MERHABA... DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ OSMAN YALÇINTAŞ'IN WEB SİTESİNE HOŞGELDİNİZ

   
 
  İSLAM VE AHLAK

İSLÂM VE AHLÂK

Konular:
• Ahlâk Neye Denir
• İslâm'da Ahlâk
• İnanç ve İbadetlerin Ahlâkımıza Tesiri
• Ahlâkı Güzelleştirmenin Yolu
 

Ahlâk Neye Denir
Ahlâk, insanın ruhuna yerleşen alışkanlıklardır. Bu alışkanlıklar, fazla düşünmeye gerek olmadan fiil ve davranışlarımızı meydana getirir.
Ruhumuza yerleşen alışkanlıklar iki kısımdır:
1) İyi alışkanlıklar,
2) Kötü alışkanlıklar.
Organlarımızın hareketleri ruhumuza bağlıdır. Ruhumuza iyi alışkanlıklar yerleşirse organlarımızın fiil ve davranışları iyi olur. Bunlara güzel ahlâk denir. Ruhumuza kötü alışkanlıklar yerleşirse davranışlar kötü olur. Bunlara da kötü ahlâk denir. Davranışlarımızın iyi, ahlâkımızın güzel olabilmesi için ruhumuzu kötü huylardan temizleyerek iyi huylar yerleştirmemiz gerekir.

İslâm'da Ahlâk
İslâm Dininde ahlâkın büyük bir önemi ve değeri vardır. İslâmın gayesi insanları güzel ahlâk sahibi yaparak olgunlaştırmaktır. İslâm güzel ahlâk demektir. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
«Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.» (88) Bir müslümanın değeri ahlâkının güzelliği ile ölçülür. Peygamber Efendimiz:
«Sizin bana en sevimliniz ve kıyamet gününde bana en yakınınız ahlâkı en güzel olanınızdır.» (89) buyurarak bu gerçeği dile getirmiştir.
Peygamberimize:
«Allah katında en sevgili kullar kimlerdir?» diye sordular:
Peygamber Efendimiz:
«Ahlâkı en güzel olanlardır» (90) buyurdu. İbadetler nasıl dinimizin emri ise, güzel ahlâklı olmak da dinimizin emridir. İslâm'da ibadetlerin bir gayesi de kişileri kötülükten sakındırmak ve iyi ahlâk sahibi yapmaktır.

İnanç ve İbadetlerin Ahlâkımıza Tesiri
Gerçek bir inanca sahip olan insan, bütün davranışlarının Allah tarafından görüldüğüne ve bunların görevli melekler tarafından da yazıldığına inanır. Dünyada yaptığı her iş ve davranışın kıyamet gününde kendisinden sorulacağını bilir. İyilik yapanların bunun mükâfatını göreceğine, kötülük edenlerin de cezasını çekeceğine kesinlikle inanır.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:
«Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.» (91)
Bu inanç, insanı kötülüklerden uzaklaştırır ve iyilik yapmaya yöneltir. Kalbinde böyle bir inanç ve sorumluluk duygusu taşımayan kimselerden ise kendi çıkarları olmadıkça iyilik beklenmez, bunlar fırsat bulunca kendi çıkarları için her kötülüğü yapabilirler.
Halbuki kalbinde sağlam bir inanç taşıyan bir müslüman bütün davranışlarına dikkat eder. Kimseye kötülük yapmaz. Elinden geldiği kadar iyilik etmeye çalışır. İbadetler, hem kalbimizdeki imanı güçlendirir, hem de iyi ahlâklı olmamızı sağlar.
Beş vakit namaz, bize daima Allah'ı hatırlatır, her türlü çirkin davranışlardan vazgeçirir. Oruç, şefkat ve merhamet duygularını geliştirir, elimizi haramdan, dilimizi yalandan korur. Zekât cimrilikten kurtarır, başkalarına karşı iyilik ve yardımseverlik duygularını geliştirir, topluma faydalı bir insan haline getirir.
İnsanların çalıştığı iş kolları, kazanç yolları çeşitlidir. Çalışıp kazanmada dikkat edeceğimiz husus: Kazancımızı helâl yollardan sağlamak ve rızkımıza haram karıştırmamaktır.
Peygamber Efendimiz;
«İnsanın, malını nereden kazanıp nereye harcadığından kıyamet günü sorguya çekileceğini» (92) bildirmiş, kazancına haram karıştıranlar hakkında şu uyarıda bulunmuştur:
«Bir müslümanı aldatan, yahut zarar veren veya hile yapan bizden değildir.» (93)
Çalışıp kazanırken doğru hareket edenler için de şu müjdeyi vermiştir:
«Ticarette doğruluktan ayrılmayan kıyamet gününde Peygamberlerle beraber olacaktır.» (94) Doğruluk, müslümanlıkta çok önemli bir ahlâk kuralıdır. Müslümana yakışan, iş hayatında doğruluktan ayrılmamak, insanları aldatmaktan, karaborsacılıktan, kaçakçılığın her çeşidinden sakınmak, helâl ve temiz yollardan kazanmaktır.
İyi ahlâk sahibi insan, işini doğru yapar, kimseyi aldatmaz, hile ve dolandırıcılık yapmaz. Üzerine aldığı görevi hakkıyle yapar, hem kendisine, hem de çevresine yararlı olur.

Ahlâkı Güzelleştirmenin Yolu
Çocuk dünyaya tertemiz olarak gelir. Eğer anne ve babası tarafından iyi terbiye edilir, güzel huylar kazandırılırsa iyi ahlâklı olarak yetişir. Şayet iyi terbiye edilmez, ruhunu kötü huylar bir kara leke gibi kaplarsa ondan güzel ahlâk ve iyi davranışlar beklenmez.
Nasıl ki, bedenimizi rahatsız eden hastalıklar ilâçla tedavi edilirse, ruhumuz da çirkin huyların atılarak yerlerine iyi huyların yerleştirilmesi ile tedavi edilebilir.
Sevgili Peygamberimiz: «Ahlâkınızı güzelleştiriniz» (95) buyurarak kötü ahlâkın düzelebileceğini belirtmiştir.
Kendisinde bulaşıcı hastalık olan bir hasta ile oturup kalkan kimse aynı hastalığa yakalanabilir. Kötü ahlâklı insanlarla arkadaşlık edenler de onların davranışlarından etkilenir ve zamanla iyi huylarını kaybederek kötü ahlâklı olurlar. Bu sebeple, iyi ahlâk sahibi olmak ve bunu devam ettirebilmek için iyi bir ahlâk eğitimi görmek yanında bilgili ve iyi ahlâklı insanlarla arkadaşlık etmek, kötülerle düşüp kalkmaktan sakınmak lazımdır.
Sevgili Peygamberimiz:
- İyi kimselerle arkadaşlık etmeyi, güzel kokular satılan bir dükkanda oturmaya benzetmiştir. Dükkan sahibi o kimseye bir şey ikram etmese bile oranın güzel kokularından yararlanır.
- Kötü kimselerle arkadaşlık etmeyi de demirci dükkanında oturmaya benzetmiştir. Orada oturan kimseye ya bir ateş kıvılcımı sıçrar, veya fena kokusundan rahatsız olur. (96)
İşte bunun gibi iyi kimselerle arkadaşlık edene, iyilerin güzel ahlâkı tesir eder, o da iyi huylu olur. Kötü ahlâklı insanlarla arkadaşlık yapanlara da onların kötü davranışları tesir eder ve zamanla o kimsenin iyi huyları bozulur, kötü ahlâklı olur.
Bize düşen görev; arkadaş seçiminde dikkatli olmak, iyi ve bilgili kimselerle dost olmak, onların söz ve sohbetlerinden yararlanmak, kötü insanlardan uzak durmaktır. Ancak; kötü davranışlardan kurtarmak amacı ile insanlara yaklaşmalı ve iyi ahlâk sahibi olmalarına yardımcı olmalıyız.
 

AHLÂKÎ GÖREVLERİMİZ

Konular:
• Ahlâkî Görevlerimiz
• Allah'a, Peygambere ve Kur'an'a Karşı Görevlerimiz
• Kendi Şahsımıza Karşı Görevlerimiz
• Bedenimize Karşı Görevlerimiz
• Ruhumuza Karşı Görevlerimiz
• Yemede ve İçmede Ahlâk Kuralları
• Konuşurken Uyulması Gereken Ahlâk Kuralları
• Diğer Organlarımızın Düzeltilmesi
 

Ahlâkî Görevlerimiz
İslâm dininde ahlâkî ğörevler başlıca beş kısımdır:
1) Allah'a, Peygambere ve Kur'an'a karşı görevlerimiz,
2) Kendi şahsımıza karşı görevlerimiz,
3) Ailemize karşı görevlerimiz,
4) Vatan ve milletimize karşı görevlerimiz,
5) Bütün insanlara karşı görevlerimiz.

Allah'a Karşı Görevlerimiz
Bizi yoktan var eden ve mükemmel organlarla donatan, yeryüzünde ne varsa hepsini bizim faydalanmamız için yaratan Allah'tır. İnsana tanınan bu üstün özellikler hiçbir canlıya verilmemiştir. Bu iyiliklere karşı yapmamız gereken görevler vardır.
Bu görevler:
- Allah'ın varlığına ve birliğine inanmak.
- İbadet vazifelerini yerine getirmek.
- Emirlerine uygun hareket edip yasak ettiği şeylerden sakınmak.
- Allah sevgisini her şeyden üstün tutmak.
- O'nun adını saygı ile anmak.
- Verdiği nimetlere şükretmek.

Peygambere Karşı Görevlerimiz
Allah, İslâm dinini insanlara tebliğ etme görevini Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'e verdi. Sevgili Peygamberimiz insanlığın kurtuluşu için çok çalıştı. Bu uğurda birçok güçlüklerle karşılaştı. İslâmın ışığı ile dünyayı aydınlattı. İnsanlara mutlu olmanın yollarını gösterdi.
Bu sebeple;
- O'nun son ve en büyük peygamber olduğuna inanmak,
- O'nu çok sevmek, adı anıldığı zaman salevat-i şerife okumak,
- O'nun gösterdiği yoldan yürümek,
- O'nun güzel ahlâkını kendimize örnek alarak yaşamak.
Peygamberimize karşı yerine getirmemiz gereken görevlerdir.

Kur'an'a Karşı Görevlerimiz
- Kur'an-ı Kerim'in Allah tarafından Peygamberimiz vasıtası ile gönderilen son kitap olduğuna inanmak,
- Onu usulüne göre güzelce okumak,
- Manasını anlamaya çalışmak,
- Kur'an'ı okurken ve dinlerken son derece saygılı olmak.
- Kur'an'ın yap dediklerini yapmak, yapma dediklerinden sakınmak.

Kendi Şahsımıza Karşı Görevlerimiz
İnsan beden ve ruhtan meydana gelen bir varlıktır. Bu sebeple kendimize karşı görevlerimiz iki kısma ayrılmaktadır:
1) Bedenimize karşı görevlerimiz,
2) Ruhumuza karşı görevlerimiz.

1- Bedenimize Karşı Görevlerimiz
a) Dengeli Beslenmek: Yiyeceğimize, içeceğimize dikkat ederek dengeli beslenmeliyiz. Çünkü sağlıklı ve güçlü bir bedene sahip olabilmemiz buna bağlıdır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır: «Ey İnsanlar; Yeryüzündeki temiz ve helâl olan şeylerden yiyiniz.» (97)
Peygamber Efendimiz: «Kuvvetli mü'min zayıf mü'minden daha hayırlı ve Allah katında daha sevimlidir.» (98) buyurarak müslümanın güçlü ve kuvvetli olmasını istemiştir.
b) Sağlımızı Korumak: Vücudumuzu hastalıklardan korumak ve bunun için gerekli tedbirleri almak görevimiz olduğu gibi herhangi bir hastalığa yakalandığımız takdirde tedâvi olmak da görevimizdir. Sevgili Peygamberimiz bu konuda şöyle buyuruyor:
«Ey Allah'ın kulları! Tedâvi olunuz. Çünkü Allah verdiği her hastalığın ilâcını da yaratmıştır.» (99)
İslâm Dini, vücudumuza zararlı olan alkollü içkileri ve uyuşturucu maddelerin kullanılmasını yasaklamış, sağlığımızı tehlikeye düşürecek her türlü davranıştan sakınmamızı emretmiştir.
Sağlığımız yerinde iken değerini iyi bilmeli, hastalıklara karşı daima tedbirli olmalıyız. Çünkü insan çoğu zaman nimet elde iken onun değerini hakkıyle bilemez. Peygamber Efendimiz bu konuda şöyle buyuruyor:
«İki nimet vardır ki insanların çoğu bunlarda aldanmıştır. (Yani bunların değerini bilmez.) Biri sağlık, diğeri de boş vakittir.» (100)
c) Temizliğe Dikkat Etmek: Bedenimize karşı görevlerimizden biri de temizliktir. Müslümanın bedeni, elbisesi ve çevresi temiz olmalıdır. Temizliğin sağlığımızın korunmasında önemli rolü vardır. Peygamberimiz:
«Temizlik imanın yarısıdır.» (101) buyurarak dinimizin temizliğe verdiği önemi belirtmiştir.
Sevgili Peygamberimiz diş temizliğine de büyük önem vermiş, bize de dişlerin temizlenmesini tavsiye ederek şöyle buyurmuştur:
«Size ne oluyor da dişleriniz sararmış olarak yanıma geliyorsunuz? Misvak kullanınız.» (102)

2- Ruhumuza Karşı Görevlerimiz
Ruhumuza karşı görevlerimiz şunlardır:
- Ruhumuzu asılsız ve yanlış inançlardan temizlemek,
- Doğru ve sağlam inançlar yerleştirmek,
- Doğru ve faydalı bilgilerle donatmak,
- Kötü düşünce ve çirkin huylardan arındırmak,
- İyi düşünce ve güzel huylarla süslemek.

Yemede ve İçmede Ahlâk Kuralları
- Yiyecek ve içeceklerin helâl olması,
- Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak,
- Yemeğe başlarken "Bismillâh", yemek bitince de "El-Hamdülillâh" demek,
- Yemeği kendi önünden almak ve sağ el ile yemek,
- Lokmayı ağıza göre almak ve iyice çiğnedikten sonra yutmak,
- Lokma ağzında iken konuşmamak,
- Bir lokmayı yutmadıkça diğerini almamak,
- Yemeği soğutmak için, yemeğin içine üflememek,
- Su içerken bardağın içine nefes vermemek,
- Başkalarını tiksindirecek söz ve davranışlarda bulunmamak,
- Yemekte israf etmemek, tabağa yiyebileceği kadar yemek koymak ve koyduğu yemeği bitirmek,
- Toplu yemek yenirken herkes yemeği bitirmeden sofradan kalkmamak,
- Yemeğe önce büyüklerin başlaması,
- Sokaklarda yememek.
Yemek bitince şöyle dua edilir:
«Bizi yediren, içiren ve müslüman olarak yaratan Allah'a hamdolsun.»

İslâm Dininde Yiyilmesi ve İçilmesi Helâl ve Haram Olan Şeyler
Dinimiz, temiz ve yararlı olan şeylerin yenilmesi ve içilmesini helâl kılmış, zararlı, pis ve iğrenç olanları da haram kılmıştır. Müslüman yiyecek ve içeceklerine dikkat etmeli dinimizin yasakladığı şeylerden sakınmalıdır.
Yiyilmesi haram olan şeylerin hepsini burada saymıyacağız. Ancak bazılarını kısaca belirtmekle yetineceğiz.

Yiyilmesi haram olan şeylerden bazıları:
1- Leş: Kendiliğinden ölmüş hayvan,
2- Kan: Usulüne göre kesilen hayvanın vucudundan akan kan.
Dalak ve ciğer gibi organlarda kalan kan, akmış olmadığı için bu organlarla beraber yenir.
3- Domuz eti: Domuz etinin yenilmesi, dinimizce kesinlikle yasaktır. Domuz, pis olan gıdaları sevdiği için vucüdunda fazla miktarda mikrop bulunur. Bunların başında insan sağlığı için çok tehlikeli olan tirişin ve tenya gelir. Modern Tıp, domuz etinin birçok zararını tesbit etmiştir. Daha pek çok zararı ileride daha iyi anlaşılacaktır. Bilmemiz gereken şudur:
Domuz etini yemek haramdır. dinimizce yasaklanan şeylerde mutlaka birtakım zararlar ve henüz bilemediğimiz sebepler vardır. Eğer bunlar yararlı olsaydı bize bizden daha merhametli olan Allah, bunları yasaklamazdı.
Bizi yaratan ve yaşatan Allah'tır. O, bize bizden daha merhametlidir. Bize neyi emretmişse onda bizim yararımız vardır. Neyi yasaklamış ise zararlı olduğu için yasaklamıştır. Her geçen gün bunların zararları daha iyi anlaşılmaktadır.
Bu sebeple biz müslüman olarak dinimizin emrettiği şeyleri yapmak, yasakladığı şeylerden de sakınmak zorundayız.
4- Allah'tan başkası adına kesilen hayvan: Bir hayvan Allah'tan başkası adına kesilirse eti yenmez.
Allah, hayvanları da insanların yararlanması için yaratmıştır. Hayvanı keserken Allah'ın adını anmak yani besmele çekmek gerekir.
Kur'an-ı Kerimde yiyilmesi haram olan şeyler hakkında şöyle buyurulmaktadır:
«Allah size ancak ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı…» (103)

İçilmesi haram olan şeyler:
1- İçki: Sarhoşluk veren içeceklere denir. Dinimiz sarhoşluk veren her türlü içkiyi haram kılmıştır.
Çoğu sarhoşluk veren alkollü içkilerin azını içmek de haramdır. Bu sebeple «Sarhoş olmayacak kadar az içersem yine haram olur mu?» denilemez.
Peygamberimiz bu konuda şöyle buyuruyor:
«Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır.» (104)
İçkinin pek çok zararları olduğu bilinen bir gerçektir.
Dinimizin alkollü içkileri yasaklamış olması, bizim iyiliğimiz içindir. Müslüman, içkinin her çeşidinden mutlaka sakınmalı, kendisini içki içmeye teşvik edenlere aldanmamalıdır.
Yüce Allah, Kutsal Kitabımız Kur'an-ı Kerim'de içkinin kesinlikle haram olduğunu bildirmiş, (105) Peygamberimiz de «İçkiden sakının, çünkü o, bütün pisliklerin anasıdır.» (106) buyurarak içkinin pek çok kötülüğün doğmasına sebep olduğunu duyurmuştur.
İçkinin vucüdu tahrip ederek birçok hastalıklara sebep olduğu bilinen bir gerçektir.
Alkollü içkiler, zihni faaliyetleri durdurduğu için insan kendini kontrol edemez hale gelir. Ne yaptığının farkında olmaz, ne söylediğini bilemez. İçki birbiri ile dost olan arkadaşlar arasında tartışmalara ve kavgalara sebep olur. Sarhoşluk yüzünden çıkan kavgalar bazen cinayetle sonuçlanır. İçkili vasıta kullananların trafik kazası sonucunda ölüme gittiğini ve pek çok kişinin de ölümüne sebep olduğunu hemen her gün görüyoruz.
Evine sarhoş olarak gelen ve ailesi ile gereksiz yere tartışıp, evde huzursuzluk çıkaran, hanımını ve çocuklarını döven ve bu yüzden aile yuvasını yıkanların sayısı az değildir.
Dinimizin alkollü içkileri yasaklaması, hem kişilerin sağlığı, hem de aile ve toplumun huzuru bakımından çok yararlı olmuştur.
2- Uyuşturucu Maddeler: Dinimiz uyuşturucu maddelerin hangi yoldan olursa olsun vucüda alınmasını ve kullanılmasını haram kılmıştır.
Uyuşturucu maddeleri kullanmak, alkollü içkilerden daha çabuk tahribat yapmaktadır.
Bunları kullananların ne hale geldiklerini, nasıl acınılacak duruma düştüklerini görüyoruz. Beyaz zehir olarak adlandırılan uyuşturucu, insanlık için çok büyük bir tehlike halini almıştır. Bütün dünya bu ölüm tuzağı ile mücadele etmektedir.
Bir defa kullananın artık bundan kurtulması çok zordur. Onun için uyuşturucudan da, uyuşturucu kullanandan da mutlaka uzak durmak lâzımdır. Bunlara yaklaşmak ateşe atlamak kadar tehlikelidir. Uyuşturucu, en vahşi canavardan daha acımasızdır. İşte dinimiz, insanı perişan ederek çırpına çırpına can vermesine sebep olan uyuşturucuyu yasaklamakla insanlığı büyük bir tehlikeden kurtarmıştır.
Alkollü içkileri ve uyuşturucu maddeleri yasaklayan, insana ve insan sağlığına büyük değer veren bir dine mensup olduğumuz için Allah'a şükretmeliyiz.

Aman Bu Ölüm Tuzağına Dikkat!..
Dinimiz, insan sağlığına büyük önem vermiş, beden ve ruh sağlığımıza zarar veren şeylerin içilmesini, kullanılmasını ve hangi yoldan olursa olsun vücuda alınmasını haram kılmış, kesinlikle yasaklamıştır.
İnsanın, kendi vücudunu kendi elleriyle bile bile tahrip etmesi ne kadar acıdır.
«Bir kere kullanmakla bir şey olmaz» diyerek uyuşturucu kullanmaya başlayanların bir daha ondan kurtulması çok zordur. Çünkü bu, zehiri denemek demektir. Zehir ancak bir defa tecrübe edilir. İkinci tecrübesi yoktur. Zira ilk tecrübe ölümle sonuçlanır. Uyuşturucu da böyledir, tecrübe etmeye gelmez. Uyuşturucu kullanmaya başlayan artık geriye dönüşü olmayan tehlikeli bir yola girmiştir. Yolun sonunda ise acıklı bir ölüm vardır.
Öyle ise;
Ey anneler, babalar!
Çocuklarımıza sahip çıkalım. Onların kimlerle arkadaşlık ettiklerini, kimlerle oturup kalktıklarını ve nerelerde gezip dolaştıklarını takip edelim. Bizi ömür boyu evlat acısı ile kıvrandıracak olan bu felaketten çocuklarımızı mutlaka koruyalım.
"Benim çocuğum böyle şeyleri yapmaz" demeyelim. Çocuğumuz çok iyi olabilir, ona çok da güvenebiliriz. Ancak çocuklarımıza kurulan tuzaklardan haberimiz olmayabilir. Biricik yavrularımızın, şer odaklarının sinsi ve hain tuzaklarından etkilenmeyeceğini nasıl temin edebiliriz? Temin edemeyeceğimize göre bu konuda çok duyarlı ve tedbirli olmamız gerekir.
Uyuşturucu kullanmak; kendini göre göre uçurumdan aşağıya atmak, bile bile ölüme gitmektir. Uyuşturucu öyle bir tuzaktır ki ona yakalanan kişinin bir daha kurtulması çok zordur, hemen hemen imkânsızdır.
Bu sebeple, uyuşturucu tehlikesine karşı hep birlikte uyanık olmanın gereğini bir kere daha dile getirerek diyoruz ki;
En iyi tedbir, bu korkunç tuzağa hiç yaklaşmamak, bu acımasız canavarın pençesine düşmemektir. Bu beladan kurtulmanın tek ve kesin çaresi, onu hiç kullanmamaktır. Bunu sakın unutmayalım.
Biricik varlığımız olan gençlerimize sesleniyoruz:
Sevgili Gençler!...
Kendinizi düşünün.
Geleceğinizi düşünün.
Önünüzde güzel bir gelecek var.
Hayatınızın baharında kendinize yazık etmeyin.
Sizden hiç bir fedakarlığı esirgemeyen ailenizi düşünün.
Sizden büyük hizmetler bekleyen ülkenizi düşünün.
Ölümden sonraki ikinci ve sonsuz hayatı düşünün.
Dünyayı ve ahireti kendinize zindan etmeyin.
Sizden çok şey bekleyen milletimizi üzmeyin.
Gelin bu uyarılara kulak verelim.
Ve hep birlikte;
«Ölüm tuzağı uyuşturucuya kesinlikle hayır.» diyelim.

Konuşurken Uyulması Gereken Ahlâk Kuralları
- Söyleyeceği sözün sonunu düşünerek ona göre konuşmak,
- Dünya ve ahiret için yararı olmayan sözleri söylememek,
- Sözleri ile kimsenin gönlünü kırmamak, konuşurken başkasının sözünü kesmemek,
- İnsanların makam ve şahıslarına göre konuşmak,
- Bir insanı öğerken aşırı gitmemek,
- Büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmamak,
- Boşboğazlık, gevezelik etmemek,
- Konuşurken ağzını eğip bükmemek, bilgiçlik taslamamak, başkalarının sözlerinde kusur aramamak,
- Dilini kötü sözlere alıştırmamak, yalan söylemekten, yalan yere yemin etmekten, başkalarının aleyhinde konuşmaktan, koğuculuk yapmaktan, yalan yere söz vermekten sakınmak.
- Başkalarıyla alay etmemek, kimseye kötü bir ad takmamak,
- Söylenmemesi istenen bir sırrı başkalarına söylememek.
Peygamberimiz, kurutuluş yolu nedir? diye sorana şu cevabı vermiştir: «Dilini muhafaza et.» (107)
Ashabdan biri Peygamberimize: Kendim için korkacağım en tehlikeli şey nedir? dedi. Sevgili Peygamberimiz mübarek dilini eliyle tutarak: «İşte budur» (108) buyurdu.
Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadisi şeriflerinde de şöyle buyurmuştur: «Allah'a ve âhiret gününe inanan kimse ya hayırlı söz söylesin veya sussun.» (109)
Görülüyor ki, dilimize sahip olmamız, söyleyeceğimiz sözlere dikkat etmemiz çok önemli bir ahlâk kuralıdır.

Diğer Organlarımızın Düzeltilmesi
Dilimizden başka diğer organlarımızı da terbiye ederek davranışlarımızı düzeltmek, organlarımızı ahlâk kurallarına uygun olarak kullanmak kendimize karşı yerine getirmemiz gereken görevlerdendir. Bu görevler kısaca şunlardır:
- Ellerini ve ayaklarını haramdan, başkalarına zarar veren işlerden çekmek,
- Kendisinin olmayan bir şeye kötü gözle bakmamak, gözleri ile başkalarının kusurlarını görmeye çalışmamak, gözü ile kimseyi rahatsız etmemek,
- Kulakları ile yalan, gıybet, dünya ve ahirete faydası olmayan sözleri dinlememek,
- Hiç kimsenin malına, canına, namusuna tecavüz etmemek.

Selâm Vermek
Selâm, müslümanlar arasında sevgi ve dostluğa vesile olan güzel bir davranıştır. Selâm, her türlü kötülükten uzak olma anlamındadır. Selâm vermekle din kardeşimizin kötülüklerden korunmasını istemiş ve onun iyiliği için dua etmiş oluruz.
Selâm vermek sünnet, verilen selâmı almak farzdır.
Selâmlaşmak müslümanlar arasındaki sevgiyi artırır, kardeşlik duygularını kuvvetlendirir. Peygamberimiz, selâmlaşmanın hayırlı bir ibadet ve birbirimizi sevmemize vesile olan iyi bir davranış olduğunu bildirmiştir.
Selâm; «Esselâmu aleyküm» cümlesidir.
Bu, «Selâmün aleyküm» şeklinde de söylenebilir. Selâm veren bunlardan birini söyler. Selâmı alan kişi de: «Ve aleykümüsselâm» veya «Aleykümüsselâm» diyerek selâma karşılık verir.
Selâmlaşırken;
- Genç olan, yaşlıya,
- Araçta olan, yaya olana,
- Yürüyen, oturana,
- Arkadan gelen, önden gidene,
- Az olan topluluk, çok olan topluluğa
selâm verir.
Bir topluluğa selâm verilince, topluluğun içinden birisi selâmı alırsa, bu, topluluk adına yeterlidir. Eğer verilen selâmı hiçbirisi almazsa toplulukta bulunanların hepsi sorumlu olur.
Eğer selâmı veren bir topluluk ise, onlardan bir kişinin selâm vermesi yeterli olur. Diğerlerinin selâm vermesi gerekmez.
Müslüman selâm vermekle din kardeşine değer vermiş ve saygı göstermiş olur. Selâm iyi duygularla verilmeli ve aynı duygularla alınmalıdır. Uyuyan kimseye ve tuvaletini yapana selâm verilmez.
Ezan okunurken selâm vermek mukruh olduğu gibi Kur'an okuyana ve okunan Kur'anı dinleyenlere selâm verilmesi de mekruhtur. Namaz kılan kimseye de selâm verilmez. Camiye girildiği zaman, namaz kılmayanlar varsa onlara selâm verilebilir.
 

AİLEMİZE KARŞI GÖREVLERİMİZ

Konular:
• İslâm'da Ailenin Önemi
• Aile Fertlerinin Birbirine Karşı Görevleri
• Karı-Kocanın Birbirine Karşı Görevleri
• Anne ve Babanın Çocuklarına Karşı Görevleri
• Çocukların Ana ve Babalarına Karşı Görevleri
• Kardeşlerin Birbirine Karşı Görevleri
• Komşulara Karşı Görevlerimiz
• Okul, işyeri ve Çevredeki Diğer Dinlere Mensup İnsanlarla İlişkiler
 

İslâm'da Ailenin Önemi
Karı-koca, ana-baba ve çocuklardan meydana gelen en küçük insan topluluğuna aile denir.
Ailelerin birleşmesinden Millet meydana gelir. Bir Millet için ailenin önemi çok büyüktür. Çünkü milletin temeli ailedir. Aileler mutlu ve huzurlu olursa millet de güçlü ve kuvvetli olur.
Aile, bir milleti millet yapan milli ve manevi değerlerin, gelenek ve göreneklerin öğrenildiği bir okuldur. Allah'a, vatan ve millete karşı borçlu olduğumuz vazifeler önce burada öğrenilir. Küçükler ailede büyüklerin davranışlarını görerek taklid eder, devamlı olarak gördüğü hareketler ruhunda iyice yerleşir ve alışkanlık haline gelir. Böylece çocuğun ahlâki yapısı ve kişiliği oluşur.
İnsanların davranışlarını bir fotoğraf makinesi gibi alan çocuğun temiz ruhunda iyi görüntülerin yer alması için, aile fertlerinin her zaman iyi hareketlerde bulunması gerekmektedir. Bu sebeple, aile fertlerinin birbirlerine karşı ahlâki vazifelerini ve sorumluluklarını yerine getirmesi büyük önem taşımaktadır. Ailenin mutluluğu ve milletin geleceği buna bağlıdır.

Aile Fertlerinin Birbirlerine Karşı Görevleri
Ailenin temeli karı-kocadır. Aile önce bunlarla kurulur.
Peygamberimiz (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
«Dikkat ediniz, sizin kadınlarınız üzerinde, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır...» (110)

Karı-Kocanın Birbirine Karşı Görevleri:
- Her şeyden önce karı ile koca arasında karşılıklı sevgi olmalı,
- Koca, ailesinin yiyecek, giyecek ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmalı, kazancı helâl olmalı,
- Koca, ailesinin dini ve ahlâki vazifelerini yapmasında yardımcı olmalı, eksiklerini öğretmeye çalışmalı,
- Erkek, hanımına karşı nazik ve yumuşak davranmalı, kaba ve kırıcı olmamalı,
Bu konuda Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
«Mü'minlerin iman yönünden en mükemmeli ahlâkça en güzel olanlarıdır. Sizin en hayırlınız kadınlara karşı en iyi davrananınızdır.» (111)
- Kadın, kocasına sevgi ve saygı ile bağlanmalı, ev idaresinde ve çocukların terbiyesinde kocasına yardımcı olmalı,
- Kadın, tutumlu olmalı, kocasının kazandıklarını israf etmemeli ve evine sahip çıkmalı,
- Kadın, evine, yuvasına bağlı olmalı, namusunu titizlikle korumalıdır,
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
«Kadın, beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse, kendisine: 'Hangi kapısından istersen cennete gir denilir.» (112)
«Herhangi bir kadın, kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse cennete girer.»(113)

Anne ve Babanın Çocuklarına Karşı Görevleri:
Aile yuvasının süsü ve mutluluk kaynağı olan çocuk, anne ve babaya Allah'ın bir emanetidir. Anne ve baba çocuklarının terbiyesinden hem Allah'a, hem de topluma karşı sorumludur. Anne ve babanın çocuklarına karşı başlıca vazifeleri şunlardır:
- Çocuklarını sağlıklı olarak besleyip büyütmek, çocukların beden ve ruh sağlığını korumak,
- Çocuklarına haram lokma yedirmemek,
Peygamber Efendimiz: «Allah yolunda harcanan paraların sevabı en çok olanı, aile fertlerine harcanan paradır.» (114) buyurmuş.
«Bir insanın bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerini ihmal etmesi günah olarak kendisine yeter.» (115) uyarısında bulunmuştur.
- Çocuğuna güzel bir ad koymak,
- Çocuğu iyi terbiye etmek, ona ahlâk yönünden güzel örnek olmak,
Peygamberimiz: «Hiç bir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmamıştır.» buyurarak çocuk terbiyesinin önemini belirtmiştir.
- Çocuğu okutmak, geçimini sağlayıcı bir meslek sahibi yapmak,
Hz. Ali şöyle demiştir: «Çocuklarınızı bulunduğunuz zamandan başka bir zaman için yetiştiriniz. Çünkü onlar, sizin zamanınızdan başka bir zaman için yaratılmışlardır.»
- Çocukları sevmek, onlarla ilgilenmek. Çünkü çocukların yemek, içmek kadar sevgiye de ihtiyaçları vardır,
Peygamber Efendimiz çocukları çok sever ve onlarla ilgilenirdi.
- Çocuklara sevgi gösterirken, hediye verirken ayırım yapmamak, eşit ve adaletli davranmak,
- Evlenme çağına geldikleri zaman çocukları evlendirmek,

Çocukların Ana ve Babalarına Karşı Görevleri:
- Ana ve babaya iyilikte bulunmak,
- Geçim sıkıntısı içinde iseler geçimlerini sağlamak,
- Ana ve babayı söz ve davranışları ile hiçbir şekilde incitmemek, "Öf" bile dememek,
- Ana ve babalarına karşı güler yüzlü, tatlı sözlü olmak, yüzlerine sert ve öfkeli bakmamak,
- Çağırdıkları vakit hemen koşmak,
- Ana ve babaların emirlerini (Bu emirlerde Allah'a itaatsizlik olmadıkça) dinlemek ve yerine getirmek,
- Her işte onları memnun etmek,
- Yanlarında yüksek sesle konuşmamak,
- Ana-baba hizmete muhtaç duruma geldiklerinde onlara hizmet etmek ve bunu seve seve yapmak,
- Onlardan izinsiz bir yere gitmemek,
- Öldükleri zaman onları rahmetle anmak, dûa etmek, onların ruhları için hayır yapmak, vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babanın dostlarına iyilik etmek, anne ve babasına kötü söz söylenmesine sebep olmamak,
Anne-baba hakları konusunda Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
«Allah'ın en sevdiği amel, vaktinde kılınan namaz ile anaya ve babaya iyilik yapmaktır.» (116)
«Allah'ın kıyamet gününde yüzlerine bakmayacağı kişilerden biri de anasına, babasına asi olandır.» (117)
«Allah, bütün günahlardan dilediklerinin (cezasını) kıyamet gününe tehir eder, yalnız ana-babaya yapılan isyanın cezasını Allah, sahibine ölmeden önce verecektir.» (118)

Kardeşlerin Birbirine Karşı Görevleri:
Kardeşler arasında samimi bir sevgi ve birlik olmalı.
Kardeşler birbirlerini tamamlayan bir bütünün parçaları gibidir. Hiç bir şey bu birliği bozmamalı, kardeşleri birbirinden uzaklaştırmamalı.
Miras, para ve mal gibi şeyler, maddi çıkarlar, kardeşlerin arasını açmamalı, aralarındaki birliği bozmamalı.
Büyük kardeşler küçükler için ana, baba gibidir. Küçükler büyüklere saygı göstermeli, onlara karşı gelmekten, kırıcı söz ve davranışlardan sakınmalı. Büyükler de küçükleri korumalı, sevgi ve merhamet göstermelidir.
Kardeşler birbirlerine iyilik yapmalı, birbirlerinin menfaatini kendi menfaati gibi gözetmelidir,

Komşulara Karşı Görevlerimiz:
Aile ve akrabalarımızdan sonra bize en yakın olan insanlar komşularımızdır. Hemen her gün karşılaştığımız, çoğu zaman beraber olduğumuz komşularla iyi geçinmek dinimizin emridir.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de komşulara iyilik yapmamızı emretmiş, Sevgili Peygamberimiz de:
«Allah'a ve ahiret gününe inanan komşusuna iyilik etsin.» (119)
«Allah'a ve ahiret gününe inanan komşusuna eziyet etmesin.» (120) buyurmuştur.
Peygamberimiz bir Hadis-i şeriflerinde de: Komşusuna eziyet edenlerin gerçek mü'min olamayacaklarını ve cennete giremeyeceklerini bildirmiştir.

Komşularımıza karşı başlıca görevlerimiz şunlardır:
- Komşuların hakkına saygılı olmak, onları söz ve davranışlarımızla incitmemek,
- Güler yüzlü, tatlı sözlü olmak, sevinç ve üzüntülerini paylaşmak,
- Dert ve sıkıntılarını gidermeye çalışmak, gerektiğinde yardım etmek, ödünç vermek, hediyeleşmek,
- Ses ve gürültü ile onları rahatsız etmemek,
- Hastaları ziyaret etmek, ölenin cenazesine katılmak, başsağlığı dilemek,
Özetle: Kendimiz için sevdiğimiz şeyleri onlar için de sevip arzu etmek, kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri onlara yapmamaktır.

Okul, İşyeri ve Çevredeki Diğer Dinlere Mensup İnsanlarla İlişkiler
Dinimiz; müslüman olmayan kimselerin haklarına da saygılı olmamızı emreder, onlara zarar verilmesini ve haksızlık yapılmasını yasaklar.
Müslüman, yaşadığı toplumdaki insanlarla iyi ilişkiler içinde bulunmaya özen göstermelidir.
Arkadaşlarımız başka dinden olsalar bile onlarla iyi geçinmeli, kaba ve kırıcı davranışlardan sakınmalıyız.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
«Mü'min uysaldır. Başkaları ile iyi geçinir, kendisi ile iyi geçinilir. İyi geçinmeyen, kendisi ile de iyi geçinilmeyen kimsede hayır yoktur.» (121)
Tarih boyunca müslümanlar, başka dinlere mensup insanlara iyi davranmışlar, onları rahatsız edecek söz ve davranışlardan sakınmışlardır. İşte bu sayısız iyi davranış örneklerinden biri:
Hz. Ömer'in oğlu Abdullah bir gün hizmetçisine koyun kestirmişti. Koyunun etlerinden bir kısmını komşulara dağıtmasını emretmiş ve önce müslüman olmayan komşuya vermesini istemiş ve bu isteğini üç defa tekrarlamıştı. (122)
Müslümanların güzel ahlâkı ve iyi davranışlarını görenler, geçmişte (hiçbir zorlama olmadan) kendi istekleri ile seve seve müslüman olmuşlardır.
İnsanlar daha çok gördüklerine inanır. Bu sebeple biz, başka dinlere mensup olan komşularımız, okul ve işyerlerindeki arkadaşlarımızla İslâm ahlâkına yakışır bir şekilde iyi davranışlar içinde olmalıyız. Sergileyeceğimiz bu davranışlar, hem Yüce İslâm Dini'nin güzelliğini gösterir, hem de tarihi şan ve şerefle dolu olan milletimizin daha iyi tanınmasını sağlar. Böylece müslümanlar hakkındaki bazı yanlış kanaatler de düzelmiş olur.
Dinimize göre, bir müslüman, müslüman olmayan kimselerle tokalaşabilir, onlara yemek ikram edebilir. Hristiyan ve Yahudilerin yemeklerini yiyebilir. Başka dinden olanlarla alış-veriş yapabilir, hediye verip, verdikleri hediyeleri alabilir, hastalarını ziyaret edebilir. (123)
Bunlar, diğer dinlere mensup insanlarla iyi ilişkiler içinde olmamızın gereğini göstermektedir.
 

VATAN VE MİLLETİMİZE KARŞI GÖREVLERİMİZ

Konular:
• Vatan ve Millet Sevgisi
• Şehitlik ve Gazilik
• Dinimizin Birlik ve Beraberliğe Verdiği Önem
• Dinimizde Kardeşlik
• Dinimizde Hoşgörü
• Devlete Karşı Görevlerimiz
 

Vatan ve Millet Sevgisi
Üzerinde yaşadığımız topraklara vatan denir. Şehirlerimiz, köylerimiz, camilerimiz vatan toprakları üzerindedir. Okulumuz, fabrikamız, sözün kısası her şeyimiz, doğup büyüdüğümüz bu topraklar üzerindedir.
Atalarımız, dünyanın en güzel ve bereketli topraklarını vatan olarak seçmişler ve bize emanet etmişlerdir. Bu emaneti korumak dinimizin emri, hepimizin görevidir.
Atalarımız mübarek vatan topraklarını düşmanlara çiğnetmemek için kahramanca savaşmışlar, canlarını seve seve vermişlerdir. Her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanan vatanımızın değerini çok iyi bilmemiz gerekir.
Büyük Şairimiz Mehmet Akif bize sesleniyor:
«Bastığın yerleri "Toprak" diyerek geçme tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı;
Verme; dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.»
Bunun için; vatanı sevmek, gerektiğinde vatanımızı düşmanlardan korumak için savaşmak ve bu uğurda canımızı seve seve vermek kutsal bir görevdir. Vatan sevgisi, sadece onu korumak değil, aynı zamanda yurdumuzun kalkınması, milletimizin yükselmesi için çalışmaktır.
Yurdunu seven Milletine hizmet etmeyi şerefli bir görev bilir. Sevgili Peygamberimiz: «İnsanların hayırlısı diğer insanlara faydalı olandır» buyurmuştur.
Dinimizde vatan sevgisinin önemi şu cümlede özetlenmiştir:
«Vatan sevgisi imandandır.»

TÜRKİYEM

Yeryüzünde tek vatan,
Benim güzel Türkiyem,
Aşkın gönlümde yatan!
Benim Güzel Türkiyem.

Ekmeğim aşım sensin,
Ağrısız başım sensin,
Gözüm sen, kaşım sensin,
Benim güzel Türkiyem.

Bildiğimde anamdan,
Üstün bildim babamdan,
Emanettir Allah'ımdan,
Benim güzel Türkiyem.

Severim oğul kızlı,
Yüreğim çarpar hızlı,
Bayrağı ay yıldızlı,
Benim güzel Türkiyem.

Hatice BÜYÜKAYDIN

Şehitlik ve Gazilik
Allah yolunda, din, vatan ve millet uğrunda savaşırken ölenlere "şehit", sağ kalanlara da "gazi" denir.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de: «Allah yolunda öldürülenler için ölüler demeyiniz. Onlar ölü değil, diridirler, fakat siz farkında değilsiniz.» (124) buyurmuş ve şehitlerin ölmezliğini ifade etmiştir.
Ölümlerin en güzeli ve en şereflisi şehid olarak ölmektir. Sevgili Peygamberimiz: «Sizden biriniz, karınca ısırdığı zaman ne kadar acı duyarsa, şehid olan kimse de ölüm acısını ancak o kadar duyar» (125) buyurarak şehidlerin ölüm acısını bile duymayacağını bildirmiştir.
Şehitlik günahların bağışlanmasına vesile olan çok faziletli bir ameldir. Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: «Şehid'in kul borcundan başka bütün günahlarını Allah affeder.» (126) Türk Milleti, «Ölürsem şehid, kalırsam gazi» inancı ile tarihte büyük zaferler kazanmış, son olarak bir ölüm-kalım savaşı olan İstiklâl harbi de bu inançla kazanılmıştır.
Büyük şairlerimizden Yahya Kemal, "26 Ağustos 1922" başlıklı şiiri ile Türk Milletinin duygularını şöyle dile getirmiştir:

Şu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rabbi!
Senin uğrunda ölen ordu budur Ya Rabbi!
Tâ ki yükselsin ezanlarda müeyyed namın,
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslâmın.

Atalarımızın bize emanet ettiği mübarek vatanımızı gerektiğinde aynı inançla korumak ve bu uğurda canımızı seve seve vermeye hazır olmak en kutsal görevimizdir.

Dinimizin Birlik ve Beraberliğe Verdiği Önem
Tarih boyunca müslümanların gösterdiği başarılar, birlik ve beraberlik sayesinde olmuştur. Müslümanların başına gelen felaketlerin çoğu birliğin bozulması, müslümanların bölünüp parçalanması yüzünden meydana gelmiştir.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de bizi birliğe çağırarak şöyle buyuruyor: «Hepiniz birden Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, sakın ayrılıp bölünmeyin.» (127)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) Efendimiz de:
«Mü'minler, parçaları birbirine bağlanmış bir bina gibidir.» (128) buyurarak dinimizde birlik ve beraberliğin önemini belirtmiştir.
Birlikten kuvvet doğar, ayrılık felakete götürür. Bizim görevimiz, müslümanlar arasında birlik ve beraberliği korumak, bölücülüğe asla meydan vermemektir.
Sevgili Peygamberimiz müslümanların birliğini bozmak isteyenleri şöyle uyarıyor:
«Ayırıcılık yapan bizden değildir.» (129)
Peygamberimizin bu uyarısına dikkat etmeli ve ayrılığa yol açacak her türlü davranıştan sakınmalıyız.

Dinimizde Kardeşlik
Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor: «Şüphesiz Mü'minler birbirleri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltiniz. Allah'tan sakının ki, size acısın.» (130)
Bu ayetten açıkça anlaşılıyor ki, İslâm; kardeşlik dinidir. Kardeşlik duygusu müslümanların birbirini sevmesi ile gerçekleşir ve güçlenir. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz; «İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız.» (131) buyurmuştur.
Görülüyor ki; gerçek müslüman olabilmemiz birbirimizi sevmemize bağlıdır. Dünya üzerinde varlığımızı devam ettirebilmemiz, milli birlik ve bütünlüğümüzü korumakla mümkündür. Bunun şartı da, müslümanlar arasındaki sevgi bağlarının ve kardeşlik duygularının kuvvetli olmasıdır. Kur'an'ın emri, Peygamberimizin tavsiyesi budur. Müslümanın görevi de dinimizin kardeşlik konusundaki emirlerine uygun hareket etmektir.

Dinimizde Hoşgörü
İnsanlar topluluk halinde yaşadıkları için birbirleri ile iyi geçinmek, birbirlerinin haklarına saygı göstermek ve hoşgörülü davranmak zorundadırlar.
Bizim için en yüksek ahlâk örneği olan sevgili Peygamberimizin insanlara karşı büyük bir hoşgörü sahibi olduğunu görüyoruz. Enes b. Malik diyor ki: «On yıl peygamberimizin hizmetinde bulundum, bana bir defa bile 'Öf' dediğini duymadım.» (132)
Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de gerçek mü'minleri: «Öfkelerini yenenler, insanların kusurlarını bağışlayanlar» (133) olarak övüyor ve insanlara karşı nasıl bir hoşgörü içinde olacağımızı öğretiyor.
Düşünce ve inançları bizden farklı olan kişilere karşı davranışlarımız ölçülü ve hoşgörülü olmalıdır. Müslümanlar sadece kendi din kardeşlerine değil, tarih boyunca başka dinlerden olanlara karşı da hoşgörülü davranmışlardır.

Devlete Karşı Görevlerimiz
Vatan toprakları üzerinde yaşayan milleti idare eden teşkilâta "devlet" denir.
Canımızı, malımızı dinimizi, namus ve şerefimizi, dış ve iç düşmanlara karşı koruyan devlettir. Devlet olmasa insan, kendi kendini düşmanlara karşı koruyamaz, huzur ve güven içinde yaşayamaz, güçlüler zayıfları ezer, canımız, malımız, dinimiz, namusumuz, tehlikeye düşer. Devletsiz millet ya yok olup gider veya düşmanların kölesi olur.

Devletin Başlıca Görevleri:
a) Yurdumuzu, milletimizi, düşmanlara karşı korumak, can ve mal güvenliğini sağlamak,
b) Eğitim, sağlık, yol, su, haberleşme gibi hususlarda milletin ihtiyacını karşılamak,
c) Ülkenin kalkınması, vatandaşların huzur ve mutluluğunun sağlanması için gerekli tedbirleri almak,
Devletin bunları yapabilmesi için milletin Devlete karşı görevlerini yerine getirmesi gerekir. Millet devlete karşı görevlerini ne kadar iyi yaparsa devlet de millete o derece iyi hizmet eder.

Devlete Karşı Başlıca Görevlerimiz Şunlardır:
1- Vergi Vermek
Devlet, yukarıda saydığımız bu hizmetleri vatandaşların ödedikleri vergilerle yapar. Bir kimse vergisini ödemediği veya eksik ödediği halde başkalarının tam olarak ödediği vergilerle yapılan hizmetlerden yararlanırsa, haksızlık etmiş olur. Yapılan işe katkısı olmadığı halde kârına ortak olmak haksızlıktır.
Hakkı olmadığı bir şeyi eline geçirmek, devletin malını, milletin hakkını çalmaktır. Allah'a inanan, milletini seven hiçbir müslüman böyle bir davranışta bulunmaz, üzerinde milyonlarca insanın hakkı olduğu halde Allah'ın huzurunda kolay hesap veremez, sorumluluktan kurtulamaz.

2- Kanunlara Saygılı Olmak
Peygamber Efendimiz:
«Emire (İş başındakilere) itaat eden bana itaat etmiş, emire âsi olan bana âsi olmuş demektir.» (134) buyurarak yöneticilere itaat etmenin önemini belirtmiştir.
Peygamberimizin bu sözünden açıkça anlaşılıyor ki; kanunlara saygılı olmamız, halkın huzur ve güvenliği için konulan kurallara uymamız gerekir.

3- Askerlik Yapmak
Devlete karşı önemli görevlerimizden biri de askerlik yapmaktır. Askerlik hem dini, hem de milli kutsal bir görevdir. İç ve dış düşmanlara karşı vatanımızı ordumuz korumaktadır.
Sevgili Peygamberimiz askerde nöbet beklemenin fazileti hakkında şöyle buyuruyor:
«Bir gün bir gece sınır boyunda nöbet beklemek, gündüzleri oruçla, geceleri de ibadetle geçirilen bir aydan daha hayırlıdır. Görev başında ölürse, yapmakta olduğu amelinin sevabı ve rızkı (şehitlerde olduğu gibi) devam eder ve kabir azabından kurtulur.» (135)
«İki göz vardır ki, onlara cehennem ateşi dokunmayacaktır: Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri Allah rızası için gece nöbet bekleyen göz.»(136)

 

ÖMÜR SERMAYESİ TÜKENİYOR...
 
 









BİR AYET-BİR HADİS-BİR DUA
 


 
 
Bugün 41 ziyaretçi (125 klik) kişi burdaydı!

MERHABA... DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ OSMAN YALÇINTAŞ'IN WEB SİTESİNE HOŞGELDİNİZ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol