MERHABA... DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ OSMAN YALÇINTAŞ'IN WEB SİTESİNE HOŞGELDİNİZ

   
 
  NÜKTELER-1

SERÇENİN KADERİ

Günlerden birgün havalar son derece soğukmuş. Minik bir serçe kendi kendine "Burada kalmalıyım, güneye göç etmemeliyim" demis.

Ama serçe bu soğuk havalara fazla dayanamamış ve birgün gökyüzünde uçarken, kanatları donmuş ve yere düşmüş. O sırada oralarda otlamakta olan bir inek serçenin yanından geçerken üzerine pislemiş. Serçe tam öleceğini düsünürken, taze gübrenin etkisiyle ısınmış ve donarak ölmekten kurtulmuş.

Serçe bu işe çok sevinmiş ki şarkı söylemeye başlamış. Ama oralarda gezinen bir kedi, serçenin sesini duyunca yavaşça gelmiş, gübreyi eşelemiş ve serçeyi bulup, midesine indirmiş.

Bu öykünün Anafikri ;

1. Tepene pisleyen herkes düşmanın olmak zorunda değil.

2. Seni pisliğin içerisinden çıkaran herkes de dostun değil.
3. Eğer pisliğin içinde rahat ve mutluysan, sesini sakın çıkarma.

İNSAN VE YÜKÜ

Terazinin bir kefesine deve olmakla yük taşımak, diğer kefesinede insan olmakla ibadet etmek konulsa ve seçme hakkı bize bırakılmış olsa hangisini seçecektik?
Elbetteki insanlığı...
O halde deve yükünü taşırken, biz niçin ibadetimizi yapmıyoruz.
Aynı şekilde terazinin bir kefesine hayvan olmakla yemeğimizi eğilerek yerden toplamak, diğer kefesinede insan olmakla secdeye varmak konulsa, tabi ki yine insanlığı seçecektik... Madem ki insanız o halde niçin secdeye varmıyoruz. 

HAYAT SERÜVENİ

Mahlukata ömür dağıtımı yapılıyormuş. Önce eşeğe sorarak başlamışlar.
- Sana 60 yıl ömür veriyoruz, ömür boyunca itaat edeceksin, dayak yiyeceksin, sürekli çalışacaksın.

Eşek:
- 60 yıl ömür bana çok fazla, bunun 35 yılını kesin, 25 yıl bana yeter. demiş. Kabul edilmis...

Sonra sıra köpeğe gelmiş. Köpeğe demişler:
- Sana 30 yıl ömür veriyoruz. her an sadık olacaksın, ne verirlerse yiyeceksin, evleri bekleyeceksin.

Köpek:
- 30 yıl ömür bana çok fazla. Bana 15 yıl yeter. 15 yılını kesin demiş, kabul edilmiş...

Sıra maymuna gelmiş. Maymuna demişler:
- Sana 20 yıl ömür veriyoruz. Ömrün boyunca şaklabanlık yapacaksın, daldan dala atlayacaksın insanları eğlendireceksin... 

Maymun:
- 20 yıl ömür bana çok fazla 10 yılını kesin bana 10 yıl yeter. demiş. O da kabul edilmis... 

Sıra insana gelmiş. İnsana demişler:
- Sana 20 yıl ömür veriyoruz. Her şeyin sahibi sensin herkes sana itaat edecek..! 

İnsan:
- "20 yıl ömür bana çok az, şu 20 yıla eşeğin almadığı 35 yılı, köpeğin almadığı 15 yılı ve maymunun almadığı 10 yılı ekleyelim" demiş. Kabul edilmiş.

İşte bu yüzdendir ki insanlar 20 yıl insan gibi yaşadıktan sonra; 35 yıl Eşekler gibi çalışıp emekli olur, 15 yıl köpek gibi evi bekler. Son 10 yılını da maymun gibi şaklabanlık yapar torunlarını eğlendirir...

NEDEN İMTİHAN EDİYORSUNUZ?
Öğretmen, öğrencilerin aklını karıştırmak için:
- Çocuklar, demiş. Allah hepimizin cennete gitmesini istediği halde, neden bizi dünyaya göndermiş?
Çocuklardan biri, soruya karşılık vermiş:
- Öğretmenim, demiş. Şüphesiz ki siz bizim sınıf geçmemizi istiyorsunuz. O halde neden hepimize birer 10 vermeyip imtihan ediyorsunuz?..

BİR ELMA RİCA EDEYİM
İnkârcı bir öğretmen, cebine şeker doldurduktan sonra, küçük öğrencilerine şöyle demiş:
- Eğer Allah varsa, isteyin bakalım size şeker verecek mi?
Ama ben, var olduğum için, isterseniz size şeker verebilirim. Hem de derhal.
Sınıfın en zeki çocuğu, öğretmenin niyetini anlayıp, şunları söylemiş kendisine:
- Bana şeker dokunuyor öğretmenim.
Onun yerine bir elma rica edeyim.

GÖRMEDİĞİNE İNANMAYANA CEVAP
Matematik hocası, "görülen" şekilleri tahtaya çizerken bir yandan da "aranızda görmediğine inananlar da var herhalde" demiş, bir öğrenci;
- Tabiî, diye cevap vermişti. Bunun üzerine hoca:
- Bak evlâdım, insan şöyle orta yere koyamadığı, eliyle gösteremediği şeylerin varlığından bahsetmemeli, diye devam edince, hak ettiği cevabı alıvermişti:
- Hocam, siz çocuğunuzu severken şefkatinizi elinizle gösterebiliyor, bir fakire sadaka verirken acıma hissinizi masanın üzerine koyabiliyor musunuz?

Arıya Hürmet Gösterilir mi ?

Arının yaptığı işi yüzlerce fen adamı yapamadığı halde, odamızdan içeriye bir arının girmesi halinde ona ne hürmet gösteriyor ve ne de ayağa kalkıyoruz.

Bal yapmak arıyı hayvanlıktan kurtaramadığı gibi, maneviyatı unutarak sadece dünyevi bir meslekte terakki etmek de bir kimsenin insaniyetini tekamül ettirmemektedir.

Madde ile mânâyı, akıl ile kalbi beraber götüren muhterem zatlar bahsimizden hariçtir.

Şükür Vazifemizi Yerine Getirebiliyor muyuz ?

Yaptığımız ibadetlerle Cenâb-ı Hakk'ın bize lütfettiği varlık, insaniyet, İslâmiyet gibi küllî nimetlerden ve akıl, hâfıza, göz, kulak gibi cihazattan kat-ı nazar, sâdece elle yemek yemenin dahi şükrünü yerine getiremeyiz. Şöyle ki:

Farz-ı muhal olarak, insanlar bu dünyaya gelmeden önce kendilerine: "Eğer rızkınızı ağzınızla yerden toplarsanız, hiç ibadet etmeyeceksiniz. Yok eğer rızkınızı elinizle yerseniz; her gün beş vakit namaz kılacaksınız" şeklinde bir teklifte bulunulsaydı, hiç tereddütsüz bütün insanlar ibadet etmeyi kabul edeceklerdi.

Bu hale göre bizler, yaptığımız ibadetlerle nazârımıza çarpmayacak kadar ehemmiyetsiz gördüğümüz bir nimetin dahi şükrünü edâ edemiyoruz. Nerede kaldı bunlarla ebedî Cenneti bihakkı kazanabilmek!..

Aynı Ücret mi ?           

Bir mağazada hem saman, hem de yağ satıldığını düşününüz. Bu mağazadan saman alan ile yağ alan kimsenin aynı ücreti ödemeyecekleri malumdur. Aynı şekilde, bu dünya mağazasından hayvanlarım istifadesiyle bizim istifademiz bir olmadığına göre, elbette ki bizden istenenin, hayvandan istenenle aynı olmayacağı bedihî bir mes'eledir.

İşte hayvan kendi vazifesini hakkıyla yerine getirdiği halde, biz ibadet vazifemiziyerine getirmezsek hesabımızın çok çetin olacağı muhakkaktır.

Dil Başka, Konuşma Başka      

Devenin dili bizim dilimizden çok daha büyük olduğu halde konuşamıyor. Demek ki dil başka, konuşma başkadır. Aynu gdz ile görmenin farklı olması gibi. Dilde konuşmayı yaratan ancak Mütekellim-i Ezeli'dir.

Diğer hayvanattan farklı olarak bizim dilimize takılan bu mücevherat ve bize yapılan bu hususi lütuf, elbette ki müstehcen şarkılar söyleyelim, başkalarına hakaret ede- fim veya malâyani sözler konuşalım diye değildir. Cenâb-ı Hak, Kuran’ı Kerimi’nde bize neleri konuşmamızı bildirmişse onları konuşacak ve neleri konuşmaktan men etmişse dilimizi onlardan uzak tutacağız.

İnsaniyet Nimeti            

Birçok hastalıklarla musibetzede olmuş ve her an binlerce ızdırap çeken bir insana, bu ızdıraplı insaniyet yerine sıhhatli bir kedi olmayı isteyip istemediği sorulsa, bu teklifi derhal reddedecektir. Kedi denilince, ağzımızdaki rızkını da beraber düşünürüz.

Demek ki o insan, o hali için de yine Cenab-ı Hakk'a şükür ile mükelleftir. Tâ ki, küfür ve isyan ile insaniyet nimetini ebediyen kaybetmesin.

 Oyun mu, ilim mi ?         

Divâne bir çocuğun okula gitmeyerek oyunu ilme tercih etmesi gibi, fasık adam da günahı sevaba, eğlenceyi ibadete tercih ediyor.

İnsanın Kıymeti           

Bir adamın binlerce ağacı, yüzlerce hayvanı ve bir tane de çocuğu olsa, bu zat âğaçlarının ve hayvanlarının tamamını istediği anda kesebileceği ve hiçbir ceza görmeyeceği halde, çocuğunun bir parmağını dahi kesemez. İşte insanın kıymetine bu misalle bir derece bakabilirsiniz.  

Dünyayı Kesben Değil Kalben Terk etmek     

İnsan dünyaya çalışmalı, muvaffakiyetin şartlarını hakkıyla yerine getirmeli, fa,kat asla ona kalbini bağlamamalıdır.

Bilindiği gibi insan, ineğin sütünü sağar, etinden istifade eder, fakat onu odasının başköşesine bağlamaz. İneğin yeri oda değil, ahırdır.

Öyle de, insan dünyadan istifade eder, para kazanır, mal mülk sahibi olur. Bunlar dünya hayatı için gerekli- dir, fakat insan bunları vesile olarak bilmeli, gaye yapma- malıdır. İnsan parasını kalbine değil, kasasına koymalı. Keza, sarayını gönlüne değil arsasına kurmalıdır. Zira, kalb Samediyetin âyinesidir, marifet ve muhabbete mahal olmak için yaratılmıştır.
İnsan, Beytullah mesabesindeki kalbine servet, ma- kam, teveccüh-ü nas gibi şeyleri koymamalı ve o kalbin nezaketine halel vermemelidir.

Şükür Vazifemiz      

Hayvanlarla insanları müşterek olarak istifade ettikleri birçok nimetler vardır. Hayvanlar da bizim gibi, bu küre-i arz üzerinde seyahat ediyorlar, havayı teneffüs ediyorlar, güneşten faydalanıyorlar, sesleri işitiyorlar,...

Bu gibi nimetlerinnimet olduğunu hayvan bilmemekte, insan ise bilmektedir. Demek ki, şükür, insanın fıtri vazifesidir. O halde, bu vazifeyi ifa etmeyen insanlar, bu cihetle de hayvandan çok aşağı düşüyorlar.

Misafir Ve Devesi    

Bir kimse devesine binerek bir zata misafir gitse, gittiği yerde kendisi karşılanıp eve dâvet edilir, devesi ise ağıla alınır. Deve eve giremez. Fakat ahırda sahibinden dolayı büyük bir ihtimam ve bakım görür. Deveye yapılan bu bakım ve ihtimam da bir cihette misafire yapılmış demektir ve onun ayrıca teşekkürünü mucip olur.

Bizler de bu dünyaya misafir olarak gelmiş bulunuyoruz. Diğer hayvanat ise bizim devemiz mesabesindedir.

Cenâb-ı Hak, bütün hayvanları bir cihette bizim için bakıp besliyor ve terbiye ediyor. Bu bakım ve terbiyeden dolayı da ayrıca hâmd ve şükürde bulunmamız lâzım gelmektedir.

İnsanın Şerefi

Çocukluğunda anne ve bâbasını kaybetmiş ve onların yüzünü hiç görmemiş bir kimseye, senin ebeveynin yok ve sen bu dünyaya kendi kendine geldin, denilse, bu söz o adamı kat'iyyen tatmin etmeyeceği gibi, aynı zamanda ona büyük bir hakaret sayılacak ve o şahıs ise ebeveyninin kim olduğunu öğreninceye kadar rahat etmeyecektir.

Bilindiği gibi, insanın dünyaya gelmesinde ebeveyn sadece birer sebeptir. Bu sebeplerin inkârı bir kimse için büyük bir hakaret addedilirse, müsebbibü'1-esbab olan Kadir-i Zülcelâl'irı inkârına giden adamlar kendilerini ne derece büyük bir zillete düşürüyorlar, kıyas ediniz.

İnsan için en büyük şeref, Allah'a (C.C.) kul olma ve bunu idrak etme keyfiyetidir.

Bir adama kimin oğlu olduğu sorulduğunda, şayet o adamın amcası babasına nazaran daha meşhur bir kimse ise, onun vereceği cevap, falan zatın yeğeniyim, şeklinde olacaktır. Bu cevap, intisaptaki şerefi takdir .. etmenin bir ifadesidir.

Bir insan, amcasının şerefiyle iftihar eder ve ona intisap ile şereflenmek isterse, Hâlik-ı Küll-i şey olan Hakim- i Ezeliye iman ile intisap eden kimselerin ne derece şeref kazandıklarını kıyas ediniz.

Bu şereften istifade etmemek aklın kârı değildir.

 KAİNAT SARAYI VE İNSAN

Topkapı Sarayı'nı her gün binlerce insan ziyaret etmektedir. Bir tek gün olsun, bu sarayın kapısından içeriye bir devenin girdiği ve boynunu uzatarak antika eserleri temaşa ettiği görülmemiştir. Zira deve, antika eserlerden anlamaz. Onun anlayacağı şey, Topkapı Sarayı'nın bahçesinde otlamaktır.

Topkapı Sarayı kâinata misaldir. Bu kâinatın develer için yaratılmadığı ve semavât ve arzdaki sanat mucizelerinin onların temaşama takdim edilmediği bedihidir. Bu saray, insanlar için yapıldığa göre, hakiki insan; bu sarayı temâşa ve tefekkür edebilen, yaptığı temâşa ve tefekkürden tefeyyüz edebilen ve bu tefeyyüzle kemâlatını şahikalarına yükselebilen insandır. Yoksa sadece dünyevi maişeti ve zevkleri peşinde koşan insanın, bu kâinat sarayının bahçesinde otlayan develerden pek farkı olmaz.

 

Nükteler

 

 

Gitmedim Ama Yaklaştım

Bir mecliste adamın biri, gezdiği memleketlerin çokluğuyla
övünmeye başlar. Kendisine
"0 halde coğrafyayı iyi biliyorsun" dedikleri zaman şu cevabı verir:
Oraya henüz gitmedim, ama yaklaştım!

Bir Lira Efendim

Otelci ile müşteri aralarında konuşurlar. Müşteri der ki:
" Bir oda istiyorum. "
" Peki. Ama bizim odalar iki kısımdır. Bir kısmının kirası ayda iki, bir kısmının üç liradır."
" Aralarında ne fark var? "
" Bir lira efendim! "

Elbette Hazırdır

Efendi ile uşak konuşur:
- Himmet! musluğa sıcak su koy demiştim. Hazır mı?
- Sıcak suyu daha dün koymuştum. Elbette hazırdır.

Hepsi Yazılıydı

Efendi sonar:
- Oğlum! Sobanın içine attığın kâğıtlar nasıl kâğıtlardı.İnşallah, masada duran hesap pusulalarını ateşe
atmamışındır?
- Merak etmeyin. Hiç ben beyaz kâğıtlara dokunur muyum? Hepsi yazılıydı.

Karanlıkta Nasıl Göreyim?

Efendi (Bir gece yazı yazarken)
- Himmet! Sofaya çık da bak. Hava nasıl?
- Peki efendim. (Şamdanı alır)
- Oğlum, şamdanı nereye götürüyorsun?
- Havaya bak demediniz mi? Karanlıkta nasıl göreyim?

Birer Birer Yakıp Kontrol Ettim

Efendi sorar:
- Kibrit ısmarlamıştım. Aldın mı?
- Aldım efendim.
- Şimdi taklit kibritler çoğaldı. Çakıyorsun çakıyorsun ateş almıyor. Dikkat etseydin de taklidi olmasaydı.
- Hayır değil efendim.
- Nasıl anladın?
- Birer birer yakıp kontrol ettim!
Sana Mı Dedi Bana Mı?
Efendinin biri, uşak bir yazılı kağıt verip
"Al şunu fılan efendiye götür. Cevabını al getir" der. Uşak çıkar gider. Geldikten soma efendi der ki:
" Cevap getirdin mi? "
" Vermedi ki getireyim. "
" Kâğıdı vermedin mi? "
" Hayır, cebimde duruyor. Yalnız cevap istedim. "
" Sen cevap isteyince o sana ne dedi? "
" Yüzüme baktı baktı "Hay ayı hay" dedi. Ama sana mı dedi bana mı orasını bilemem. "

Yıkasın Diye Getirdim

Adamının birinin son derece tembel bir kölesi vardır. Bir gün bazı şeyler alması için efendisi kendini gönderir. Saatlerce gecikir. Sonunda hiçbir şey almadan gelir. Efendinin sabrı tükenir:
" Oğlum. Sen edam olmayacaksın. Ellerin kölelerine bakıyorum da imreniyorum. Efendileri bir iş emretse iki iş birden yapıyorlar." diye azarlar.
Bir iki gün sonra efendi hastalanır. Köleyi hekim çağırmaya gönderir. Köle hekimle birlikte başka bir adam daha alır gelir." Efendi hekimin yanında yabancı birini görünce
" Bu kimdir?" diye sorar
" Efendim, sen bana ellerin köleleri iki işi birden görüyorlar dememiş miydin? İşte ben de öyle yaptım. Bu adam ölü yıkayıcıdır.Şayet hekimin ilaçları fayda vermeyip ölecek olursan seni yıkasın diye getirdim

Ben De Öyle Yapacaktım

Köylünün biri gittiği şehirde merkebini çaldırır. Araştırırlar ama bulamazlar. Hayvanı her kim çalmışsa, getirip teslim ettiği takdirde ikram edeceğini, getirmediği takdirde bir zamanlar babasının yaptığının aynısını yapacağını tellal yoluyla ilan ettirir. Hırsız ilanı işitince korkar ve getiri merkebi teslim eder. Daha soma babasının yaptığı muamelenin ne olduğunu sorar. Köylü der ki:
" Bir zamanlar babam da eşeğini çaldırmıştı. Ele geçiremeyince semerini omzuna vurduğu gibi köye dönmüştü. Sen merkebimi getirmeseydin ben de öyle yapacaktım.

Köpekleri Salıvermişler

Köylünün biri, bir şehre girerken köpekler hücum eder. Taş atıp köpekleri kovalamak için kaldırım taşlarına sarılır. Çıkaramayınca şöyle konuşur:
" Burası ne acayip memleket! Taşlan bağlayıp köpekleri salmışlar!

Ne İnekler Feda Ettim

Oğlunun okuması için hayli masraf ettiği halde çocuğun hiçbir şey öğrenemediğini gören köylü, büyük bir ümitsizlik içinde :
"Ah, şu bir tanecik öküz için ne inekler feda ettim" der.

Beni Çocuklardan Kurtarırlar

Cevat şöyle demektedir. Bir öğretmen gördüm. Yanında biri uzun biri kısa iki değnek, bir top, bir cirit, bir boru, bir davul vardı. Bunların ne olduğunu sordum. Dedi ki: Okulumuzda yaramaz çocuklar çoktur. Birine "Oku dersini" diyecek olsam sözümü dinlemez, ben de önce kısa değnek ile vururum. Uzaklaşır; sonra uzun değneği yetiştiririm. Kaçar, o zaman topu ciride koyup atar, başını yararım. 0 zaman arkadaşları harekete geçip başıma üşüşürler.Dövmeye başlarlar. Ben de çaresiz kalarak davulumu boynuma, borumu elime alır çalmaya başlarım. Hengameyi duyan mahalle halkı koşup gelirler. Beni çocukların elinden kurtarırlar.

İyi Bir Şey Olsaydı Cennetten Çıkmazdı

Okulda dayak yiyen bir çocuk, babasına öğretmenini şikayet etmiş.Babası
"Oğlum! Dayak cennetten çıkmıştır" deyince zeki çocuk şu karşılığı verir:
" İyi bir şey olsaydı cennetten çıkmazdı! "

Ben Yazmadım

Baba oğluna der ki:
" Bak şu okuldan aldığın karneye! Hepsi zayıf, içinde bir ta-ne iyi yok. Utanmıyor musun?
Çocuk cevap verir:
" Babacığım! Bana niçin kızıyorsun? Onları ben değil, öğretmen yazdı.

Günler Uzadı

Bir gün kaç saattir?
- Yirmi beş.
- Yirmi beş mi? Hiç öyle şey olur mu?
- Efendim geçenlerde günlerin bir saat uzadığını söylemediniz mi?

Ağzını kapalı tutamazdı                                   

- Hazreti Nuh'un gemisine zeytin dalını getiren güvercin dişi miydi erkek miydi?
- Erkek.
- Nereden bildin?
- Dişi olsaydı uzun süre ağzını kapalı tutamazdı.

Ölmek Gerekir

Din dersinde öğretmen sorar:
- Söyle bakayım çocuğum, cennete gitmek için ne gerekir?
- Ölmek gerekir.

Benden Kuvvetli

Babası oğluna sonar: "Öğretmen seni her gün niçin dövüyor?"
" Benden kuvvetli de onun için. "

Mezarlığa

Din dersinde öğretmen sorar:
" Bir insan öldükten sonra nereye gider? "
" Mezarlığa. "

BEN DE TASDİK EDERİM

Ahmak bir adamın eline " Kıyafet ilmi " ne dair bir kitap geçer. Okurken şöyle bir yazı görür:
"Bir adamın başı küçük, sakalıyla boyu uzun olursa aklı az olur."
Meğer herifin de (kitabın tarif ettiği gibi) başı küçük, sakalıyla boyu uzundur, kendisini bu tarifin dışına çıkarmak ister. Ne yapması gerektiğini düşünür. Başını büyültmenin imkanı olmadığı gibi, boyunu kısaltması da mümkün değildir.
"Bari sakalımı olsun küçülteyim" diyerek şamdanı eline alır. Bir eliyle de sakalının yarısını tuttuktan sonra ikinci yarısını mumun alevine yaklaştırır. Birazı yanıp da sıcaklık parmaklarının uçlarına dokununca elini çeker. Yüzü cascavlak kalır. Bunun üzerine hokkayı kalemi eline alarak kitabın kenarına şundan yazar:
"Bunun gerçek olduğu üzerimde yaptığım deneyle anlaşılmıştır. Dolayısıyla ben de tasdik ederim!"

Bana Yakışıyor Mu?

Adamın biri satın almak istediği evi gezerken arkadaşların-dan birinin geçtiğini görür. Başını pencereden çıkarıp sorar:
"Yahu! Nasıl, bu ev bana yakışıyor mu?"

Bu Sıcakta İnsan Donar Mı?

Ahmağın biri oldukça soğuk bir havada hamamda yıkanırken öte tarafta iki kişi, bir adamın soguktan donduğunu konuşurlar. Bunu işiten ahmak sorar:
" Fesuphanallah! İnsan bu sıcakta hiç donar mı?

Düştüğü Gibi Öldü

Bir mecliste aşıdan ve bu sayede çocukların ölümden kurtulduğundan söz edilir. Ahmağın biri :
"Adam sen de. Ben bir çocuk biliyorum ki aşılandığının ikinci günü öldü!" der.
"Nasıl?" diye sorarlar. Ahmak şu cevabı verir:
"Aşılandıktan bir gün sonra bir ağaca çıkmıştı. Düştüğü gibi öldü!

Saçlarına Bir Şey Olmamış

Adamın biri hem ahmak hem lafazandır. Sakalı süt gibi beyaz olmasına rağmen saçına hiç ak düşmemiştir. Bir mecliste bu adamın saçıyla sakalı arasındaki bu farkın neden kaynaklandığı konuşulur.
Zariflerden biri der ki:
- Bunda bilinmeyecek ne var? Bir şey çok kullanılırsa elbette ki çabuk eskir. Bunun da çenesi çok kullanıldığı için eskiyip ağarmış. Beyni ise hiç kullanılmadığı için saçlarına bir şey olmamış!

Tecrübe Edeceğim

İhtiyar bir adam, bir karga satın alır.
"Kargayı ne yapacaksin?" diye sorarlar. İhtiyar
"Karga üç yüz yıl yaşar diyorlar. Bakalım öylemidir. Tecrübe edeceğim" der.

Nasıl Belli

Bir kocakarıya taşrada bulunan oğlundan mektup gelir. Götürüp birine okutur. Adam cahilin biri olduğu için kekeleyerek okur. Meğer kocakarının oğlu da kekemedir. Adam mektubu okurken kadın şöyle der:
- Ah bizim oğlanın mektubu olduğu nasıl da belli!

Zarar Mı Edeyim?

Ahmağın biri sokakta giderken bir kesik mecidiye bulur. Üç kuruş eksiğine harcar. Birkaç gün soma yine böyle kesik bir altın bulur.
"Seni de alayım da üç kuruş zarar mı edeyim" diye fırlatır atar.

İkisini Birden Yapayım

Abuzer bir gün ölüm döşeğinde bulunan bir hastayı sormaya gider. Hal hatır sorduktan sonra evdekilere teker teker başınız sağ olsun demeye başlar.
"Ey oğul! Hasta henüz sağ. Daha ölmedi ki baş sağlığı dileyesin" diyenlere şu cevabı verir:
"Öyle ama ben her zaman buraya gelemem. Hazır gelmişken iki görevi birden yapayım! "

Ziyan Olmasın

Cimrinin biri, bir gece hastalanır. Hekim getirirler. Hekim hastayı muayene ettikten soma
"Artık bunda limit yok" deyince hasta başını kaldırır ve yanındakilere der ki:
"Öyleyse mumu söndürünüz. Ziyan olmasın! "

Bir Gün Önce İstiyorum

İki arkadaş aralarında konuşur:
- Bana bugün bir lira ödünç verebilir misin? Gerçi bugün ihtiyacım yok.
- Öyleyse neden şimdi istiyorsun?
- Senden ne zaman para isteyecek olsam "Bugün yok, dün isteseydin verirdim" dersin de onun için bu sefer bir gün önceden istiyorum.

Yerinde Dursun Getirme

Mirasına konduğu amcasını mezara koyduktan soma birkaç hem pasıyla birlikte birahaneye düşen bir mirasyedi ile biracı arasında şu konuşma geçer.
- İyi bir an var mı?
- Ne demek! En güzeli var. 0 kadar tane ve serin ki ölüyü diriltir.
- Aman öyleyse yerinde dursun. Getirme.

Şu Çapkın Kimdir?

Geçkin sarhoşun biri, yolda giderken kusarak sokağın ortasında yatar kalır. Bir köpek gelir, herifin ağzını, yüzünü yalamaya, diğer bir köpek de karşısına geçip havlamaya başlar. Sarhoş gözünü açıp manzarayı görünce yüzünü yalayan köpeğe
"Biliyorum, sen benim eski kafadan mısın. Ancak şu karşıda durup taşkınlık yapan çapkın kimdir?" diye sorar.

İki Sarhoşun Arasına Mı Girerdim?

Bir meyhanede iki sarhoş kavga ederken yatıştırmak için bir başkası aralarına girer. Derken bunlardan birinin fırlattığı kadeh başına rast gelir ve başını yaralar. Etrafındakiler
"Beynine bir zarar oldu mu?" diye sorarlar. Adam şöyle cevap verir:
"Beynim yok ki zararı olsun. Hiç , beynim olsaydı iki sarhoşun arasına girer miydim?

Seksene Varırdın

Bir mecliste işret müptelalarından birine içkinin kötülüklerinden, özellikle insanın ömrünü azaltacağından bahsedilir, içkiden vazgeçmesi istenir. Ayyaş
"Ben küçük yaşımdan beri içerim. Ham dolsun vücudum sapa sağlamdır. Yaşımda altmışı geçiyor. Eğer dediğiniz gibi içki ömrü azaltmış olsaydı bu kadar yaşamazdım."
Orada bulunan ahmağın biri demiş ki:
"Ne biliyorsun birader! İçki içmemiş olsaydın şimdiye kadar altmışı değil, yetmişi geçer, seksene varırdın"

Vasiyetnamesini Yazmalıdır

Bir mecliste sağlığın korunmasıyla ilgili olarak sohbet edilirken biri
"İnsan bir hastalığa yakalandığı zaman doktor gelinceye kadar ne yapmalıdır?" diye sorar. Orada bulunan zarif birisi şu cevabı verir:
"Vasiyetnamesini yazmalıdır."

Eczanenin İçine Düştü

Her hastalığı su ile tedavi etmeyi kendine adet haline getiren bir gemi doktoru, bir gün denize düşer. Bunun üzerine kaptan der ki:
"Bizim doktor eczanesinin içine düştü!"

Birincisi Dursun

Doktorun biri, bir hastaya acı bir ilaç verir. Hasta ilacın acılığını bildiği için
"Aman, ben o ilacı içemem! Bilirim, zehir gibi bir şeydir" der. Doktor :
"0 acılık yalnız ilk kaşıktadır. İkinci, üçüncü kaşıkta hiç acılık duyulmaz" deyince hasta şöyle konuşur:
"Öyleyse ikinci üçüncü kaşığı içeyim de birincisi dursun! "

 

ÖMÜR SERMAYESİ TÜKENİYOR...
 
 









BİR AYET-BİR HADİS-BİR DUA
 


 
 
Bugün 37 ziyaretçi (91 klik) kişi burdaydı!

MERHABA... DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ OSMAN YALÇINTAŞ'IN WEB SİTESİNE HOŞGELDİNİZ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol