki yaşını aşmış çocukların üst emmesiyle süt akrabalığı oluşmaz.)
    Sezeryanla doğumlarda cinsel organlardan kan gelmemesi halinde kadın, lohusalık hükümlerine tabi olmaz.
Anlaşılacağı üzere adet hali gibi lohusalık hali de cinsel organdan gelen kanla ilgili bir haldir.
    Tıbbın Isbatına Göre; Hayız Ve Nifas Günlerinde Yapılan Cinsel Temastan Şu Zararlar Meydana Gelir:
    * Aybaşı kanaması geçiren kadınlar, diğer günlere göre daha şiddetli cinsel arzu duyarlar. Bunun nedeni organlarına kanın diğer günlerden daha fazla dolup tazyik etmesidir.
    Adet kanaması ülkemizde halk arasında kirlenme adı altında geçmektedir. Belki de bu deyim nedeniyle kadınların pek çoğu o günlerde kendini kirli, pis bir varlık olarak görmektedir. Pek çok kadının bu şekilde kendini bu fizyolojik nedenle aşağılaması doğru değildir. Çünkü bu hal, kendi isteğiyle olan birşey değildir.
    Bu olaya bakış açışı böyle olduğundan zaten kadınlar adet günlerinde cinsel istekleri olsa da cinsel birleşmeden kaçınırlar. İslam Dini, adet günlerinde cinsel birleşmeden kaçınmayı emreder. Modern tıbbî seksolojik görüşler bizim dînî kurallarımızla paralellik göstermektedir. Adet günlerinde cinsel birleşme sonucu özellikle cinsel organların çeşitli iltihapları çok kolay oluşabilir. Çünkü adet kanının etkisiyle o günlerde dölyolunun dışarıdan gelecek mikroplara karşı koruyucu ortamında bir zayıflama olur. Mikroplar kolayca dölyolundan adet nedeniyle genişlemiş olan dölyatağı kanalından geçer, yumurta kanalları ve yumurtalıklara kadar çıkarak o bölgenin iltihaplanmalarına neden olurlar. Pekçok kadında yumurta kanalı iltihapları, kanalın tıkanmasına ve kadının kısırlaşmasına neden olur.
    * Kadının tenasül uzvunda ağrıların olması, öyle ki bu ağrılar rahim ve yumurtalıkta veya havuzda iltihaplanma meydana getirir ve kadının sağlığına ciddi bir şekilde zarar verir. Hatta; yumurtalığın yok olmasına sebep olup kısırlık dahi meydana getirebilir.
    * Adet kanı, pek çok mikrop için üremeye elverişli ortamdır. Bu mikroplar erkekde de hastalık yapabilir.
    Netice olarak; hayız ve nifas devresinde yapılacak cinsel temastan erkek veya kadının kısır kalmaları, tenasül uzuvlarının iltihablanması ve sağlıklarının bozulmasına yol açar. Zaten zarar olarak da bu yeterlidir.
    Bu sebepledir ki; dünyanın dörtbir yanındaki modern tıp uzmanları hayız ve nifas dönemlerinde kadından uzaklaşmanın gerekli olduğunda karara varmışlardır.
    Her şeyi bilen ve hikmet sahibi olan Allah tarafından indirilen Kur'an-ı Kerim'de bu hakikat şöyle dile getirilmiştir:
    "Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun."
(Kur'an-ı Kelim, Bakara 222.)
    Eşi hayız veya nifas olduğu halde, onunla cinsi temas yapmaya mübtela olan kimse cumhuru'l fukaha'ya göre işlediği bu günahı, bir daha yapmamak üzere samimi ve gerçek bir tevbe île bırakmalı, pişmanlık duyarak Allah'a tevbe ve istiğfarda bulunmalıdır.
    İbni Abbas, Katade, Evzai, İshak'ın mezheblerinde, İmam Ahmed ikinci rivayetinde, Şafii ise kavli kadiminde; fakirlik-zenginlik, kanın kırmızılık veya sarılık durumlarına göre bir ya da yarım dinar
(Bir dinar: 12 dirhem gümüştür. Bir dirhem ise 3 gramdır. (Bir dinar: 12X3= 36 gram gümüş eder.)) değerinde sadaka vermeleri gerekir.
    İbni Abbas (r.a) rivayet ediyor: Peygamber'e (s.a.v): Eşi hayızlı iken ona cinsi temasta bulunan kimse hakkında soruldu. Şöyle cevap verdi:
    "Bir veya yarım dinar tasadduk etmesi gerekir."
(Ebu Davud. Nesai. Tirmizi. İbn Mace.)
    Tirmizi'nin rivayetinde ise: "Kan kırmızı ise bir dinar, sarı ise yarım dinar" şeklinde geçmektedir.
    Bu konuda ihtiyatlı olan: Hayız veya nifas halinde olan kadınla cima yapan kimsenin, hem tevbe ve istiğfar etmesi, hem de sadaka vermesidir. Bu vesile ile umulur ki, Yüce Alah bu kimsenin hatasını affeder ve günahımnı da bağışlar.
    Hayız ve Nifaslıya Ailevi Münasebetin Yasaklığının Sebep ve Hikmeti:
    Hayız -adet- kanı; kadının rahminden gelen kan, vücuttaki bir çok zehirlerin süzülmesini ve dışa atılmasını temin eder. Adet halinde kadın yorgun ve hasta olur. Ve bazende sancılı olur.
    Adet zamanında rahim yollarındaki kan damarları açık ve kadın az çok yaralı olduğundan, cinsi yakınlık kadını hırpalar, rahim yollarında uyuşuk ve sinsî bir halde bulunan mikroplar, uyanarak bir çok kadın rahaksızlıklarına sebebiyet verir.
    Kadınlar ne kadar temiz olsalar, ay halinde iken umumiyetle ağır bir koku yayarlar. Bu sebeble bu sırada meydana gelen yakınlık, erkeği tiksindirir ve araya soğukluk, nefret girer.
(Dr. Cemal Zeki Önal, Evlilik ve Mahremiyetleri, S:169.).
    Bu yasak müddet zarfında kadın ve erkek de istirahat etmiş oluyorlar. Bu istirahat esnasında birbirlerinden istifade edemiyen eşler, adetin bitiminde birbirlerine karşı yeni kavuşmuş gibi özlemle dolarlar. Cenab-ı Allah'ın lutfuyla her ay tekrarlanan bu olay sayesinde eşler arasındaki bıkkınlık ve doygunluk önlenmiş, bunun yerini özlem almış oluyor. Bu da ilahi bir hikmettir. Kadın lohusa iken kırkını geçirmeden erkekle yakınlıkta bulunmaktan sakınmalıdır. Lohusalık en fazla 40 gündür, daha az da olabilir. 40 gün sakınmadaki hikmet kadının sağlığı içindir. Zira doğum esnasında üreme organları, bilhassa rahim, hazne berelenir, çok defa yırtıklar meydana gelir. Bu sırada kadınla yakınlıkta bulunmak, kadını pek fazla örseler, mikropların hemen faaliyete geçmesine birçok ehemmiyetli kadın rahatsızlıklarının oluşmasına sebep olur. Onun için rahim ufalmadan, kadının üreme organı tabii halini almadan kat'iyen kadına yanaşmamalıdır.
    Hayızlı ve Nifaslıyla Cinsel İlişkinin Sakıncaları:
    Böyle kadınların rahminden zaman zaman gelen kirli kan, insan için pek büyük bir eziyettir. Yani yaklaşma iğrenme ve eziyet verecek murdar bir şeydir. Çünkü kokusu fena, rengi bozuk, pis, acı ve yakıcı bir akıntıdır. Bundan dolayı, bu halde bulunan kadınlara, tamamen temizleninceye kadar, Cenab-ı Hakk'ın yasağına uyarak yaklaşmamalıdır. Yani onlarla ailevi münasebette bulunmamalıdır. Kurtuluş doğruya uymaktır. Şu halde din tarafından da, tıp tarafından da yasaklanan ve insanında iğrendiği bu kötü işi muhakkak terketmek, insaniyet ve medeniyet icabıdır. Çünkü birçok hastalıklara sebep olduğu için normal yaratılışta olanlar, ondan büsbütün nefret ederler. Bu şekildeki kadınla münasebette bulunan erkekler de çok çeşitli iltihaplar ve hastalıklar meydana gelmektedir.
    Hayızlı ve Nifaslının Kanı Kesilince Gusletmesi Vacibtir. 
    Hayız müddetinin en son müddeti olan, on gün geçtikten sonra, ister ilk defa hayız gören kadın olsun, isterse adetli bulunsun, yıkanmadan önce, ailevi münasebette bulunması helal olur. Yıkanana kadar münasebette bulunmaması müstehabdır.
    On günden daha az bir sürede kan kesilirse, yıkanana kadar veya üzerinden bir namaz vakti geçene kadar, münasebette bulunmak caiz olmaz. Çünkü namaz, ancak vaktin sonunda yıkanacak kadar bir vakit bulanın üzerine farz olur. Bir kadının hayız kanı, adetinden daha az bir sürede kesilmiş olsa, o kadın için münasebette bulunmak (adeti geçene kadar, yıkanmış bile olsa) mekruh olur. Fakat o kadının bu durumda, ihtiyaten namaz kılması ve oruç tutması gerekir.
(Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçag Y. C.1,S.139.).
    Hayızlı kadınla ailevi münasebette bulunmanın haramlığını bilerek (kasten) helal gören kimse kafir sayılır. Allah'ın yasakladığını helal saymakla ilahlıkda bulunmuş oluyor. Lohusa kadında aynıdır.
    Zira bu hallerde kadınla münasebet, kadına eziyettir ve tehlikelidir de... İslam kadını koruduğu için bunu yasaklamıştır.
(İbn-i Abidin, ist. Şamil Y.C.1,S.489, 490.).
    Hayızlı kadınla bilerek kasten münasebette bulunmak büyük günahtır. Mecbur edilerek veya unutarak yapılırsa günah değildir. Tövbe lazım gelir. Bir veya yarım altın sadaka vermesi mendub olur.
    Ancak bilmeyerek hayızlıyla münasebette bulunursa İslam memleketlerinde şer'i hükümleri bilmemek özür değildir. Sorsun, araştırsın, öğrensin.
    Düğünlerde kız hayızlı ise, kocasına bunu bildirmesi gerekir. Ve erkeğinde hayzın bitimini beklemesi gerekir. Kız bildirmezse, erkekde beklemezse ikisi de mes'üldür.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1.S.491.). Bir de düğünlerde kızdan çeşitli sebeplerden dolayı kızlık kanı gelmeyebilir. Bazı kızlık zarları kalın ve esnektir. Kanama olmayabilir. Bazen de kızlık zarı yırtılmasına rağmen kanama fazla olmayabilir. Çünkü her kadında kızlık zarının şekli, kalınlığı ve damar yapısı farklıdır. Böyle durumlarda kızı itham etmeden önce ihtiyatlı davranılarak önce doktora kontrol ettirilirse ailevi münasebetler, tamiri mümkün olmayan yaralardan önlenmiş olur...
    Kadın adet halini gizlediğinde günahkar olduğu gibi, adeti bittiği halde de bitmediği izlenimini vermekle de günaha girer. Zira, Hz. Peygamber (s.a.v.): "Allah, müfessile kadına lanet etsin. Onu rahmetinden uzak düşürsün" buyurdu ve Müfessile'yi şöyle tanıttı:
    "Müfessile; kocası kendisini arzuladığı zaman, adet görmeye başlamadığı halde, "adet görüyorum" diyerek kocasını aldatan kadındır."
(M. Zevaid: 4/296. El-Metalibü'l-Aliyyetü: Hn: 1559).
    Karı-koca, kadın hayızlı haldeyken rıza ile ailevi münasebette bulunurlarsa her ikisi de günahkar ve asi olacaklarından Tövbe-i Nasûh ile (bir defa aynı hatayı işlememeksizin) tövbe ve istiğfar etmeleri icap eder. Ve bir fakire sadaka vermeleri gerekir.
    Eğer bir taraf kendi rızası ile, diğer taraf da zorla kabul ederse, yalnız zorlayan taraf asi ve günahkar olmuş olur.
(Kadın İlmihali, H. Cemal Öğüt, İst. Bahar Y. S.100.103,104.).
    Hayzın Bitimi ve Ailevi Münasebetin Helal Olması İçin Şu Üç Şey Gerçekleşmelidir:
    Bir kadının her zamanki adeti tamam olup da, hayzın en çok müddeti olan 10 günden ve nifasın en çok müddeti olan 40 günden evvel bir zamanda kan gelirse, şu üç husustan biri tahakkuk etmedikçe, o kadına kocasının yakın olması helal olmaz.
    1- O kadın boy abdesti almış bulunmalıdır, hatta bu boy abdesti ile namaz kılmamış olsa bile. Zira hayzın en az müddetinden sonra kanın kesilmesi, yıkanma zamanı demek ise de, bu zaman, hayızdan sayıldığından yıkanınca ondan kurtulmuş ve sonra da cinsi münasebette bulunmak ona helal olmuş olur.
    2- Gerçekten özür sahibi olduğundan dolayı teyemmüm ederek namaz kılmış olmalıdır. Kıldığı namaz nafile de olsa olur. Bu teyemmüm namaz için yapılmış olmalıdır. Çünkü bu hususta yalnız teyemmüm etmek boy abdesti almak yerine geçmez. Halbuki boy abdesti böyle değildir. O namaz kılmak gibi bir yardımcıya muhtaç değildir. Çünkü asıldır. Teyemmüm ise aslın yerine geçen bir şeydir.
    3- Kan kesildikten sonra yıkanmaya ve namazın ilk tekbiri olan "Allah-u Ekber" demeye ve bunların sonralarını, mesela yıkandıktan sonra elbiselerini giyinmek gibi şeyleri yapmaya vakit varken yıkanmayıp veya teyemmüm etmeyip ilk namaz vaktini geçirerek namaz, o kadının boynuna borç olarak kalmış olmalıdır. Bu halde o namaz vaktinin sırf çıkmasıyle, onun, kocasıyle münasebette bulunması -yıkanmış olmasa bile- helal olur.
    Çünkü o vaktin namazı, kadının boynuna borç olmuştur ki, bu da temizlik hükümlerinden bir hükümdür. Yani o kadın hükmen temizlenmiş demektir. Bundan dolayı, diğer şer'i hükümler de buna bağlı bulunduğundan, o hükümlerden birisi de kocasiyle cinsi münasebette bulunmasının helal olmasıdır.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,5.486. Dürer Terc. İst. Eser Y.C.1 ,S.79.). 
    Önemli Bir Hatırlatma:
    Müslüman kadınlardan bazıları, adetleri kesildikten sonra namaz kendilerine borç olmuyor zannederler. Ve, ne zaman boy abdesti alırsam o zaman bana namaz farz olur; ben de ondan sonra namazlarımı kılmaya başlarım, derler. Halbuki, bir kadının adeti sekiz gün olup, mesela cuma günü öğleden sonra adeti kesilse, eğer ikindi namazının vaktine kadar yıkanmak ve namaz kılmak mümkün ve zaman uygun olursa, o günün öğle namazı o kadına borç, yani farz olur. Bu namazı, dediğimiz gibi, o vakitte kılabilirse ne güzel, eğer vakit varken, yani zaman müsait iken yıkanmayıp namazı kazaya bırakırsa günahkar olmakla beraber o namazı sonra kaza etmek o kadına farz olur ve özürsüz namazı vaktinden geçirdiği için de tövbe etmesi gerekir.
(Kadın ilmihali, H. Cemal Öğüt, İst. Bahar Y. S.11 6,11 7.).
    En doğrusu, bütün İslam erkekleri ve bilhassa bu temizliğe daha çok muhtaç ve mecbur olan İslam kadınları, zamanı gelince, özür ve rahatsızlıkları bilince şer'i bir engel de yoksa, hiç bir vakit geçirmeden derhal yıkanmaları gerekir ki, bu farzdır. O imanlı ruhlar bu kabustan, manevi kirliliğin en kötüsü olan bu durumdan kurtulmalıdırlar ki, rahmet meleklerinin sohbetine erişebilsinler.
    Hayzı on günden daha azda, nifas kanı kırk günden daha azda kesilen kadının yıkanmadıkça, yahut üzerinden bir vakit namaz geçmedikçe cinsi münasebeti helal değildir. Vakit geçerse helaldir. Hayız, on günden sonra da devam etse, hükmen temiz ve cünüb hükmündedir.
(Gurer ve Dürer Terc. İst. Eser Y.C.1 ,S.79.). Yani, hayızdan temizlenmiş fakat yıkanmadığından cünüp hükmünde olduğundan cinsi münesebeti caizdir, namazdan da mesuldür.
    Adet günleri belirli bir kadının hayzi, adetinden daha az bir zamanda kesilirse yıkanmış bile olsa cinsi münasebet helal olmaz. Zira adet günlerinde hayzin tekrar gelmesi ihtimali fazladır.
    Böyle kadın, yıkanarak namazını müstahap vaktin sonunda kılar. Burada namazını müstahab vakte bırakması vaciptir. Ama hayızı adetinin tamamında kesilirse müstehap vakte geciktirmesi müstehab olur.
    Hayz, Adetinde (normal vaktinde) kesilirse, kadın ehl-i kitaptan olduğu takdirde cinsi münasebet derhal helal olur. Velev ki yeni hayız görenlerden olsun.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.484.).
    Hayzı, adetinde (normal vaktinde) kesildiğinde üzerinden bir namaz vakti geçerse ve namaz boynuna borç olduğunda, temiz kadınlardan olup cünüp hükmünde bulunduğu için yıkanmasa bile kocasının onunla cinsi münasebette bulunması helal olur.
    Mesela; Öğleden önce veya öğle vaktinin başında hayızdan kesilirse, ikindinin vakti girmedikçe cinsi münasebet helal olmaz. Çünkü öğle vaktinin sonunda bir namaz miktarı vakit geçince, namaz kadının boynuna borç olur. Namaz boynuna borç olunca kadın hükmen temiz sayılır. Cünüp hükmündedir. Ve münasebet bu vakitten sonra helal olur.
    Keza vaktin sonunda kesilir de hayzın kesilmesiyle ikindinin vakti arasında bir namazlık zaman kalırsa ikindinin vakti girdikten sonra münasebet caizdir.
    İki vakit arasında (namaz kılacak kadardan) daha az zaman kalırsa güneş batmadıkça münasebet helal olmaz. Çünkü ancak ikindi namazı güneşin batmasıyla kadına borç olmuştur.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1 ,S.486.).
    Kadının kanı, tam on günde kesilirse yıkanmadan kocasının ona yakınlık etmesi helal olur.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1 ,S.488.).
    Müslüman bir erkek gayri müslim bir kadınla evli olsa, hayızlı ve nisaflı günlerinde o kadınla münasebette bulunması müslüman erkeğe yasaktır.
(Kadın İlmihali, H. Cemal Öğüt, İst. Bahar Y. S.118).
    Hayızlı Kadın Pis Değildir:
    Hayızlı kadının yatağını ayırmak kadına zulümdür. Yahudiler, böyle kadınların yataklarını ayırdıkları gibi, aynı sofrada yemek bile yemezlerdi, havlularını dahi ayırırlardı. Cahiliye arabları da böyle davranırlardı.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1.S.478.). Hristiyanlar da böyle kadınlarla Yahudilerin aksine ailevi münasebette bulunuyorlardı. İslam akla ve tıbba uygun olan kadını koruyucu yolu tavsiye ediyor.
    Hz. Aişe (r. anha) anlatıyor: "Ben ay halinde iken, Rasul-i Ekrem hazretleri mübarek başını kucağıma yaslar, sonra Kur'an okurdu."
( Buhari.).
    Cünüp ve Hayızlı Kadın Çocuğunu Emzirebilir mi?
    Emzikli bir kadın, adet halinde çocuğunu emzirebildiği gibi cünüp iken de emzirebilirse de cünübken mecbur kalmadıkça emzirmemesi daha iyidir. Bu hususta ihtilaf yoktur.
(Günümüz Meselelerine Fetvalar, Halil Gönenç, İst. İlim Y. C.1,S.31.). Abdestli kadının çocuğunu emzirmesi abdesti de bozmaz. Abdestli emzirmek daha iyidir.
    Hayız Kanı Bulanmış Elbiseyi Temizlemek:
    Ebubekir kızı Esma (r. anha)'dan yapılan rivayette diyor ki:
    "Bir kadın peygamber (a.s.) Efendimize gelerek dedi ki: "Bizden birinin elbisesine ayhali kanından dokunuyor, ne yapmalıyız?"
    Efendimiz ona şöyle buyurdu: "Kanı kazıyıp atarsın, sonra su ile çitilersin, sonra da üzerine (bol) su dökersin ve onunla namaz kılarsın."
(Buhari, Hayız:19. Müslim, Hacc:382.).
    Tıp İlminin Bu Konudaki Tavsiyeleri
    "Aybaşı zamanında çamaşır değiştirmeye ve vücut temizliğine çok dikkat etmek lazımdır. Bu durumdaki kadının günü gününe yıkanması suretiyle, vücut temizliğine diğer zamanlardan daha çok itina etmesi gerekir. Bir kadın, müstesna vakalarda birkaç defa, fakat normal zamanlarda günde bir defa tenasül organlarım iyice yıkamak zorundadır. Yıkanmadan önce idrarını boşaltmak icabeder. Tenasül organlarına mümkünse lavanta çiçeği gibi kokular sürmek lazımdır. Çünkü lavanta çiçeği vücut kokusunu en iyi örten bir vasıtadır."
(Dr. Frits Kahn, Tercüme Prof. Dr. Tevfik Remzi, Tenasül Hayatımız,S.28.).
    Bazı tembel ve miskin kimselerin yaptıkları gibi halk arasında pis kokuları yaymak ve halkı rahatsız etmek İslamiyete aykırıdır. Cehaletten doğan ve dinimize de şiddetle aykırı olan bu gibi adet ve davranışları terketmek her müslümanın vazifesidir.
    Ayrıca yıkanma amacıyla veya temizlik düşüncesiyle bazı hanımlar vaginaya ellerini sokarak yıkamaya kalkışırlar. Eller her zaman mikrop taşıyan organlardır. Sonra tırnaklar vaginayı ve rahim ağzını tahriş edebilir. Bu sebeple eller gelişi güzel içeriye sokulmamalıdır. Zaten rahim ağzından salgılanan sıvı hazneyi temizler. Nasıl başaşağı tutulan bir bardak içerisinde birşey kalmıyorsa, vaginada da fazla birşey kalmaz, akar.

NİFAS
    Nifas lügatta: Kadının doğurması manasına gelir.
    Şeriatta: Çocuk veya çocuğun ekserisi -Velev parça parça uzuvlar- organlar (halinde olsun) çıktıktan sonra rahimden gelen kan parçasıdır.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.494.).
    Çocuğun azı çıktıktan sonra kan gelirse nifas değildir. Kadın abdest alarak namazını kılar. Rükü ve sucuda imkan bulamazsa ima, (işaret) ile kılar. Geciktiremez, terkedemez.
    Doğuran Kadın Hiç Kan Görmezse Nifaslı Olur mu?
    - Evet olur.
    Çocuğu göbeğinden doğurursa rahminden kan geldiği takdirde nifaslıdır. Çünkü doğumun akabinde kan rahimden çıkmıştır. Kan göbekten gelirse nifas değildir, yaralıdır.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.494.).
    Nifas: Doğumu takip eden kandır. Doğum yaptığı halde kan görmemiş olan kadının gusletmesi icap etmez. Bu Ebu Yusuf'un görüşüdür.
    İmam-ı Muhammed'den de böyle rivayet olunmuştur. Fakat bu kadının abdest alması vacib olur. Çünkü çocukla beraber pislik de çıkmıştır.
    İmam A'zama göre: Böyle kadının gusletmesi gerekir. Alimlerin çoğu da bu görüşü almışlardır.
(Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1 ,S.132.).
    Nifasın Müddeti İle İlgili Meseleler:
    Nifasın en az müddeti, kanın, bir saatlik olsun bulunmasıdır. Son haddi ise kırk gündür. Fetva bunun üzerinedir.
Eğer kan, ilk başlangıçta veya adetlilerde, kırk günden fazla olursa -yukarıda işaret edildiği gibi- bunun kırk gününün nifaslı olduğuna itibar edilir.
    İki kan arasında temizlik (kansızlık hali)15 günden fazla bile olsa, Ebu Hanife (r.a.)'ye göre, bu -zaman- da nifastır. Fetva da bunun üzerinedir.
(Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1,S.133.).
    Bir kadın çocuk doğurduktan sonra, kan görüp bir müddet sonra kırkı içinde kan kesilip temizlik gördükten sonra, kırkının sonlarında yine kan görse, bu kan arka arkaya gelen kan hükmündedir. Ve kadının nifası ikinci kanın bitimi veya kırk gündür.
(Kadın İlmihali, H. Cemal Öğüt.ist. Bahar Y.S.131.).
    Nifas müddeti içinde görülen temizlik de nifastan sayılır. Mesela: On gün kan gelip, beş gün kesildikten sonra tekrar on gün kan gelecek olsa bu yirmibeş günün hepsi de nifas müddeti sayılır.
(Büyük islam İlmihali, Ö.N.Bilmen, Bilmen Y.İst.S:71.).
    Nifasta kırk günün arasına giren temizlik İmam A'zam'a göre ister 15 gün ister daha az veya daha çok olsun fasıla (ara) teşkil etmez. Temizliğin iki tarafındaki kan devam üzere akan kan gibi sayılır. Fetva da buna göredir
İmameyn'e (İmamı Muhammed ile Ebu Yusuf) göre ise, 15 gün fasıla -ara- teşkil eder. Kadın doğurduktan sonra bir gün kan, 38 gün temiz ve bir gün kan görürse İmam A'zama göre bu 40 gün nifastır. İmameyne göre yalnız ilk gün gördüğü kan nifas sayılır.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1 ,S.474.).
    İlk defa lohusa olan kadının nifas kanı 30 gün sonra kesilse, sonra 45 gün tamam olmadan yine kan görse, bunun 40 günü nifastır. Çünkü nifasla hayız arasındaki temizlik müddeti 15 gün olmamıştır. İkinci kan özür kanıdır. Böyle durumlarda nifasın müddeti 40 gün sayılır.
(Kadın İlmihali, H. Cemal Öğüt,İst. Bahar Y.S.132).
    Lohusa olan bir kadının, mesela her zamanki lohusalığında adeti 40 gün iken, bu defa 20 gün kan görüp kesilse, sonra 19 gün temiz kalsa, evvelki adeti olan 40 günü tamamlamadıkça kocasıyla cinsi münasebette bulunamaz.
(Kadın İlmihali, H. Cemal Öğüt İst. Bahar Y.S.133.).
    Eğer lohusa bir kadın, 40 günü geçmemek şartıyla, adetinin dışında kan görse, mesela, adeti 20 gün iken 15 günde kan kesilse veya kan 25 gün devam etse, birinciye göre, adeti 15 gün, ikinciye göre de, adeti 25 gün olmuş olur.
(Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1 ,S.140.).
    Nifasın Hükmü:
    Genelde nifas, her şeyde hayız gibidir. Daha önce hayız ve nifas hakkında müşterek hükümler bölümünde anlatılmıştır. Yani Nifaslı kimse de hayızlı kimse gibi Kur'an okuyamaz, camiye giremez, Kabeyi taraf edemez, v.s.
(İbn-i Abidin, ist. Şamil Y.C.1,S.495.).
    İkiz doğuran, ilk çocuğu doğurduğu andan itibaren lohusadır
    İkizlikte şart iki çocuk arasındaki zamanın altı aydan az olmasıdır. Üçüz olması halinde de, üçüncü ile ikinci arası da yine böyledir. Fakat, birinci ile üçüncünün arası altı aydan fazladır.
    Sahih olan, ikizliğin şartı;yüklülüğün bir olmasıdır.
(İbn-i Abidin, ist. Şamil Y.C.1,S.498. Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ C.1,S.133.).
    Kadının nifaslı olması için, çocuğun yarısından daha fazla kısmının çıkması gerekir.
(Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1 ,S.132.).
    Düşük Çocukla İlgili Mes'eleler:
    Çocuk karında parçalanmış ve ekserisi de çıkmış bulunsa; eğer, düşüğün tırnak, parmak, saç gibi uzuvlarından bazıları bel olmuşsa, kadın lohusa sayılır. Aksi taktirde kadın lohusa sayılmaz.
(Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1 ,S.132.).
    Eğer düşüğün, uzuvlarından hiçbiri belli olmamış ve açığa çıkmamışsa, o kadın için lohusalık yoktur. Eğer o kadını hayızlı saymak mümkün olursa, kadın hayızlı sayılır. Bu mümkün olmazsa, kadının kanı, istihaza (özür) kanıdır.
    Bir kadın, düşükten önce veya sonra kan görür ve düşüğün yaratılışı da açık (uzuvları belli) olursa, kadının önceki görmüş olduğu kan, hayız kanı değildir, düşükten sonra kan gördüğü için, o kadın lohusa sayılır. Fakat, düşüğün yaratılışı (uzuvları) belli olmamışsa önceki gördüğü kan; eğer, kadını hayızlı saymaya imkan varsa, hayız kanıdır.
(Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1 ,S.132.).
    Azası belli olmayan çocuğu düşüren kadından gelen kan üç gün devam eder ve ondan önce geçmiş hayızından sonra tam bir temizlik devresi geçerse hayızdır. Temizlik devresinin geçmesi iki hayız arasında fasıla (ara) teşkil etmek için lazımdır. Kan üç gün devam etmez de ondan önce tam bir temizlik devresi geçerse, yahut üç gün devam eder de ondan önce tam temizlik devresi geçmezse veyahut hem üç gün devam etmez, hem de önceden tam temizlik devresi geçmezse gelen kan istihaza (özür) dır. (İbn-i Abidin, ist. Şamil Y.C.1 S.503,504.). Ceninin hali yani azası belli mi değil mi, bilinmezse mesela; çocuğu helada düşürür de devam üzere kan gelirse bakılır. Mesela; hayzı 10 gün, temizlik devresi 20 gün, nifas da 40 gün ise çocuğu hayzının ilk gününde düşürdüğü taktirde 10 gün namazını yüzde yüz bırakır. Zira bu kadın ya hayızlı, yahut nifaslıdır. Sonra yıkanarak 20 gün namazını şüphe ile kılar. Çünkü nifaslı veya temiz olması ihtimali vardır. Sonra 10 gün namazını yüzde yüz bırakır. Zira ya hayızlıdır, yahut nifaslı. Sonra yıkanarak 20 gün yüzde yüz bilerek namaz kılar. Bu kırk günü tamamlamak içindir. Ondan sonra adeti 10 gün hayız, 20 gün temizlik devresi olur. Çocuğu hayız günlerinden sonra düşürürse, o vakitten itibaren temizlik devresindeki adeti kadar şüphe ile namazını kılar. Sonra hayızdaki yüzde yüz bildiği adeti kadar namazını terk eder.
    Kadının hayzı kesilmekle hamilelik günlerinin sayısını da bilmezse, kadın yüz yirmi gün kan görmezde sonra çocuğu helada düşürürse, çocuk azası belirli sayılır. (İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.504.).

    İSTİHAZA- ÖZÜR
    İstihaza -özür- kanı: Adet ve Lohusa günleri dışında cinsel organdan akan kokusuz kandır. Yani adetli kadında üç günden az ve 10 günden çok, lohusa kadında ise 40 günden çok olarak gelen kandır.
    İSTİHAZA İLE İLGİLİ MESELELER:
    İstihaza kanı: İnce olup, kokusu yoktur. Burundan gelen, tam bir namaz vaktinde daimi surette akan kan gibidir. İstihaza kanının devam ettiği kadın, tertemiz kadın gibidir. Her türlü ibadetini yapar, orucunu tutar, Kur'an okur, Kabe'yi tavaf eder, ailevi münasebette bulunabilir. Gusül de gerektirmez.
    Delili: İbn Mace'nin Süneninde: "Hz. Peygamber (s.a.v.), Fatıma binti Ebi Hubeyş'e hayız günlerinde namazdan uzaklaş, sonra (hayız müddeti bitiminde) yıkan ve (kan devam etse de) her namaz için abdest al Velev ki kan hasırın üstüne damlasın" buyurdular.
    Kendisinden özür kanı gelen bir kadın, öğle namazı vaktinde abdest alıp namazını kılsa, sonra kan kesilse, bu kadının namazı tamamdır. Fakat abdest alıp henüz namaza başlamadan evvel veyahut namaz kılarken kan kesiliverirse, abdestinin kıymeti kalmaz. Yeniden abdest alıp namazını kılması icabeder.
(İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.492,493.).
    Hamile kadından gelen kan istihazadır.
(Gurer ve Dürer, İst. Eser Y.C.1 ,S.80.).
    Küçük kızdan (9 yaşından küçükten) gelen kan istihazadır. Bir kadının hayzının bitimi olan 55 yaşını geçtikten sonra kan görse, o hayız olmaz.
(Kadın İlmihali, H.Cemal Öğüt, İst. Bahar Y. S.34.).
    Özürlü Sayılmanın Şartı:
    Bir namazın kamil vaktine kadar kadında kan devam edip vaktinin tamamını kaplamadıkça, özürlü hükmü kadında sabit olmaz. Yine, namaz vakti içinde abdest alıp, namaz kılacak kadar hadesten (pislikten, kandan) temiz olarak bir zaman bulunmazsa, ancak o zaman özür sahibi olur. Özürlü, her farzın vakti için abdest alır ve o abdest ile o vakitte farz ve nafileden dilediği namazı kılar. Hanefilerce özürlünün abdestini vaktin çıkması bozar.
(Gurer ve Dürer, İst. Eser Y.C.1 ,S.84)
    Özürlü Olan Kadının Her Namaz İçin Gusletmesi Gerekir Mi?
    Her namaz için gusletmek büyük bir külfeti beraberinde getirmekte ve kişinin günlük işlerini aksatacak ölçüdedir.
    İslam, her konuda temizliğe gereken önemi vermekle beraber, kolaylığı da sağlamaktadır.
    Hanefilerce: Özürlü kadın, temiz kadın hükmündedir. Yani; namazını kılar, orucunu tutar, Kur'an okur, cinsel temasta bulunabilir. Ancak her namaz için bir abdest alır, gusletmesine gerek yoktur. 
    Özür kanı sürüp giderken bu arada ayhali başlarsa ve kendiside bunu ayırd edebiliyorsa o zaman namazı bırakır. Ramazan ise, o süre içinde oruç tutamaz ve ailevi münasebette bulunmaz. Süre dolunca bir defa gusleder ve sonra her namaz için abdest ibadetine devam eder. Özürlü kadın, Abdest almadan önce tenasül organını iyice yıkar ve temiz bir pedle iyice kendini korur.
(Kaynaklarıyla Ahkam Hadisleri, Celal Yıldırım, Uysal Y. Konya, C.1,5.396.).
    İstihaze Kanı Gören Kadınla İlişki Kurmak:
    "Ümmü Habibe, İstihaze kanı görür ve kocası da onunla ilişki kurardı."
(Ebu Davud).
    Bu hadis, kan akma halinde bile olsa İstihaze (özür) kanı gören kadınla kocasının münasebette bulunmasının caiz olduğuna delildir. Cumhurun görüşü de budur.
    Ancak, kocanın gücü yettiğince bundan uzak durması kadın açısından elbetteki daha uygundur. Çünkü ayhali gören kadının rahatsızlığı, İstihaze kanı gören kadında da sözkonusudur. Hemen bu kanın bir hastalık belirtisi olma ihtimal büyük olduğundan bir an önce tedavisine gidilmesi, hem kadın sağlığı, hem aile huzuru için gereklidir

TEMİZLİK, ÇEVRE VE CİNSEL HAYAT
    Sünnetli Olmak:
    Erkek cinsel organı bölümünde anlatılacaktır.
    Bıyık-Sakal Ve Cinsel Hayat:
    Bıyık-sakal veya sakaldan bağımsız olarak yalnızca bıyık bırakacak Mü'min şekle ve temizliğe son derece önem vermek mecburiyetindedir. Zira ağıza sarkan bıyık hele hele iyice de yıkanıp güzel kokularla kokulandırılmazsa cinsel nefrete ortam hazırlayabilir. Çünkü dudaklar sevişmenin ana unsurlarıdır.
    Allah'ın Resulü'nün hadislerine göre sakalın bir tutamı aşmayacak şekilde kişinin vücud yapısı ile uyumlu olması gerekir. Bıyığın ise üst dudak derisi açıkça görülecek şekilde kısa olması lazımdır.
    Bunun içindir ki Allah'ın Resulü:
    "Bıyığım kısaltmayan biz(im yaşayışımız üzerinde olanlar)dan değildir" (Tirmizi, Edeb: 16 (Hn:2762).) buyurmuşlar, cinsel mahzurunu da tarihî bir gerçeği dile getirerek şöyle açıklamışlardır:
    -Bıyıklarınızı (dudaklarınızı aşmayacak şekilde iyice) kısaltınız. İsrail oğulları bıyıklarını kısaltmadıkları için (bazı) kadınları zina ettiler. (C.Sağîr: 2/87.)
    AİLENİN HUZURU İÇİN OLUMSUZ DIŞ CİNSEL ETKİLERDEN KORUNMAK GEREKİR.
    a) Aile hayatında haremlik ve selamlığa, tesettüre, dikkat edilmeksizin akraba ve komşularla karışık oturmamak, aileyi dış cinsel etkilerden korur.
    b) Ahlaksız ve zinakar kadınlardan korunmak gerekir.
    Olumsuz Ortamlar ve Arkadaşlar:
    Erkek kendisini aşıkdaşlığa götürecek, zinaya düşürecek iş ortamlarından kaçınmalıdır. Haram eğlencelere ve zinaya düşkün kişileri dost edinmekten sakınmalıdır.
    Koca, eşinin vücut özelliklerini kocasının veya çocuklarının yanında anlatabilecek tipte kadınlarla da komşuluk ilişkileri kurulmasına müsaade etmemelidir.
    Televizyon ve Basın:
    Eğer televizyon varsa ve kullanılıyorsa programlar özenle seçilmelidir. Fizik yapıları kafada ve kalbde yer edecek oyuncuların rol aldığı cinsel sahneleri içerici programlardan mutlaka sakınılmalıdır.
    Televizyon programları gibi okunacak gazete ve dergiler de titizlikle seçilmelidir. İslamî îman ve ahlak değerleriyle çatışıcı yazı ve resimleri içeren basın ürünleri katiyette eve sokulmamalıdır.
    Televizyon ve basın üzerinde hassasiyet gösterilmedikçe ailenin genelde İslamî özelde cinsel mazbutiyetini korumak pek güçtür. Çünkü büyük sanatçılar olarak tanıtılan nice ünlü fahişeler, homoseksüeller, seviciler, ardamarları çatlamış çift şahsiyetli erkekler ve kadınlar televizyon ve basın yoluyla evlerimize hatta yatak odalarımıza kadar girebilmektedirler.
    Allah'ın Resulü "kötü dosttan sakın" buyurmuştu.
    Eşler, Cinsel Cazibelerini Oluşturmak Ve Geliştirmek için Vücudu ve Dişleri Temiz Tutmalıdır:
    Ağız, ön ve arka uzuvları ile koltuk altları pis kokular neşreden vücutların, arzuyla birleşemeyecekleri, şehvet galeyanı halinde birleşseler bile sonradan tiksinti duyacakları şüphesizdir.
    Vücut Temizliğinde Dikkat Edilecek Konular:
    a) Küçük ve büyük abdestten sonra mutlaka su ile temizlik yapmak.
    b) Cinsel ilişkiden önce yıkanılamıyorsa, mutlaka haftada bir defa baştan aşağı yıkanmak.
    c) Peygamberimiz tarafından yasaklandığı için kırk günü aşan temizlik ertelemesi, haram olacağından bu süreyi geçirmemek şartıyla uygun aralıklarla tırnak kesmek, koltuk altı ve etek bölgeleri kıllarını gidermek. (İbni Mace, Tahareti Hn:295.) Peygamberimizin emirlerine aykırılık ve gayr-i müslim kadınlara benzemek olacağından özellikle kadınlarımızda görülen tırnak uzatma yasağından korunmaya çalışmalıyız.
    d) Allah'ın Resulü "Saçı olan kişi (temizleyerek ve tarayarak) bakımına önem versin" (Ebu Davud.) buyurduğundan saçları temiz ve bakımlı tutmak.
    Allah'ın Resulü askerî seferlerinden dönüşünde Medîne dışında sahabilerine şöylece talimat verirdi:
    "-(Evlerinize gitmek üzere akşama kadar acele etmeyiniz. Geldiğiniz haber alan eşlerinize) biraz zaman veriniz ki saçları dağınık olan kadın taransın. Kocası seferde olduğu için temizliğini yapmamış kadın da (koltuk altı ve) etek traşını olsun." (Buharî, Nikah:121. Mişkalü'l-Mesabih, Hn: 3088.)
    Diş Temizliğinin Cinsel Önemi:
    Diş temizlemenin genel vücut sağlığı bakımından önemi büyük olduğu gibi cinsel tatmin bakımından da büyüktür.
    "Eğer ümmetime (bana inananlara) ağır geleceği endişesini taşımasaydım (öğütlemekle yetinmez) her namaz (abdestin) da mutlaka (misvak kullanarak) dişlerini temizlemelerini emrederdim." (Allah'ın Resulü'nün döneminde diş temizliği misvakla yapıldığından diş temizliği ile ilgili hadislerde daima misvak geçmekledir.
   "Misvak": Bir nevi fırçadır. Ağaç köklerinden istifade edilir. Diş etinin masajı mevzuunda en idealdir. Fırçadan şu hususlar dolayısıyla tercih edilir: Fırçanın telleri kıl veya naylondur, kopup yutulması az da olsa mahzurludur. (Apandisit yapabilir.) Misvakın telleri nesc-i nebatîdir yutulmasında ötürü kadar mahzur yoktur. Sonra elyafı da gürdür ve daima uçundan eksildikçe altından yenisi çıkarılarak tazelenir. Hatta kendisinde az da olsa antiseptik bir üsare de vardır ki ağızdaki mikropların hastalık yapmasına mani olabilir.
    Misvak'ın en iyisi "Hicaz" da bulunan "Arak" denilen bir ağacın kökünden elde edilir. Şayet Arak ağacından misvak bulunmazsa, dut ve zeytin kökü dallarından istifade edilir..."
    Dr. Beşir Akınal'ın kaleminden aktardığımız özellikleri sebebiyle hem de ekonomik bir yatırımı ve pazarlamayı gerektirmemesi nedeniyle misvak bizim de tercihimizdir. Üstelik taşınabilme kolaylığı da vardır. Bütçeyi de zorlamaz. Avrupa'da 18. yüzyıllarda diş fırçası kullanılmaya başlanmasına karşın İslam dünyasında bir dört yüz küsur yıldır kullanılması dini öğüt olması yanı sıra edinme, taşınma ve kullanma kolaylığı sebebiyle olsa gerektir.)
    Sevişmeyi başlatıcı ve hazzını geliştirici en mühim organ ağızdır; dil ve dudaklardır.
    Diş sağlığına önem verilmediği için kokacak bir ağzın veya yıkanıp misvaklanmadığı -fırçalanmadığı- için dişleri arasında yemek kırıntıları bulunan bir ağızın sevişmeyi olumsuz yönde etkileyeceği, ilişkinin şiiriyetini gidereceği, üstelik nefretimsi duygular da oluşturabileceği açıktır.
    Hanbelî mezhebi bilginlerine göre, fena ağız kokusu eşlere evliliği sona erdirme davası açmak hakkını veren sebeplerdendir.
    Sigaranın Cinselliğe Etkisi:
    Tıbbî bakımdan zararlı ve de israf olan sigaranın bir diğer sakıncası da cinselliği olumsuz yönde etkilemesidir. Zira fena kokusu bütün vücuda ve ağıza sinen ve de dişleri sarartan sigaranın, sigara içmeyen eşin sıhhatini ve cinsel mutluluğunu etkileyeceği açık bir gerçektir. Bu sebeble sigaradan dişleri sararmış, kokusu ağzına ve tüm vücuduna yayılmış bir erkek, bu haliyle sigaradan hoşlanmayan hanımına büyük zulüm ve işkence etmektedir. Müslümanın müslümana zulmü haramdır. Sigaranın cinsel iktidarsızlığa ve kadının cinsellikten tiksinmesine sebep olduğu zararlar hakkında daha geniş bilgi için "İktidarsızlık" ve "Cinsel Soğukluk" konularına bakınız.
    Dişleri sapsarı ve leş gibi sigara kokan erkekler, bu halleriyle eşlerini nasıl öpüyorlar, nasıl seviyorlar?! Veya tersi de olabilir. Sigara içen bir hanım, sigara içmeyen eşine nasıl yaklaşıyor?! Hayret ediyorum doğrusu...

SÜSLENMEK VE KOKULANMAK
    Kadının ve Erkeğin Süslenmesi:
    Kadının kaşlarını inceltip hilal şekline sokması, gözünün rengini değiştirmesi, yüzüne ve ellerine çeşitli maddeler sürerek rengini çekici kılması, takma kirpik kullanması, dişlerini traş edip küçültmesi ve aralarını açtırması, takma saç (peruk) kullanması, yüzüne, el ve kollarına döğme yaptırması tahrimen mekruh sayılmıştır. Zira bu gibi sun'i güzellik hem yabancı erkeklerin dikkatini çeker, hem de kadın olduğundan başka görünmeye başlar. Her iki durumda da fazîlet, ciddiyet, vakar yoktur. Aynı zamanda Allah'ın yaratıp verdiği ten ve rengini, yüz şeklini değiştirme söz konusudur.
    Şüphesiz kadının kocasına karşı kendini son derece temiz tutması, güzel koku sürmesi ve tertemiz elbise giymesi müstehabdır. Başkası görsün diye kendini süsleyip sokağa çıkması ise haramdır. Çünkü İslam fitneye sebebiyet verecek, şehvetleri tahrîk ve teşvikte bulunacak her türlü söz ve davranışı yasaklamıştır.
    İbn Ömer (r.a.) dan yapılan rivayete göre: "Peygamber (s.a.v.) Efendimiz başkasının saçını takana ve taktırana, döğme yapana ve yaptırana lanet etmiştir."
(Buhari/tifsîr: 59, libas: 83- Müslim/libas: 115, 117, 119- Ebü Davud/tereccül: 5. Tirmizî/libas: 25, edeb: 33- Nesaî/zînet: 22, 24- İbn Mace/nikah: 52- Ahmed: 1/251, 230).
    İbn Mes'ud (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen şu haberi vermiştir:
    "Allah (c.c.) güzel görünmek için döğme yaptıran kadınlara, yüzünün kıllarını aldıran kadınlara, dişlerini tıraş ettirerek aralarını açtıran kadınlara, Allah'ın yarattığı (biçim, renk ve görünümü) değiştiren kadınlara lanet etmiştir."
    İbn Mes'ud (r.a.) devamla diyor ki: "Allah'ın Resulü'nün lanetlediği kimseyi ben niçin lanetlemeyeyim..."
(Buharî/tefsîr: 59, talak: 5), libas: 82, 84, 85, 87- Müslim/libas: 120- Tirmızî/ edeb:33).
    Kadınlar için bazı şeyler yasaklanmışsa, bunda birçok hikmetlerin söz konusu olduğuna kısmen değinmiş bulunuyoruz. Diğer yandan kocalarına çekici görünmeleri için kına ve benzeri maddeler kullanmaları, güzel koku sürmeleri, temiz ve güzel elbise giyinmeleri, evlerini ve çevrelerini her çeşit kötü kokudan arındırmaları sünnettir. Nitekim Hz. Aişe (r.a.) diyor ki: "Osman b. Maz'un'un eşi yanıma geldi. Daha önce bu kadın saçına kına sürer, güzel kokular sürünür, düzenli giyinirdi. Bu defa onu çok değişik bir halde gördüm. Kendisini adeta ihmal etmişti. Bunun üzerine sordum: "Kocan evde midir, yoksa bir sefere mi çıktı?" Kocasının evde olduğunu söyleyince, "Bu halin nedir?" dedim. O da şöyle cevap verdi: "Osman hem dünyayı, dünyalılığı, hem de kadınları istemiyor..." Sonra durumu Resülüllah'a arzettiğimde, Efendimiz (s.a.v.) Osman'ı bu ihmalından dolayı kınayıp uyardı..."
    Ayrıca Hemmam kızı Kerîme, Hz. Aişe'yi (r.a.) Mescid-i Haram'da ziyaret edip soruyor: "Ey mü'minlerin anası! Kına hakkında ne buyurursun?" Hz. Aişe (r.a.) ona şu sevabı veriyor:
    "Gönül dostum Resulüllah (s.a.v.) kınanın rengini beğenir, fakat kokusunu pek sevmezdi. O bakımdan kına kullanmak haram değildir. İki ayhali arasında veya her ayhalinde kullanabilirsin."
(Müsned-i Ahmed: 2/226- 3/100, 108- 4/42, 1 63- 5/67- 6/117).
    Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
    "Elbisenizi yıkayınız. Saçlarınızı düzeltiniz. Dişlerinizi misvaklayınız. Tertemiz olmaya ve güzelleşmeye çalışınız. Zira İsrailoğulları böyle yapmadığı için kadınları zinaya düştüler."
(C. Sağîr: 1/48)
    İslam Dini giysi ve takı güzelliğinin iki ana unsuru olan tabîi ipek ve altını erkeklere haram, kadınlara ise helal kılmıştır.
    İslam Bilginleri, Kadının Vacib Olan Kadınsı Görevlerini Şöyle Belirlemişlerdir:
    "Yatağına girdiği zaman nefsini kocasına arzetmek,
    Gıyabında kocasına cinsel ihanette bulunmamak,
    Hoş kokulu olmak,
    Ağzı misvak ve miskle tertemiz tutmak,
    Kocası evde iken onun için süslenmek,
    Kocası evinden ayrılıp bir yere gittiği zaman süsü bırakmak kadının vacib görevleridir".
(Ali Rıza Demircan, İslama Göre Cinsel Hayat, Eymen Y. ist. 1996, s:150)
    Kadının kocası için giysi ve takı ile süslenmesine hiç bir sınır olmadığı gibi makyaj yaparak süslenmesine de bir sınır yoktur.
    Makyajda kullanılan maddelerin bileşiminde domuz yağı bulunmamalı ve bu maddeler, gusül abdesti alınırken suyun deriye temasına engel teşkil etmemelidir.
    Güzelleşmek ve cinsel cazibeyi artırmak yolunda kadın için getirilmiş bulunan yasaklar, yalnızca yaratılış düzenini değiştirme vasfında olan yasaklardır.
    Bu yasaklar kaş almak, diş inceltmek, dövmek yaptırmak, peruk takmak, tırnak uzatmak, burun, göğüs ve kalça gibi organlara estetik ameliyatlar yaptırmaktır.
    Bu süslenmeler, bağımsız bir evde oturan ve na mahrem (evlenmelerine engel olmayan) erkeklerle irtibatı bulunmayan kadının her zaman yapabileceği süslenmedir.
    Cinsel hayatı tatmin amacına erdirmek için yapılacak süslenmeler, daha bir etkileyici olmalıdır.
    EŞLERİN BİRBİRİ İÇİN SÜSLENMESİ
    İbni Abbas (r.a.) dedi ki: "Karım benim için süslendiği gibi ben de onun için süslenirim. Ondaki haklarımın tamamını almak istemiyorum ki o da bendeki haklarını tamamıyla benden istemesin. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları bulunduğu, gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır."
(Kur'an-ı Kerim, Bakara:228.)
    Evet, kadınların çarşı pazarda, caddelerde v.s. heryerde başkaları için süslenmeleri yerine evlerinde kocaları için süslenmeleri daha güzeldir. Kadınlar dışarda sade giyimleriyle ihtiyaçlarını gidermelidir.
    Aynı şekilde erkek de karısının hoşuna gidecek şekilde karısına karşı süslenmeli, karısını yabancı erkeklere muhtaç etmeyecek şekilde temizliğe, güzel kokuya, ağız ve diş temizliğine, tırnak temizliğine, uzamış saç ve sakalının traşına dikkat etmelidir. Fiziki ve cinsel yönden karısını doyurmalıdır ki kadın, başka erkeklere ilgi duymasın.
    Halife Hz. Ömer'in (r.a.) yanına üstü başı tozlu, dağınık saçlı bir adam girdi. Yanında karısı da vardı. Kadın Hz. Ömer'e hitaben:
    - Ey mü'minlerin emîri! Beni bu adamdan kurtar, dedi. Hz. Ömer kadının, kocasından hoşlanmadığını anladı. Sonra da adamdan hamama gitmesini, tıraş olmasını ve tırnaklarını kesmesini istedi. Adam dışarı çıktı ve kendisinden istenilen şeyleri yaparak tekrar döndü. Hz. Ömer ona, karısının yakınına gelmesini emretti. Adam yaklaştı; fakat öylesine değişmişti ki kadın ona tanımakta güçlük çekti ve boşanma davasından vazgeçti. Hz. Ömer de:
"Hanımlarınız için işte böyle yapın. Allah'a andolsun ki, siz onların sizin için süslenmelerinden nasıl hoşlanıyorsanız, onlar da sizin kendileri için süslenmenizden hoşlanırlar!" dedi.
    Süs, eşlerin şehvetini harekete geçirir, gözlerini doyurur ve eşlerin güzelliklerini ortaya çıkarır. Böylece de eşler arasındaki sevgi ve ülfetin devamım sağlar.
    Günümüzde bir erkek, günlük yaşamında sabah evinden işine gidinceye kadar birçok yönden cinsel tahriklerle ister istemez karşılaşmaktadır. Caddeler, sokaklar giyimli görünen fakat erkekleri tahrik eden dar pantolonlu, dar giysili veya mini etekli yarı çıplak kadınlarla doludur. Erkek, evinden işine varıncaya kadar çıplak kadın ve gazetelerle cinsel tahrike uğramaktadır. İş yeri de
İslamî ahlak ve duyarlılığa uygun değilse, iş yerinde de sürekli cinsel tahrikle karşılaşmaktadır. İş arkadaşları arasında müstehcen gazete okuyanlar, vıcık vıcık cinsel konuşmalar, seksî şarkı ve türküler vesair şeylerle sürekli cinsel tahrikle başbaşadır...
    Bütün bu tahrikler sonunda akşam evine dönen bir erkek, iş yorgunluğu yanında cinsel tahrikler sonucu gönül yorgunluğuyla da dönmektedir. Evdeki hanım ise, erkeğin yaşadığı bu gönül yorgunluğundan habersizdir. Evinde ev işleriyle ve çocuklarıyla meşgul olmuş ve o da yorulmuştur ama evinde olduğundan cinsel tahrikle karşılaşmamıştır. Genelde kültürsüz veya ince fikirsiz kadınlar, erkeğin yaşadığı bu sorunlar karşısında akşamleyin evinde kendisini güzel giyimli, temiz ve bakımlı bir hanımın güler yüzle kapı açmasını özlediğini idrak edemezler ve ona göre hazırlanmazlar. Aksine, gün boyu lüzumsuz şeylerle oyalanıp akşam erkek eve geleceği vakitte telaşla mutfak ve bulaşık işlerine dalmakta ve erkeğe yağlı, kokulu veya kirli bir vaziyette kapı açmaktadırlar. Çarşıda, işyerinde temiz, güzel giyimli ve güzel kokulu kadınları gören erkek, evinde böylesine bakımsız bir kadınla karşılaşınca, eşine iltifat yerine kızmakta, gazetesiyle veya televizyonla meşgul olmakta ve kadını ihmal etmektedir. Bunun sonucu ufak şeyler bahane edilerek aile kavgaları çıkmakta ve aile mutluluğu kaybolmaktadır. Bu mutsuzluk ve isteksizlik yatakta da yaşanmaktadır. Aile kavgalarının temel gizli sebeplerinden en önemlisi; eşlerin birbiri için süslenme ve cinsel tatmin yollarım ihmal etmeleridir...
    Halbuki akıllı ve uyanık kadın, tüm ev işlerini sabahın belirli saatlerinde planlı ve programlı bir şekilde bitirdikten sonra akşam eşi için dinlenmiş, temizlenmiş, güzel elbiseler giyinmiş ve süslenmiş bir şekilde eşini güler yüzle karşılar ve beklediği ilgi ve iltifatı bulur. Yatakta da kocasının ilgi ve iltifatını duyacak şekilde istekli ve aktif davranır. Kocasını cinselliğe doyurur. Böylelikle erkek, sokağın tahrik ve tahriplerinden korunmuş olur.
    Veya tersi de olabilir. Ev işleri ve çocuklarla yorulan kadın, karşısında kendisini anlayışla karşılayacak ve gönül yorgunluğunu giderici bir iltifat bekler eşinden. Eşinden alacağı küçük bir hediye, çiçek vs. onun tüm fiziki ve gönül yorgunluklarını gidermeye kafidir. Birçok erkek de bunu ihmal etmekte ve herşeyi eşinden beklemektedir.
    Süslenmek her ne kadar önemli ve gerekliyse de kadının süslenmekte aşırılığa sapmaması, kendini sırf süslenmeye kaptırmaması, bu işi kendisi için en büyük meşguliyet haline getirmemesi gerekir. Bu tür hareket, kadının hafifliğini, cahilliğini ve sığ düşünceli olduğunu gösterir. Çünkü hayat, yalnızca cinsellikten ibaret değildir...
    Yasaklanan Süslenme Şekilleri:
    1- Dövme yaptırma ve dişleri seyreltme.
    2- Kaşları aldırma.
    3- Peruk kullanmak.
    4- Estetik ameliyat.
    5- Tırnak uzatmak.
    KOKU VE CİNSEL HAYAT
    Koku, cinsel tatmine ortam hazırlayan güzelliklerin başında gelir.
    Hz. Peygamber (s.a.v.):
    "Dünyanızdan bana kadınlar ve güzel kokular sevdirildi. Mutluluğun doruğuna da namazda erdirildim." buyurmuştur.
(C.Sağîr, 1/146. Müsned, 3/128. Nesai, 7/62.)
    Allah'ın Resülü'nün vücudu ve teri pek güzel kokardı. Böyle iken, O güzel kokular kullanır, kullanılmasını da teşvik buyururdu.
    Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki:
    "Dünyanızdan üç şey bana sevdirildi: Kadın, güzel koku ve göz aydınlığım olan namaz."
(Nesai, Ahmed b. Hanbel.)
    Kadının Kokulanması:
    a- Güzel koku, kadınlar için bütünüyle cazibe unsuru olduğundan mü'min kadının güzel koku sürünerek evinin dışına, yabancı erkeklerin arasına çıkması yasaklanmış; haram kılınmıştır.
    İslam Dini, kadını eşine karşı olabildiğince dişi olmaya çağırırken mahrem (evlenmeleri yasak) olmayan erkekler için de korunmaya çağırmaktadır. Yani kadın, evinde güzel ve ateşli dışarda iffetli olmalıdır.
    Allah'ın Resulü şöyle buyurur:
    "Her hangi bir kadın, kokulanır sonra da kokusunu (alarak kendisine alaka) duymaları için bir topluluğun yanına çıkarsa, o zinacıdır. Şüphesiz (harama bakan) her göz de zinacıdır".
(Ebu Davûd, K. Libas. Ahmet b. Hanbel. Nesaî.)
    Kadın Adet Halinde De Kokulanmalıdır:
    Kadın, kocasına karşı cinsel cazibesini korumak ve artırmak için kokulanacağından cinsel cazibesinin zayıfladığı adet döneminde, özellikle kokulanmalıdır.
    Güzel Koku Ve Eşler Arasındaki Sevgiye Etkisi:
    Kadının kocası için süslenip güzel koku sürünmesi, aralarında sevgi ve ülfetin meydana gelip geçimsizlik ve nefretin ortadan kalkması için en güçlü sebeplerden biridir. Zira göz ve aynı şekilde burun, kalbin rehberidir. Göz, bir manzarayı görür de ondan hoşlanırsa, bu hoşnutluğunu kalbe ulaştırır. Böylece sevgi ve hoşnutluk meydana gelir. Bunun yanısıra çirkin bir manzara veya hoşlanmadığı bir giysi ve kılık görürse, onu hemen kalbe iletir. Böylece hoşnutsuzluk ve nefret meydana gelir.
    Kadının Evinde Kocası İçin Süslenmesi Sevaptır:
    Dinimizce her ne kadar, kadının sokakta ve sokak için süslenip, kokulanması günah ise de, evde karı-koca birbirleri için süslenip, kokulanabilirler. Hiç bir mahzuru yoktur. Bilakis Rasulüllah (s.a.s.), kadının evde kocası için süslenmesini, boyanmasını, kokulanmasını önemle tavsiye etmiş ve: "İsrail kadınları süslenmedikleri için, onların erkekleri zinaya düşmüştür" der.
    Müslüman ama cahil kadınların çoğu, kocasına cazip görünmek için, evinin içinde dahi süslenmeyi ve kokulanmayı İslama aykırı sanırlar, oysa kocasının karısına ta'zir cezası verebileceği konulardan biri de, süslenmesini istediği halde kadının süslenmemesidir.

DOĞUM KONTROLÜ ve KÜRTAJ
    Esma bin Yezîd (r.anha) Rasullah'tan şu rivayeti yapmıştır:
    "...Canımı elinde tutana yemin ederim ki, emziren kadının hamile kalması (süt emen çocuğa öyle bir zarar verir ki, çocuk) at sırtında (koşturan ergin erkek olacak yaşa gelse yine) onu tutar yere atar."
(İbni Mace: 1/648. Ebu Davud: 5/9. Ahmed b. Hanbel, Müsned.) Yani çocuk ergenlik çağına gelse bile, süt emerken annesinin tekrar hamile kalmasıyla anne sütünün kalitesinde değişme ve zayıflama olduğundan kalitesi düşük sütü emen çocuğun sıhhati de etkilendiğinden Peygamberimiz (s.a.v.) kadının süt emzirme döneminde tekrar hamile kalmamasını tavsiye etmektedir. İki çocuk arasında en az iki yıl (süt emzirme müddetince) ara vermek, hem annenin sağlığı, hem de çocukların sağlığı açısından faydalıdır. Modern tıbda bunu tavsiye etmektedir...
    Çocuk doğurma, emzirme ve doğan çocuğu büyütüp, eğitim ve terbiyesiyle uğraşması kadının asli görevidir. Bütün bunları yapmak için kadının beden ve ruh sağlığı yerinde olmalıdır. Kadının beden ve ruh sağlığını dikkate almaksızın İslam'da doğum kontrolü yoktur diyerek ve kadını ihmal eder tutum içerisinde bulunarak çok sayıda çocuk sahibi olmak taktir edilecek durum değildir. Önemli olan salt sayı çokluğu değil ümmet olma şuuruna sahip sayı çokluğudur. Bu şuuru çocuğa verecek olan da sağlıklı, bilgili, İslami terbiyeye sahip annelerdir.
    Kadının hakiki görevi Allah'a kulluk, zevcelik (eşlik), çocuk doğumu ve eğitimidir. Diğer işlerde ise kadına yardımcı olunmalı, yükü paylaşılmalıdır.
    Gebelikten Korunma Yolları:
    AZİL, cinsel ilişkide erkeğin menisini dışarı boşaltması demektir.
    Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bazı hadisleriyle "azil" yapılmasına izin vermiştir.
(Ebu Davud, Nikah: 48. Nesai, Nikah: 55.). Ancak Peygamberimiz "azli" teşvik etmemiş, ona izin vermiştir. Hatta bazı hadislerinde "azil" yapmanın kötülüğüne de işaret etmiştir. Ama Hanefi bilginleri, kadının izni olması halinde "azlin" caiz olduğu görüşündedirler.
"Azil" korunma yollarından sadece bir tanesidir. Bugün ilkel ve modern usullerle uygulanan daha bir sürü korunma metodu vardır. Bu korunma yollarının bazıları, çocuğu olma özelliğini sürekli ortadan kaldırır ve artık bu uygulamaya konu olan kadın, ya da erkeğin çocuk yapma kabiliyeti kalmaz. Kadının yumurtalıklarının alınması, erkeğin hadımlaştırılması bu tür bir yöntemdir. Bu insan fıtratına aykırı bir uygulamadır. Peygamberimiz aynı sonucu veren uygulamaları yasakladığından, İslam alimleri bunun caiz olmadığında sözbirliği halindedirler. Ancak her konuda olduğu gibi, bu konuda da zorunlu haller haramları ortadan kaldırır.
    Kanal Bağlatmak:
    Ameliyatla tohum yollarının bağlanması da, hüküm olarak kısırlaştırma gibi olmalıdır. Çünkü bu da fıtrata müdahale etmek demektir ve bu yöntemde de kısır kalma tehlikesi yüksektir.
    Kadınların kendi kendilerine kullandıkları ilkel yöntemlerin hemen hepsinin zararlı olduğunu, çoğu zaman da bu yöntemlerin gebeliği önlemediğini, hatta sakat ve özürlü doğumlara sebep olduğunu tıp uzmanları söylemektedir. Bu yolla bulaşan mikroplar ve yapılan tahrişlerle doğan rahim hastalıkları da işin cabasıdır. İslam adil tıbbın zararlı dediği uygulamaları, o konuda bir emir olmadıkça haram sayar.
    Takvim usulünü uygulayıp, kadının gebe kalma ihtimali az olan günlerde ilişki yapmak suretiyle korunmanın haram olduğunu söyleyen birisi, ya da gösteren bir belirti yoktur. Ancak bu da ihtiyaca dayalı ilişki esasına aykırı bir yöntemdir.
    Erkeğin kılıf kullanması, "azil"den daha hafif olduğu için, "azil"e caiz diyenlerin ona da caiz diyeceği açıktır. Çünkü "azilde kadının isteğinin tamamlanmama ihtimali daha çoktur. Halbuki, İslam ilişkide kadının da tatmin edilmesine çok önem verir.
    Dinî Açıdan Spirale Gelince: İbn Abidin'in "en-Nehr" adlı kaynaktan yaptığı alıntıya bakılırsa, caiz olması gerekir. Söz konuşu alıntıda "rahminin ağzını kapatmak kadının hakkıdır" denilir ve bir başka kaynağa atıfla "ancak bunu kocasının izni olmadan yapması haramdır" kaydı eklenir.
    Ancak spiral kullanmanın dinen sakıncalı olan bir yönü vardır: Kendisi, ya da kocasının takamaması halinde, kadın spirali en hafifi, yine bir kadına taktıracak ve zaruret bulunmadığı halde avretini göstermiş olacaktır. Ergin oluncaya kadar sünnet olmamış erkeği artık bir başkası sünnet edemez, kendisi becerebilirse yapar, beceremezse sünnetsiz kalır. Çünkü avretini göstermesi haram, bu iş ise sünnettir. Sünneti yapmak için haram işlenemez diyenler vardır. Sünnet edilmesi gerektiğini söyleyenler ise; sünnetin dini bir şiar anlamı taşıdığını, sıradan bir sünnet  sayılamayacağını söylemiş, bu yüzden ömür boyu sürecek bir şiar, zorunluluk doğurur ve sünnet edilir, demişlerdir. Spiral taktıracak kadında bu zorunluluktan söz etmek zordur. Bu yüzden konu, daha değişik açılardan incelenmesi gereken bir konudur. Bizim bundan şu anda anladığımız, spirali kadının kendisi ya da kocası takacaksa, "azilin caiz olduğunu söyleyenlere göre caiz olabilir, bir başkası takacaksa, zaruret yokken caiz olmaması gerekir (Allahu a'lem).
    Haplar: Çeşitli haplar ve ilaçlarla yapılacak korunmanın caiz oluşu; adil bir doktor tarafından, o ilaçların kadına, erkeğe ve üreme organlarına kalıcı zarar vermediklerinin açıklanmasına bağlıdır.
   
Şimdiye kadar söylediklerimiz işin sadece bir yönüdür ve "azil"in caiz olduğunu söyleyen sahabe ve müctehid imamların görüşlerine ve diğer koruma yollarının da "azil" gibi sayılması esasına dayanır. Bunların yanında "azil"i dahi caiz görmeyen sahabe ve müctehidlerin bulunduğunu ve ayrıca diğer korunma yollarının "azil"e kıyas edilemeyeceğini söyleyenler de vardır. Haplar, kan bozukluğuna sebep olur.
    Ama her ne olursa olsun, meselenin İslamî delillerle kesin bir sonuca bağlanmayışı, zamana ve zemine göre değişik uygulamaların caiz olabileceğini gösteriyor olmalıdır. Fakat İslamın bir fıtrat dini olduğunu düşündüğümüzde de, doğum kontrol yöntemlerinin hepsinde hoşlanılmayan yönün, hoşlanılana göre daha belirgin olduğu söylenebilir. En hafifi bile, olsa olsa helalin en hoşa gitmeyenlerinden olmasıdır. Çünkü konuyu sadece tabiat ve fıtrat açısından düşünen tıp uzmanları bile: "Çocuk olmaması yolunda alınan tedbirlerin hemen hiç biri tehlikesiz değil gibidir. Herhalde bu; çocuk istemeyenlerden, tabiatın öç almasıdır" demektedirler.
    KÜRTAJ VE İLGİLİ HÜKÜMLER
(Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Celal Yıldırım, Konya, Uysal Y. C.4.S.73 v.d.)
    Kürtaj deyimi aslında bir kemik çıbanını, bir yere yapışık bulunan maddeleri kazımaya denir. Bu terim konuşma dilinde, daha çok döl yatağının (ana rahminin) içini kazıyarak cenini (organları ile belirmiş çocuğu) almak anlamında kullanılır.
    Hekimlikte de bu işe "Kürtaj" denilmekle birlikte, dölyatağı içindeki mikropların, poliplerin, bir doğum ya da düşük sonunda kalan parçaların artıklarının temizlenmesi de aynı adla anılır.
    Ana rahminde şekillenmeye başlayan ceninin kürtajla alınması üzerinde çok şeyler yazılmış ve söylenmiştir. Biz bunun tıbbi yönden sakıncalarını veya bazı iddialara göre yararlarını anlatacak değiliz. Bizi ilgilendiren husus, cenin ana rahminde teşekkül ettikten sonra zaruri bir hal bulunmadığı halde onu kürtajla almak ve aldırmak caiz midir? Müctehid imamların bu konudaki ictihad ve tesbitleri nelerdir?
    Birçok meselelerde olduğu gibi, kürtaj konusunda da imamların nüans farkıyla da olsa görüşleri farklıdır:
    a) Hanefi imamlarına göre, ana rahminde teşekkül eden çocuğu -zaruri bir hal olmadığı halde- kürtajla aldırmak bir cinayettir. Ancak bu cinayet bir yüzüyle cana kıymaktır, diğer yüzüyle annenin bir parçasına dokunmaktır.
    b) Maliki, Şafii ve Hanbeli imamlarına göre: Kürtaj iki cinse karşı işlenen bir cinayettir. Çünkü burada ceninin hayatına bir tecavüz sözkonusudur.
    Kürtajla İlgili Ayetlere Gelince:
    Bilindiği gibi, kürtaj bir bakıma bir canı yoketmek demek olduğundan cinayet sayılmıştır. Kur'an'da üç yerde genel manada bundan bahsedilir. Genel manadan kastımız, mutlak anlamda çocuğu öldürmektir. Bu, ana rahmindeki cenini düşürmek manasına geldiği gibi, doğan çocuğu öldürme manasına da gelmektedir.
    "De ki (Ey Allah'a karşı yalan uyduranlar!) Gelin de Allah'ın size neleri haram kıldığını okuyup (haber vereyim): Hiç bir şeyi O'na ortak koşmayın; ana-babanıza iyilikte bulunun. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; -sizin de onların da rızkınızı biz veririr- hayasızlığın açığına da gizlisine de yaklaşmayın; Allah'ın haram kıldığı canı -haksız yere- öldürmeyin."
(Kur'an-l Kerim, En'am: 151)
    Kur'an burada "öldürmeyin!..." tabirine esneklik katmış, çağın özelliklerine göre, hüküm çıkarılmasını kolaylaştırmış. Yani usul ilmine göre, ayet mücmel bırakılmıştır. Açıklaması hadislerle, yoksa ictihad yollarıyla yerine getirilir.
    Burada şu üç husus ayetin kapsamına girer:
    1- Ana rahmindeki çocuğu kürtaj ve benzeri bir fiille düşürmek veya almak,
    2- Doğan bir çocuğu bilerek öldürmek,
    3- Çocuğu eğitimsiz bırakıp onu ruhen öldürmek.
    Birinci ve ikinci şekil, cinayet sayılır. Birincisinin cezasını ve haram kılındığını yukarıda açıklamıştık. İkincisi ise bilerek öldürüldüğü taktirde tam bir cinayet sayılır ki kısas gerekir. Üçüncüsü ise, büyük günahlardan biridir.
    Çocukların öldürülmemesi hakkındaki ayette iki ayrı anlatım biçimi yer almıştı: En'am Suresinde "Sizin de onların da rızkınız) biz veririz" buyuruluyorken, İsra Suresinde: "Onları da, sizi de biz rızıklandırınz" buyurulmuştur. Kelime konumundaki değişiklik tekrar değişik hükümler getirmiştir: Birinci şekilde küçük çocuklarınızı -fakirlik korkusuyla- öldürmeyin, çünkü sizin ve sizinle birlikte onların rızkını biz veririz, buyurarak küçük yavrular size verdiğimiz rızıkla rahatlıkla geçinebilirler. O nedenle endişeye mahal olmadığı hatırlatılıyor. İkinci şekilde ise, baba ile ana'nın rızıklanmakta bir gün gelir de büyüyen çocuklarına tabii olacakları, ihtiyaçların karşılıklı yardımla gerçekleşeceği belirtiliyor. Büyüyüp hayata atılan çocuklar iş sahibi olduklarında kendileri için hazırlayacakları rızıkla pek ala fakir düşen ana-babalarını da geçindirebilirler. Bu fazla bir masraf ve külfeti gerektirmez.
    "Çocuklarınızı fakirlik endişesiyle öldürmeyin. Biz onları da sizi de rızıklandırırız. Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir suçtur."
(Kur'an-ı Kerim, İsra: 31.)
    Kur'an bu ayetle de kürtajı yasaklıyor. Cenin ana rahminde oluştuktan sonra artık ona dokunulmaz. Annenin hayatı sözkonusu olup, uzman dürüstlüğüne güvenilir tabibler tarafından herhalde çocuğun alınması gerektiği belirtilirse, o taktirde cevaz verilebilir.
    Kadına ilaç vererek veya döverek veya rahime bir şey salarak ya da korkutarak çocuğunun düşmesine yol açmak veya kürtajla almak cinayet kabul edilir. Çocuk, kadının kendi fiiliyle düşürülse yine hüküm değişmez.
    "Kıyamet günü kız çocuğuna hangi suçtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman..." (
Kur'an-ı Kerim, Tekvir:
    Bu ayetle, diri diri öldürülen kız çocuklarının hakkının kıyamet günü ortaya çıkarılacağı ve gereken kısaslama yapılarak ilahi adaletin tecelli edeceği açıklanıyor. Buradaki kısaslamadan maksat, cinayeti işleyene, suçuna uygun cezanın verilmesidir.
    Kürtajla İlgili Hadisler:
    İbn-i Me'sud (r.a.) Peygamber (s.a.v.) Efendimize soruyor:
    - "Hangi günah daha büyüktür? Allah Rasülü cevap veriyor.
    - Seni yarattığı halde Allah'a denk, ortak ve benzer koşman.
    - Ondan sonra?
    - Seninle beraber oturup (hazırlanan yemekleri) yer korkusuyla çocuğunu öldürmen...
    - Ondan sonra?
    - Komşunun karısıyla zina etmen..."
(Buhari. Müslim.)
    Çocuk Düşürmek İçin Rahmi Kurcalamanın Sakıncaları:
    Rahmi bilhassa gebe iken karıştırmak çok tehlikelidir. Bu hal bazen çocuğu sarsar, öldürür, düşmesine sebep olur. Hem de çok defa çocuktan önce annesini mezara götürür.
    Rahim gebelikte incelir. Rahmin yanıbaşında büyük kan damarları olmakla ya bunlar zedelenir büyük kan boşanmasıyla kadın ölür veya rahmin az çok zedelenmesiyle üstünü kaplayan zar iltihaplanır, karına mikroplar ve pislik bulaşır. Bu gibi vak'alarda kan zehirlenerek de kadın ölebilir. Bu sebeple çocuk düşürmek için rahmi her ne suretle olursa olsun karıştırmaktan şiddetle sakınmalıdır. Bu tehlikeler yalnız bu işi bilmeyenlerin elinde değil, ebe ve hatta mütehassıs hekimlerin elinde bile (lüzumlu, sıhhi sebeplere dayalı çocuk düşürmelerde bile) kürtaj yapılırken pekala başa gelebilir.
    Rasülüllahın (s.a.v.) Kadınlarla Çocuklarını Öldürmemeleri İçin Yaptığı Anlaşma...
    Hz. Peygamber (s.a.v.) yeni müslüman olan kadınlarla bey'at eder, onlardan söz alırdı. Bu kadınların uymaya söz verdikleri hususlardan biri de "evlatlarını öldürmemeleri..." mealindeki ayetin tefsirinde, İbni Kesir, çocuk düşürmenin de evlat öldürmeye dahil olduğunu kaydeder.
(Kur'an-ı Kerim, el-Mümtehine:12)
    Kadınlardan Habil kızı Azze şöyle der:
    "Rasulüllah (s.a.v.) ile yaptığım antlaşmada o, bana: "Gizli ve açık bir şekilde çocuğunu öldürmeyeceksin" diye şart koştu. Açık olan çocuk düşürmenin ne demek olduğunu bilirim. (Cahiliyet çağında olduğu gibi). Gizlice çocuk öldürmeye gelince ben onu Rasulüllaha sormadım. O da kendiliğinden söylemedi. Öyle kanaat getirdim ki o, çocuk düşürmektir. Allah'a yemin ederim ki hayatım boyunca asla çocuk düşürmeyeceğim!...
    İslamî açıdan doğum kontrolü ile ilgili görüşler kısaca böyledir. Şimdi ise doğum kontrolü yöntemlerini ayrı ayrı inceleyelim.
    AİLE PLANLAMASI
    Uluslararası çalışmalar, doğumlar arasında iki yıl veya daha fazla ara bırakılmasının uygun olduğunu belirlemiştir. İslamî kurallarda da bebeğin süt emme müddeti iki yıl olduğuna göre, bu iki yıldan sonraki kalınacak hamilelikle beraber iki doğum arasının 3 yıl olması daha uygundur. Zira bir anne aralıksız olarak çocuk doğurursa, zayıf düşer. Sütü daha az olur ve doğurduğu çocukların sağlığıyla ve en önemlisi eğitimiyle yeteri kadar ilgilenemez.
    Gebelik... Rahmin içine düşen bir tohum sayesinde yeni bir canın yaratılması. Evet, tam mucize.
    Fakat kadınların en büyük sorunlarından birisi de işte budur. Gebe kalmak. Çocuk isteyen aileler için gebe kalmak korkusu yoktur.
    Çocuk yapmak istemeyen pek çok kadın, gebe kalma korkusu yüzünden sevişmeden gereğince zevk alamaz, cinsel birleşimlerden de. Sanırım, kadının en büyük sorunu da diyebiliriz buna. Bu nedenle doğum kontrol metodlarından bütün dünyada yaygın olarak kullanılanlardan söz edeceğiz.
    Bugün de istenmeyen gebelikler karşısında ailelerin, kadınların sorunları değişmiş değildir. Kadınlar İstenmeyen bir gebelikten kurtulmak için gizli tedbirlere başvurmaktadırlar, bu şüphesiz daha sakıncalıdır.
    Dört, beş ve daha fazla çocuklu ailelerde, özellikle geçim düzeyi yeterli olmayanlarda beslenme yetersizlikleri nedeniyle hastalık ve çocuk ölümleri daha fazla olmaktadır.
    Çocuğun ruhsal ve toplumsal gelişimi için, anne sevgi ve şefkatinin zorunlu olduğu artık klinik kanıtlarla tesbit edilmiştir. Anne bakımı ve sevgisinden yoksun kalma, çocuğun ruh sağlığı ve gelişmesi bakımından kötü sonuçlar doğurur.
    Gebeliğin Önlenmesi Ve Cinsel Sorunlar:
    İstenmeyen gebeliğin önlenememesi, çok sayıda gebelik, kadının evlenmesinden itibaren gebeliklerin birbirini kovalaması, aile içinde cinsel sorunlara yol açmaktadır.
    Geleneksel toplumsal kalıplar içinde ülkemizde gebelik veya gebeliğin Önlenmesi sorunu adeta sadece kadının sorunu durumundadır. Arka arkaya gelen gebelikler, parasal sorunların da eklenmesi ile aile içinde huzursuzluk ve geçimsizlik kaynağı olmakta, bu da evliliğin temel direklerinden olan cinsel uyumu bozacak şekilde etkilemektedir. Bir takım cinsel soğukluklar, doyumsuzluklar doğurmakta, toplumun temelini oluşturan aile mutsuz bir birim durumuna dönüşmektedir.
    Cinsel doyuma ulaşamayan insanlar, toplumsal yaşantı içinde de mutsuz oluşları, bazı komplekslere kapılmaları nedeniyle, çevresiyle uyuşamayan, sorunlar çıkaran, sorunlu kimseler olarak ortaya çıkmaktadır. Günlük yaşantımızda bu tür sağlıklı olmayan kişilere pek sık rastlamaktayız. Cinsellik ve gebelik, fizyolojik ve biyolojik olarak içiçedir. Birbirinden ayırmak gerçekte imkansızdır. Eşler arasında pek çok gerçek konuşulamamakta, bilgisizlik veya gereksiz utanma duyguları içinde sorunlar kendi akışına bırakılmakta, gebeliği önleyici yöntemlerin iyi bilinmemesi veya uygulanmaması, istenmeyen gebeliklere yol açmaktadır. Bu durum cinsel sorunları beraberinde getirmekte ve bunun dışında diğer taraftan onbinlerce kadın yasal olmayan çocuk düşürme veya aldırma girişimi ile karşı karşıya kalmakta, sağlığı ile oynamaktadır.
    Ülkemizde yüzbinlerce kadın kürtaja başvurmakta veya kendi düşük yapmaya çalışmakta, bu girişimlerde gerekli tıbbi önlemler alınmadığından ve üstelik pek çoğu gereği gibi yapılmadığından, yılda 15-20 bin ölüm olayı görülmektedir.
    İLAÇ VE GEREÇ KULLANILMAYAN YÖNTEMLER
    1) Geri Çekme:
    Bu yöntem hiçbir masrafı gerektirmez, ilaç gereç gibi herhangi bir araca ve hazırlığa gereksinme göstermez.
Erkeğin menisi akacağı zaman erkek, cinsel organını kadın cinsel organından dışarı çıkarır. Böylece erkek tohum hücrelerinin kadının dölyoluna akması ve onun yumurta hücresi ile birleşerek gebelik meydana gelmesi önlenmiş olur. Geri çekme ya da dışarda boşalma yöntemiyle doğum kontrolü uygulanması, erkeğin tam boşalacağı anda penisini dölyolundan çekmesi ve dölyoluna ya da dölyolu yakınlarına meni bulaşmaması ilkesine dayalıdır. Böyle bir boşalmadan sonra dikkat edilmesi gereken şey, temizliğe önem vermektir. Bu yöntem, yüzyıllardan beri dünyanın her yerinde kullanılmakta, bazı yazarlara göre belki de insanların bildiği en eski gebeliği önleyici yöntemdir. Bu nedenle bu yönteme çeşitli adlar verilmiştir; geri çekme, çekilme, dikkatli olma, kesik cinsel birleşme gibi.
    Ancak Cinsel heyecanın dorukta olduğu noktada erkeğin geri çekilmesi, erkeği ruhi doyumsuzluklara iter. Erkek, vajinada boşalmanın hazzından yoksun kalacağı için cinsel ve ruhsal mutsuzluk duyabilir. Özellikle kadınlar gebe kalma korkusuyla cinsel doyuma pek ulaşamazlar.
    Cinsel birleşmeyi yarıda kesme yöntemine uzun süre başvuranlar, ruhsal hastalığa yakalanma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Çünkü birleşme, uyarılmanın en gergin bir anında kesilmektedir. Ayrıca, erkeklerde olduğu kadar kadınlarda da doyum imkanı ortadan kalkmaktadır. Çünkü heyecanın kendisi altüst oluyor ve eşlerin her ikisi de durma anı için "dikkat etmek" zorunda kalıyorlar. Ayrıca hangi anda durulacağı bütünüyle belirsizdir. Çünkü ya durmak için geç kalınmıştır ya da sperm kadının organı üzerine dıştan düşmüştür. Bu durumda, hareketli spermler içeriye ulaşabilirler.
    Kadın ve erkeğin, çekinmeden serbestçe tam bir doyuma ulaşamayacağı bu metod, gebeliği önlemek için modern anlamda ideal bir yöntem olarak kabul edilmemektedir.
    2) Tehlikesiz Günler:
    Bu yöntemin esasını, yumurtanın yumurtalıktan atıldığı günlerde, "cinsel birleşmeden kaçınma" prensibi teşkil eder.
    Kadının iki aybaşı kanamasının, yani iki adet ortasına rastlayan bir günde, yumurta hücresi yumurtalıktan atılarak, yumurta kanalına geçer. İşte bunlar tehlikeli günlerdir. Tehlikesiz günlerin belirlenmesi ise takvim ve vücut ısısı yöntemleri ile yapılır.
    Bu yöntemlerin amacı, bu tehlikesiz olarak belirlenen günlerde başka hiçbir ilaç ve gereç kullanmadan cinsel birleşmede bulunmaktır. Yumurtlama, 28 günde bir muntazam ve normal adet gören kadınlarda son adet kanamasının başladığı ilk günden hesaplandığında adetin 13-14. günü oluşmaktadır. Kadının yumurta hücresi ve cinsel birleşme sonucu dölyolu ve dölyatağına gelen erkek tohum hücreleri eğer birleşmezlerse, diğer bir deyimle aşılanma olmazsa, kadının cinsel organlarında ancak kısa bir süre yaşayabilirler. Genellikle kabul edildiğine göre, kadının yumurtası yumurtalıktan çıktıktan sonra aşılanmadan 24-48 saat yaşar, erkeğin tohum hücresi ise yumurta kanalında iki üç gün yaşar. Buna göre her iki adetin ortasındaki yedi gün tehlikelidir, diğer günler ise tehlikesiz olarak kabul edilir.
    Ancak bazen kadının yumurta hücresinin yumurtalıkta olgunlaşmasının süratli olması veya gecikmesi sonucu yumurtlama beklenilen zamandan birkaç gün önce veya sonra olduğu seyrek de olsa görülebilir. Bundan başka çeşitli nedenlerle adetlerde ve dolayısıyla yumurtlama gününde kayma olabilir. Örneğin beklenmedik üzüntüler, ruhsal sıkıntılar ve hastalıklar böyle bir geç veya erken yumurtlamaya neden olabilirler. Bazı araştırıcılara göre, çok seyrek olarak, özellikle uzun süre cinsel birleşmede bulunmamış veya cinsel birleşme sırasında ileri derecede heyecan duyan kadınlarda bazen tehlikesiz olarak kabul edilen günlerde ikinci bir yumurtlama oluşabilmektedir.
    Bunlardan başka değinilecek diğer önemli nokta, doğum ve emzirme devresinden sonra birkaç ay adet ve yumurtlama mekanizmasının düzenli olmayacağıdır.
    Tehlikesiz Günler: Takvim Yöntemi:
    Bu yöntemi uygulayacak kadın bir yıllık aybaşı takvimini tutar, en uzun ve en kısa adet arasını belirler. En kısa adet arasından 18, en uzun adet arasından 11 gün çıkarılarak, gebeliğin en büyük ihtimalle oluşabileceği zaman belirlenir.
    Bir örnek: Bir kadının bir yıl boyunca tuttuğu aybaşı takviminde en uzun adet arası 33 gün, en kısa adet arası 25 gün olsun,
33-11 =22
25-18=7
    Bu sonuçlara göre kadının adet gördüğü gün 1 kabul edilerek, 7'ci adet günü ile 22'nci adet günleri arasındaki günler kadının gebe kalma tehlikesi olan günlerdir. Kadının bu günlerde gebe kalma ihtimali çok fazladır. Bu günler arası herhangi bir yöntemle korunmak gerekir.
    Adetin 7'nci gününden önce ve 22'nci gününden sonra yapılacak cinsel birleşmede gebe kalma tehlikesi yoktur.
Bir başka yöntem, kadının en az 8 ay süreyle adet görme takvimini çıkartarak bu takvimin kaçıncı gününde yumurtlama olduğunu belirlemektir. Bu belirlemeden sonra adet dönemini beş günlük bir süre olarak hesaplayıp, adet başlangıcından önceki sekiz gün ile adet bitişinden sonraki sekiz gün arasında kalan üçüncü bir sekiz günün döllenme günleri olduğunu kabullenmek ve bu sekiz günlük süre içinde cinsel ilişkiden kaçınmak ya da çok kesin önlemler alarak ilişkide bulunmak gerekir.
    İLAÇ VE GEREÇLERİN KULLANILDIĞI YÖNTEMLER
    1) Kaput (Prezervatif, Kondum, Kılıf):
    Prezervatif, erkek tarafından kullanılan, bir eldiven parmağı şeklinde ince lastik veya plastikten yapılmış gebeliği önleyici bir gereçtir. Kadının yumurtasını aşılayacak erkek tohum hücreleri, yani spermler bu kılıfın içinde kalarak, gebeliğin oluşmasını engeller. Kaput erkek cinsiyet organına takılır ve spermler için uç kısmında biraz boşluk bırakılır. Eğer kaputun dış yüzüne krem sürülürse, kayganlığı sağlanarak, cinsel birleşmenin daha rahat olması sağlanır. Bu nedenle bugün kaputların çoğu kaygan bir madde ile hazırlanarak ambalajlanmıştır.
    Prezervatif penis sertleştikten sonra takılır. Prezervatifin avantajları çabuk ve kolay kullanılabilmesi, oldukça güvenli olması ve vücuda herhangi bir etki yapmamasıdır. Ancak kaput sert hareketlerden yırtılabilir veya dölyolundayken, kayarak çıkabilir. Bu da gebeliğe neden olabilir. Kaputun % 70 oranında güvenli bir yöntem olduğu kanıtlanmıştır.
    Son yıllarda dünyanın pek çok ülkesinde kullanımının yaygınlaştığını görüyoruz.
    Bazı kadın ve erkekler bu yöntemde bir çeşit yabancı bir his duyduklarından yakınırlar, bunlarda genellikle cinsel doyumsuzluk görülür. Her iki taraf da kaputun doyumu azalttığını belirterek bu tür korunmaya rağbet etmez.
    Erken boşalma görülen erkeklerde ise, kamış başının duyarlılığını azalttığından, bu tür cinsel sorunları olanlara özellikle öneriliyor.
    Bazen kadında bir hastalık, akıntı veya bir parazit bulunabilir, bu durumlarda kaput kullanmak daha faydalıdır. Çünkü hastalığın erkeğe geçmesini önler ve aynı zamanda hastalık geçinceye kadar uzun bir süre cinsel birleşmeyi ertelemek gerekmez.
    Ayrıca kaput kullanma, zührevi hastalıklardan ve AİDS'ten korunmak için en etkili önlemdir.
    Her prezvarvatifin sadece bir defa kullanılması ve kullanıldıktan sonra atılması gerekiyor. Erkeklerde prostat büyümesine sebep olur.
    2) Dölyolu Diyaframı:
    Diyafram, küçük kenarı ortasından daha kalın olan ince yuvarlak lastik bir kılıftır. Dölyatağına girişi kapatacak şekilde dölyolunun içine yerleştirilir. Bu şekilde spermin dölyatağına geçip yumurtayı döllemesine engel olur. Diyaframı kullanmadan önce üzerine sperm öldürücü krem sürmelidir. Çünkü spermler birkaç saat yaşarlar ve eğer diyaframın kenarına sperm öldürücü bir krem sürülmezse, diyafram ile dölyolu duvarı arasından geçerek dölyatağına ulaşırlar. Diyaframın etki derecesi oldukça yüksektir. Kullanımdan önce doktor kontrolünü gerektirmesi üstün bir yanıdır. Genellikle korunmak için ilaç ve gereç kullanmak istemeyen ve prezervatife alışamayan çiftlere önerilir.
Diyaframın çapı 65-80 milimetredir. Hangi boydaki diyaframın kullanılması gerektiğini hekim, ebe veya aile planlamasında tecrübesi olan bir hemşire belirlemelidir. Diyaframın yerleştirilmesi için, bu konuda tecrübe sahibi olmak gerekir. Uygun büyüklük belirlendikten sonra, bunun nasıl takılacağı doktor tarafından açıklanmalıdır. Kadın bunu bir kere öğrendi mi, artık evde kendi kendine takabilecektir. Bu gereç kalın ve kaba görülebilir, fakat kadın bunu yerleştirdikten sonra hiç bir şey duymayacaktır. Ayrıca sadece dölyatağı ağzını kapladığı için cinsel doyumu azaltmaz. Cinsel birleşmeden birkaç saat önce konulabildiğinde, ruhsal tepkilere kaputtan daha az yol açar. Cinsel birleşmeden en az altı saat sonra çıkartılmalıdır.
    3) Gebeliğin Önlenmesinde Kimyasal Yöntemler:
   Dölyolu köpük tabletleri, vücut ısısında erirler. Tabletin cinsel birleşmeden 10 dakika önce dölyoluna konması gerekir. İlacın dölyolunda erimesi 10 dakika kadar sürer, bu nedenle ilacın yerleştirilmesi ile cinsel birleşme arasında en az on dakika beklemelidir. Köpük tabletlerinin 1 saat süre ile koruyacağı unutulmamalıdır. Bu süre içerisinde koruyucu etkisinin devamını sağlamak amacıyla ayağa kalkılmalı ve sekiz saat içinde yıkanılmalıdır. Bu nedenle çiftler her istediği birleşme duruşunu uygulayamaz.
    Dölyolu kremleri de, dölyolu köpük tabletleri gibi, dölyolu içine konan ve erkek tohum hücrelerini öldüren kremlerdir. Krem, cinsel birleşmeden az önce özel şırıngası ile yatarken dölyolu içine boşaltılır. Her ilişkiden önce kullanılır ve 8 saat geçmeden yıkanılmaz ve ayağa kalkılmaz. Her cinsel birleşmeden ve ayağa kalkıştan sonra kremi tekrar koymak gerekir.

 

ÖMÜR SERMAYESİ TÜKENİYOR...
 
 









BİR AYET-BİR HADİS-BİR DUA
 


 
 
Bugün 17 ziyaretçi (19 klik) kişi burdaydı!

MERHABA... DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ OSMAN YALÇINTAŞ'IN WEB SİTESİNE HOŞGELDİNİZ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol