MERHABA... DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ OSMAN YALÇINTAŞ'IN WEB SİTESİNE HOŞGELDİNİZ

   
 
  AŞÜRE GÜNÜ

AŞURE-1

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

AŞURE GÜNÜNÜN VE ALLAH’IN AYI MUHARREM AYININ FAZİLETİ, BUNLARDA TUTULAN ORUÇ HAKINDAKİ HADİSLER VE YAPILMASI ALIŞAGELMİŞ BİD’AT AMELLER-M. Salih EKİNCİ Hocaefendi

Muharrem ayı (şehrullah) ile aşure günü:Allah’ın Ayı muharrem ayında tutulan orucun fazileti hakkında kaynaklarda sahih hadisler yer almaktadır. Bazılarını söyleyecek olursak:

Müslim ve diğerlerinin Ebu Hureyre (r.a )’dan rivayet ettikleri bir hadiste Resulullah ( s.a.v ) şöyle buyurmuştur: (Ramazan ayında tutulan oruçtan sonra en faziletli oruç Muharrem diye isimlendirdiğiniz Allah’ın Ayı’nda tutulan oruçtur, ve farz namazından sonra en faziletli namaz gece kılınan namazdır). “İbn-i Recep Letaif-ul Maarif isimli kitabında (S.42) bu hadisi şöyle yorumlar: “Bu hadis, ramazandan sonra tutulan en faziletli orucun Muharrem ayında tutulan oruç olduğunu açıkça ifade ediyor. Ama bundan kasıt Ramazan ayından sonra en faziletli orucun tamamı tutulan Muharrem ayı olduğu olabilir. Yoksa diğer ayların belli günlerinde tutulan oruçlar Muharrem ayının bazı günlerinden daha faziletli olabilir. Arefe gönü, zilhicce ayının onunda ve şevval ayının altı gönünde tutulan oruç gibi…” ve devamında İbni Recep bu görüşü kuvvetli bir şekilde teyit eder.

Muharrem ayının onuncu günü olan Aşure hakkında sahiheynin (Buhari, Müslim) rivayet ettikleri bir hadiste Hz. Aişe (r.a) şöyle buyurmaktadır: “Aşure kureyş’in cahiliye döneminde oruç tuttukları bir gündü. Rasulullah’ta o dönemde bu orucu tutardı. Ve Medine’ye hicret ettikten sonrada bu orucu tuttu ve tutulmasını emretti. Ama ramazan orucu farz kılındığında ramazanı tutmaya başladı ve Aşure orucunu terk etti. Ve isteyen bu orucu tutar,istemeyen tutmazdı.” Buharinin rivayetinde bu son cümle şu şekildedir: “….ve rasulullah dediki: isteyen bu orucu tutsun,isteyen de tutmasın.”

İmam Nevevi derki: “ramazan orucundan önce, islamın başlarında emredilen Aşure orucunun hükmü hakkında mezhepler ihtilaf etmiştir. İmam Ebu Hanife hadislerin zahirine nazaren ‘vacibtir’ der.Şafi alimlerinin bu konuda iki görüşü var: Biri Ebu hanifenin (r.a)görüşü gibi ‘vacib’ olduğu yönünde.Diğeri ise -ki bu mezhebin meşhur görüşüdür- ilk emredildiğinde de ‘sünnet” olduğu yönündedir.Ama tabiî ki bu sünnet müekked bir sünnetti, Ramazan orucu farz kılındıktan sonra bu te’kidini yitirdi.” Nevevi’in yorumu böyle…

Hz. Aişe’nin “…. ve Aşure orucunu terketti.” sözünün anlamı:bu orucun vacibliği yönündeki hükmü terketti ya da bu orucun tutulması konusundaki teşvikini terkettidir. Nesai ve İmam Ahmed’in Hz. Hafsa’dan rivayet ettiği şu hadiste bu yorumu teyit eder: “Rasulullah (s.a.v) Aşure günü,Zilhicce aynın onuncu günü ve her aydan üç gün oruç tutmayı hiçbir zaman terk etmedi.”

İbn-i Receb “Letaif-ul Mearif” (s.73/74) isimli kitabında der ki: “Rasulullulah (s.a.v) ehli kitaba muhalefet olsun diye ömrünün sonlarında Aşure gününü tek başına tutmayıp ona bir gün daha eklemeyi azmetmişti. Müslim İbn-i Abbastan şöyle rivayet eder. “Peygamberimiz Aşure orucunu tutup ve tutlmasını da emredince sahabiler dediler ki: ‘Bu Yahudi ve Hıristiyanların kutsadığı bir gündür.’ Bunun üzerine rasulullah (s.a.v): ‘Önümüzdeki sene inşallah dokuzuncu günü tutarız.’dedi.Ama sene gelmeden peygamberimiz vefat etti.

İmam Ahmed’in Müsnedin’de rivayet ettiği bir hadiste İbn-i Abbas (r.a) Resulullahtan şöyle rivayet eder: “Aşure gününü tutunuz ve Yahudilere muhalefet olsun diye ondan önceki ve ondan sonraki günüde tutunuz.”

 

Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste peygamberimiz şöyle buyurur: “Aşure gününde tutulan oruç, geçen senenin bütün günahlarına kefarettir.”

Sonuç olarak Aşure orucu üç dercedir:

Birinci derece: Aşure gününü, ondan bir önceki ve bir sonraki günle beraber tutmak.

İkinci derece: sadece dokuzuncu günle beraber tutmak.

Üçüncü derece: sadece Aşure gününü tutmak.

Aşure günüde yapılan ameller:Aşure günü dolayısıyla aileye özel olarak cömert davranma hakkında bir hadis rivayet edilmiştir. Hadis alimleri bu hadisin mertebesi hakkında ihtilaf etmişler. Kimi mevzu, kimi zayıf, kimi hasen, kimi de sahihtir demiştir.

Zerkani “Şerh-ul Mevahib el-Leduniyye” (8/123) kitabında derki: “Aşure gününde ailesine cömert davranan kişiye, Allah (c.c) o senenin bütününde cömert davranır.” şeklindeki hadisi Taberani, Beyhaki veEbu Şeyh rivayet etmiştir. Beyhaki bu hadisin mertebesini şöyle etüd eder: “Bu hadisin bütün senedleri zayıftır.Fakat bütün senedler bir araya getirldiğinde hadis mertebe olarak bir kuvvet kesbeder.” Iraki bu hadisin tahricini “Emali” kitabına şöyle tahlil eder. “Ebu Hureryre’nin rivayet ettiği bu hadisin bazı rivayetlerini Hafiz İbn-i Nasır sahih addetmiştir.İbnu-ul Cevzi bu hadisi mevzu hadislerden saymıştır; çünkü hadisin senedinde bulunan Ebu Abdullah er-Ravi meçhuldur (güvenilir olup olmadığı bilinmeyen kişi). Ama Hafız İbn-i Hacer Takrib’te bu ravinin makbul olduğunu bildirmiştir. İbn-u Hibban da onu güvenilir ravilerden saymıştır ve bu hadis ona göre hasendir.” Iraki devamla derki: “Bu hadisin müslim’in şartına uygun olarak Cabir’den gelen rivayetleri de vardır. Bu rivayetleri İbn-u Abdulberr “İstiab”ta zikreder.Bu hadisin en sahih rivayetleride bunlardır. İbn-u Abdulberr ve Darekutni bu hadisi Hz. Ömer’den de ‘ceyyid’ bir senedle peygamberimiz değil Hz. Ömer’in sözü olarak rivayet etmişler.

Bu  günde yapılan bidat ameller:İbn-i Receb derki: “Hz. Hüseyin bu günde öldürüldüğü için Rafiziler gibi yas ilan etme, dünya hayatındaki bütün uğraşı boşa giden ve yaptıklarının iyi olduğunu zannederek aldanan kişinin amelidir. Ne Allah ne de Rasul’ü; peygamberlerin musibet günlerinin ve ölümlerinin hiçbir zaman matem günü yapılmalarını emretmemiştir.O zaman peygamberlerden daha düşükler için bu günlerde nasıl matem tutulur?

Ve İbn-i Receb devamla derki: “Aşure gününe özgü olarak sürme çekme, boyanma ve yıkanma konusunda rivayet edilen bütün hadisler mevzudur.”

İbn-i Abid’in bu konuda İbn-ul İzz’den (2/113) şunları nakleder: “Peygamberimizden Aşure günündeki oruç dışında Aşure hakkında rivayet edilen hiçbir şey sahih değildir. Rafiziler Hz. Hüseyin’in (r.a) ölümü nedeniyle bu günde yas tutuma, hüzün izhar etme gibi bid’atler çıkarınca, Ehli sünnete müntesib bazı cahillerde tepki olarak bu günde sevinci izhar etme, hububat pişirme, ve yemek yapma, sürme çekme gibi bid’atler çıkardılar. İbn-i abidin bu konudaki etüdü böyle…

İbn-i Abidin’in “….hububat pişirme” ile kastı: bazı İslam ülkelerinde Aşure gününde yapılan ve ‘aşure’ diye isimlendirilen yemektir. Bu yemeği yapıp komşulara ikram etme adeti yukarda zikredilen sebebten dolayı yayılmıştır. Bu adetin sünnette hiçbir aslı ve dayanağı yoktur.Bilakis bu dinde sonradan çıkartılan bid’atı seyyielerdendir. Tabi ki eğer bu, din adına ve sünnet diye yapılırsa bid’at olur; ama eğer din adına değil, sadece o memleketin bir adeti ve o toplumun bir geleneği olduğu için yapılırsa bunun mahzuru yoktur. Yine de terk edilmesi daha evladır.

                                                                       AŞÛRÂ-2:
Kamerî ayların ilki olan Muharrem'in onuncu günü. Âşûre günü adını alan bu günde oruç tutulurdu. Âşûre orucu denen bu oruç, İslâm'dan önce Araplar'ca bilinirdi. Âşûre kelimesinin İbrânice aşûr'dan geldiği ve o günde Araplar'ın oruç tuttuğu dikkate alınırsa, kelimenin bütün Sâmî diller arasında ortak bir kelime olduğu anlaşılır. (Buhârî, es-Savm, 1; Umdetü'l-Kârî fi Şerhi Sahîhi'l-Buhârî, V, 351) Bu kelime Yahudîler'de büyük keffâret günü için kullanılmıştır. (Tevrat, Levililer, 16, 29 vd.) Hz. Peygamber Medîne'ye geldiği zaman Yahudiler'in Âşûre günü oruç tuttuklarını gördü ve bunun ne orucu olduğunu sordu. Cevap olarak şöyle dediler:

"Bugün, iyi bir gündür. Allah, İsrailoğulları'nı Firavun'un zulmünden bugün kurtarmıştır. Musa (a.s.) Allah'a şükür için bugünde oruç tutmuştur. Biz de tutarız dediler. Hz. Peygamber; "Biz Musa'nın sünnetine sizden daha yakınız, dedi ve o gün oruç tuttu ve ashabına da tutmalarını emir buyurdu. " (Buhârî, es-Savm, 69; Tecrîd-i Sarih, VI, 308, 309)

Hz. Âişe'den nakledilen şu hadiste, Allah Resulu'nun Mekke döneminde de aşûre orucu tuttuğu anlaşılır.

"Cahiliye devrinde Kureyş, Âşûre gününde oruç tutardı. Hicretten önce Hz. Peygamber de aşûre orucu tutardı. Medine'ye hicret ettikten sonra bu oruca devam etti. Ashabına da tutmalarını emretti. Ertesi yıl, Ramazan orucu farz kılınınca, aşûre günü orucunu bıraktı, isteyen bu orucu tuttu, dileyen de bıraktı" (Buhârî, es-Savm, 69; Tecrîd-i Sarîh, VI, 307, 308).

İslâm bilginleri aşûre orucunun vacip değil, sünnet olduğunda görüş birliği etmişlerdir. Yalnız İslâm'ın başlangıcındaki hükmü konusunda, Ebû Hanîfe vacip derken, İmam Şâfiî müekked bir sünnet olduğunu söylemiştir. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra, bu oruç müstehap olmuştur. Ayrıca Yahudiler'e benzememek için Muharrem'in 9,10 ve 11'nci günlerinde oruç tutmak güzel görülmüştür.

Bugün bütün sünnî müslümanlarda Muharrem'in 10'u oruç günü kabul edilirken, bazı tarihi sebeplerden dolayı da mukaddes sayılır. Özellikle Hz. Nûh'un gemisinin bugünde tufandan kurtulup Cudi dağının tepesine oturduğunu anlatan söylentiler önemlidir.

Âşûre adlı tatlının menşei de buna dayanır. Gemidekiler o günü kutlamak istemişler ve geminin ambarında arta kalan erzakı karıştırıp bir aş pişirmişler. İşte aşûre pişirme âdeti buradan kalmıştır. Yine Âdem (a.s.)'in tövbesinin bugünde kabul edildiği, Hz. İbrahim'in bugünde ateşten kurtulduğu, Hz. Yakub'un, oğlu Hz. Yusuf'a bugünde kavuştuğu kaynaklarda kaydedilen rivayetler arasındadır.

Şiîler Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehit edildiği gün olan on Muharrem'i matem günü sayarlar ve Muharrem'in biri ile onu arasında gülmez, et yemez, yeni elbise giymez, yeni bir işe başlamazlar. On Muharrem dövünme ve yas günüdür. Sonra yas bitti mi aşûre törenleri başlar.

Âşûre günü sürme çekmek, gusül etmek, kına yakmak, büyükleri, âlimleri, hastaları ziyaret etmek, yetimlerin başını okşamak, hububât ve tatlı pişirmek, İhlâs suresini okumak, sevinmek ve bugünü ayrı bir gün olarak kutlamak İslâm'da olmayan bir davranıştır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.)'den gelen ne sahîh ve ne de zayıf bir hadîs vardır. Hadîs diye rivayet edilen bazı sözler tamamen uydurmadır. Sahabeden ve dört mezhep imamından vb. kimselerden de bir rivayet olmadığı gibi, muteber kitapların hiçbirinde de buna dair bir haber yoktur. (İbn Teymiye, Mecmûu'l-Fetâvâ, Kahire 1326, II, 48; es-Subki, el-Menhel, Kahire 1393, X, 209) O hâlde bugünde böyle bir tatlı pişirip yakınlara ve komşulara dağıtmak tamamen bid'at ve İslâmî olmayan bir örftür.

 

ÖMÜR SERMAYESİ TÜKENİYOR...
 
 









BİR AYET-BİR HADİS-BİR DUA
 


 
 
Bugün 30 ziyaretçi (60 klik) kişi burdaydı!

MERHABA... DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ OSMAN YALÇINTAŞ'IN WEB SİTESİNE HOŞGELDİNİZ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol